Ağzına fermuar mı diktirdin?

ABD açılım istiyor. Milletvekili, özel plaka. Futbolcu yeşil pasaport. Apo, hücresine kız arkadaş. Bölücüler; iki bayrak, iki devlet, iki ordu, iki millet, iki toprak diye kopup ayrılmayı istiyor. Sen de bir şey iste. Dilin yok mu?


Senin dilin yok mu, niçin susarsın, sen de bir şey iste. Küçücük, minnacık ve hatta toz zerresi, havadan, sudan, yağmurdan, çamurdan çok kolay ve zahmetsiz elde edilecek olsun.
Sen de bir şey iste.
Milletin vekilleri, millet duymasın diye kendi aralarında, “ABD, Türkiye’den ne bekliyor, nasıl bir açılım tarif ediyor” gizli gizli konuşacaklarmış. Senin dilin yok mu, ağzına fermuar mı diktirdin? Manas Destanı’ndaki “dili kesilmişlerin yaşayan son torunu” musun, Taptuk Emre dergâhına 40 yıl odun taşımaya yazılmış biçare Yunus gibi “bir lokma-bir hırka” diyenlerden misin?
Yoksa sen sufi misin!
Geçmişi yaktın. Geleceği ateşe verdin. Nefsini (egonu) öldürdün.
Anı yaşamayı ve ne varsa onunla yetinmeyi seçtin diyelim. Biçare Yunus da olsan, benliğini köreltmiş sufi müridiyim diyorsan, Manas Destanı’ndaki dili kesilmişlerin soyundan geliyor da olsan bir şey iste.
Futbolcu genç çocukları bile kendilerine benzetmeyi başardılar, “imtiyaz istemeye” sürüklediler. Çok yetenekli pırlanta karakterli 2 futbolcumuz Arda ile Tuncay, Estonya maçından sonra soyunma odasına tebrik kucaklaşmasına inen Başbakan Tayyip Erdoğan’dan, “yeşil pasaport” istediler. Futbolculara yeşil pasaport verilirse, diğer sıradan Türkler gibi yani senin gibi ağzı fermuarlanmış, dili dağlanmış hiçbir şey istemeyen biri olmaktan kurtulacaklar.
Bak milletvekilleri “özel renkte plaka” istiyorlar. Meclis’in yeni başkanı da bu isteği karşılayacakmış havası veriyor. Plakaları otomobillerinin önüne takacaklar, polis plakayı görecek ve otomobilin “senin gibi sıradan vatandaşa ait olmadığını” anlayacak. Yanlış yere park edilmiş olsa bile ceza yazmayacak, Trafik Vakfı’nın devlet kabadayısı gibi davranan çektiricisine, “imtiyazlı milletvekili otomobilini” çektirtmeyecek. Milletvekili dokunulmazlığı devam ederken “otomobiline de özel imtiyazlı plaka” istiyor ve Meclis’i kapatarak gizli oturumda “demokratik açılım paketinin içinde ne varsa onu konuşmayı” kararlaştırıyorlar.
İmtiyaz şahlandı. Meclise kapandı.
Kapıları halka kapatıyorlar ve gizli oturumlarla demokratik açılım yapıyorlar!
Meclisimizin bu halleri; Kandil Dağı’nda PKK yuvalarının ordumuz tarafından bitirilinceye kadar bombalanması ve sonra da terörist PKK militanlarının yakalanıncaya kadar kovalanması sınır ötesi operasyonuna izin vermeyen dostumuz(!) ve stratejik ortağımız(!) ABD’yi de haliyle isteklendiriyor.
ABD de açılım istiyor.
PKK’nın dağdan indirilmesini ve maaşları TC bütçesinden karşılanacak şekilde Kürdistan askeri yapılmasını mı istiyor? Bu istek senin gibi hiçbir şey istemeyenleri bile rencide edeceği için Meclis, “kapalı oturuma” karar veriyor.
ABD açılım istiyor. Milletvekili, özel plaka. Futbolcu yeşil pasaport. Apo, hücresine kız arkadaş. Kürt bölücüler ise; iki bayrak, iki devlet, iki ordu, iki millet, iki toprak diye kopup ayrılmayı istiyor. Sen de bir şey iste. Dilin yok mu?
* Necati Doğru / Vatan


