Agos Genel Yayın Yönetmeni Koptaş: Hocalı’da Ermeniler Türkleri ka
Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Rober Koptaş’ın, Hocalı Türk Soykırımı’nın 21. yıldönümünde yani 26 Şubat 2013 akşamı CNN Türk’te Aykırı Sorular’da izlerken not etmiştim söylediklerini. Programdan “Bizi milliyetçilikle zehirlediler” gibi bir manşet çıkınca kimse Hocalı’ya dair söylediklerinin üzerinde durmadı. O sözler kimseye duyurulmadı. Oysa Koptaş bu ülkenin Cumhurbaşkanı’nın, Başbakanı’nın yapamadığını yapmış ve Ermeni kimliği ile “Hocalı’da yaşayan masum Azerbaycanlıları katledenler Ermeni güçleriydi” demişti. İşte Agos Genel Yayın Yönetmeni’nin o geceki sözleri:
“Ermeniler Hocalı’yı bilmezler. Sağır oldukları bir konudur. Benim de çok iyi bildiğim bir konu değildi. Son yıllarda daha çok gündeme gelince araştırdım. Azerbaycanlıları öldürenler Ermeni güçleri. Sivillerin Hocalı’dan kaçmaları için bırakılan özgür bir koridor var orada öldürüyorlar. BM raporları, Rus İnsan Hakları Örgütü -ki geçen yıllarda Hrant Dink Ödülünü kazanmış bir kurum- raporları katliamı doğruluyor. Katledilenlerin yakınlarının hissettiklerini hissedemem, yaşamayan onlar gibi hissedemez ama ben acı ve üzüntü duyuyorum. Ölenlere rahmet diliyorum. Azerbaycan’ın bu konudaki öfkesini ve kızgınlığını anlıyorum. Bu sağır kalınmaması gereken bir olay ama Ermenistan bununla yüzleşmekten çok uzak!”
Hocalı konusunda bir tek yerde ayrılıyoruz Koptaş’la. O da “savaşın en kanlı cephesi” ifadesi. Karabağ’da olan iki devlet arasındaki savaş mı yoksa Ermenistan’ın, Azerbaycan topraklarını işgal mi?
Bu konuyu da araştırırsa, “aykırı” bir kanaate varır belki!
Konu Riyad’da asması değil Diyarbakır’da asmaması...
Konjonktüre göre “kripto Kürt”, “Kürt kökenli”, “eski ülkücü”, “Türk Milliyetçisi”, “Türkiye Milliyetçisi(!)” olabilme kabiliyetine sahip Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Riyad ziyaretini anlatırken, kaldıkları otelde Türk bayrağı bulunmadığını fark eden BDP Hakkari Milletvekili Esat Canan’ın çok kızarak, otele derhal Türk bayrağı çekilmesini sağladığını
anlatmış.
“Görüldüğü gibi hepimiz de Türkiye’yi, Türkiye’nin iyiliğini, çıkarını düşünüyoruz. Allah bu birliğimizi ve beraberliğimizi bozmasın” diyor Çağlayan.
Ne alakası var?
Mesele bayrak değil ki; gölgesinin kapsadığı sınırlar!
Riyad’da dalgalanabilir ama Diyarbakır’da, Hakkari’de, Şırnak’ta, Yüksekova’da dalgalansın istemiyorlar!
Ha Riyad’daki gibi “misafir ülke heyetini temsilen” göndere çekilecekse o başka!
Hem...
O otele, Bakanı olduğunuz devletin, “milliyetçisi” olduğunuz ülkenin (bu da nasıl bir kavramsa) bayrağını astırmak, siz ve ekibiniz dururken;
2009 yılında Amerikalılarla “genel af” görüşmeleri yaptığı deşifre olan, terör örgütüne yardım ettiği gerekçesiyle hakkında fezleke hazırlanan, dokunulmazlığının kaldırılması, milletvekilliğinin düşürülmesi ve hapse atılması istenen Esat Canan’a düştüyse, bu durumun gururdan ziyade utanç kaynağı olması gerekmez mi!
Sazak’tan “taraf” itirafı
“İmralı zabıtları” nın sızdırıldığı Milliyet’in Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak dün şunu yazdı:
“Yayın politikamızı Abdi İpekçi’den bu yana, ’Doğru haber, nesnellik ve dengeli gazetecilik’ oluşturur.”
Hemen peşinden de şunu:
“Kürt sorununun barışçı çözümünden yanayız... Bu konuda ’taraf olduğumuzu’açıklamıştım.”
Başlı başına başarı:
Tarihin, bir gazeteyi hem “nesnel” hem de “taraf” yapabilen ender yöneticilerinden biri!
Terörle müzakere konusunda taraf tutmadan inceleme yapamayacak, okura “objektif”ten gözüken manzarayı net olarak yansıtamayacak ve de “nesnellik”ten olacak!
Geçiniz bir kalem.
Kimse kızmasın kendi yazdı;
Sazak’ın satırları, Milliyet’in teröristle pazarlık konusunda “propaganda bülteni” işlevi göreceğinin itirafı gibi!
Camiada “boynuz” krizi
“Narsist” demiş, “tacizci” demiş, “küstah” demiş, “pervasız” demiş... Ekrem Dumanlı ağzına geleni saydırmış Abdullah Öcalan’a!
Hoş