++++++

AB, ABD ve İmralı bizden önce öğrenecek
İktidar partisinin Merkez Yürütme Kurulu karar almış:
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın yürüttüğü ‘Kürt açılımı’, Meclis’in açılmasından hemen sonra yapılacak bir ‘kapalı oturum’ da ele alınacakmış...
Sözüm ona tabuları yıkmak iddiasıyla, bütün toplumun desteklemesi gereken bir “reform paketi” hazırlayacaksınız...
Ama tüm bunları “gizli” oturumda görüşüp, vekili olduğunuz “millet”ten gizleyeceksiniz!
O “sırlar”ı; ülkenin bir numaralı belalısı olan terör örgütü anında öğrenecek...
İmralı anında öğrenecek... Avrupa Birliği’nin Kürt âşığı komiserleri anında öğrenecek... ABD anında öğrenecek... Çünkü, o “gizli” oturuma, bu terör örgütüne “kardeşimiz” diyerek sahip çıkan, yeminlerini unutup ülkenin “bölünmesini” bile gündeme getiren vekiller katılacak... Ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının 10 yıl beklemeleri gerekecek...
Tabii; ölmez, sağ kalırlarsa!
Demek ki bu “paket”, PKK’yı ve onun destekçilerini, AB’yi, ABD’yi rahatsız etmeyecek... Bizi edecek! Yoksa onların bileceği “sır”lar, bizden neden gizlensin ki?
* Mustafa Mutlu / Vatan


++++++

Fısıltı servisi
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın “arama toplantılarının” ardından yaptığı basın toplantısında özetle bir genel af düşünülmediğini, Anayasa değişikliğinin gündemde olmadığını ve anadilde eğitimin söz konusu olamayacağını açıklamıştı.
Daha doğrusu bizler, bakanı dinlerken söylediklerini böyle anlamıştık.
Cengiz Çandar’ın Radikal’de yayımlanan Diyarbakır izlenimlerini okurken dikkatimi bu çekti.
Çandar’ın yazdığına göre, bu açıklamalara Kürt siyasetçilerden gelen tepkiler üzerine “Diyarbakır’da bazı kulaklara vakit geçirmeden ’Yanlış anlaşıldı’gibisinden düzeltmeler ulaşmış.” Bu fısıltılar tabana “hızla” ulaştırılmış ve “Diyarbakır bunun için ‘Kürt açılımı’ndan ‘hâlâ’ya
da ‘her şeye rağmen’
umutlu” imiş!
Cengiz Çandar, ciddiye alınması gereken bir arkadaşımızdır.
Bunu yazdıysa bilin ki ciddi bir yerden duymuştur ve onun da doğruluğunu kontrol etmiştir.
Bu nedenle Çandar’ın yazdığı şeyi çok ciddiye aldım.
Ve elbette şunu merak ettim: “İçişleri Bakanı onları demek istemedi” haberini kulaklara fısıldayan kim?
Ve daha önemlisi İçişleri Bakanı, aslında ne demek istedi?
* Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet


Kürt açılımı, çerçevesi Atlantik Konseyi toplantısında çizilen bir ABD projesi ise, Atalay’ın aslında ne demek istediğini de, af, ikinci dil ve anayasa değişikliği fısıltısının kaynağı da açıklaması gereken kişi, malum toplantının Türkiyeli konuklarından Cengiz Çandar’ın kendisi değil mi?


++++++

Onuncu köyde operasyon
Hürriyet’ten zorunlu olarak istifa eden Bekir Coşkun, “Tasfiye edilecek yazarlar operasyonu” için düğmeye basıldığına işaret etti

Doğru söylediği için dokuz köyden kovulanların temsili adresi, gerçek manada gazetecilik yapmak isteyenlerin de kaderiydi ‘Onuncu Köy’. On yedi yıldır burada ikamet eden Bekir Coşkun, tası tarağı toplayıp Hürriyet’ten ayrılmak zorunda kaldı.
Akşam’dan Deniz Güçer’e “Üzülerek ve canım sıkılarak gidiyorum” dedi. Çünkü “Bu iktidar kaldığı sürece, gece başını yastığa koyduğunda uykusu kaçmayan tek gazeteci olamaz”dı.
Odatv’nin sorularını yanıtlarken ise iktidarın medya üzerindeki baskısını ortaya koyan çarpıcı ifadeler kullandı: “Dedikodular, listeler dolanıyor. Başbakan’ın ekibinden patrona listeler gidiyor. ‘Bu adamlar çok aleyhte yazıyorlar’ gibi.”
Bir süredir yandaş medyanın yetkili kalemlerinden okuduğumuz için “tasfiye edilecek yazarlar listesi” gerçeğine yabancı değiliz hiçbirimiz. Hatta buna özenle alıştırıldık. Yine şaşırmak, “bekleniyordu” deyip tepki göstermemek üzere programlandık.
Turktıme sitesinden Talat Atilla “patrona giden listeler”de üzeri çizilen isimleri, bizzat “Nasıl direneceğim ben” diyen Aydın Doğan’ın sözlerini referans göstererek aktarmış:
“Bana tasfiye listesi verdiler. Bekir’i (Coşkun), Melih’i (Aşık), Mustafa’yı (Mutlu), Yılmaz’ı (Özdil) ve Yalçın’ı (Bayer) çıkarmamı istiyorlar.”
Söz konusu yazarların köşeleri yine Atilla’nın ifadesi ise Doğan Grubu’ndaki “kurtarılmış bölgeler” gibi. Çünkü gruba bağlı yayın organlarının son dönemdeki genel yayın politikası “gündemden kaçmak”. Gazetecilik yapmaktan vazgeçtikleri için kaybettikleri okuyucularının yerine, pornoyu andıran cinsellik, çocuk ve inanç istismarı ile yeni müşteriler ikâme etmeye çalışan bu yayın organlarından istifaya mecbur edilen ve edilebilecek gazeteciler elbette kendilerine on birinci köyü de bulacaklardır.
Nitekim Bekir Coşkun, Ciner Grubu ile anlaştığını doğruladı bile.
Ancak Doğan Grubu’na kesilen “milyarlık ceza”, on birinci, on ikinci, on üçüncü köylerin patronları için de, hatta gün gelip kendi kendilerinin patronu olmaya karar verirlerse bu gazeteciler için de “Demokles’in kılıcı” özelliğinde olacak.
Bu zoraki istifa ile bir kere daha anladık ki, sadece altı yıldır “AKP’nin Türkiye’yi yıkıp yeni bir devlet, rejim kurmaya çalıştığını” yazan Coşkun değil, bundan sonra tespit ettiği gerçeği okucusuyla paylaşmaya çalışan her gazeteci “tasfiye tehdidine rağmen” kalem oynatacak...
İşte bu nedenle bir kere daha “köyün diğer delileri nerede” sorusuna dönmek gerekiyor. Dalkavuklar, kalemşorlar, yazıcılar, sözcüler kullanan biat rejimleri için en az bilim ve hukuk adamları kadar gereksiz sayılan gazetecilerin susturulmasında, kuşkusuz, sırtını onlara dayayıp, tepki geliştirme sorumluluğu üstlenmekten kaçınan herkesin payı olacak...


++++++

“Kaos planı”nın sel ayağı
Yağmur yağdı.
10 ölü.
İstanbul, kaba dalgalı.
Trakya, Atlantis.
Anayasa değişikliğine karşı çıkıldığı için, boğularak hayatını kaybetti o insanlarımız... Kürtçe resmi dil yapılmadığı için, sel basıyor evlerimizi... Açılıma yol verilmediği için kapandı TEM yolu... Ermeni kapısı açılmadığı için gidemiyor ambulanslar Edirne’ye... Deniz Baykal, Devlet Bahçeli gibiler, demokratikleşme sürecine engel olduğu için mahvoldu tarlalarımız... Yargıtay Başsavcısı filan reformlara ayak bağı olduğu için, telef oldu hayvanlarımız... İmam hatipliler sınavsız, direkt olarak Boğaziçi’ne alınmadığı için kesildi oralarda elektrikler, telefonlar... Tasfiye edilmesi gereken Atatürkçü gazeteciler bir türlü tasfiye edilmediği için ulaşamıyoruz burnumuzun dibindeki köylere... Bakın mesela, trilyonlarca liraya mal olan Silivri Cezaevi’nin ilk yağmurda çatısının çökmesi, Ergenekon’un işi değil de, nedir?
Hükümet haklı kardeşim.
Anayasa’yı değiştirsek...
Açılımları bi yapabilsek...
Hallolacak tüm sorunlarımız.
Ya da şöyle sormalı belki...
Var mı bunlardan başka sorunumuz?
* Yılmaz Özdil / Hürriyet


++++++

GÜNÜN SÖZÜ
Bülent Arınç, “Öyle partiler var ki asker ‘esas duruş’ dediğinde esas duruşa geçiyor” demiş.
Öyle partiler de var ki, Amerika, “Rahat!” dediğinde bile esas duruşunu bozmuyor.
* Fahrettin Fidan

++++++


MİNİ YORUM
Yedi şehit “müdahale”ymiş

Dünkü manşetinde Iğdır’da yapılan ve ülkücü olduğu iddia edilen bir grubu hedef alan operasyonu “Ölüm timine baskın” diye duyuran Taraf, sürmanşetinde PKK militanlarının yedi askerimizi şehit etmesini “kanlı müdahale” olarak duyurdu. Minik bir dokunuş der gibi.
PKK öldürmemiş, pusu kurmamış, suikast düzenlememiş hiç bugüne kadar. Alt tarafı açılıma el atmış. PKK’dan ala ölüm timi mi var?

Yazarın Diğer Yazıları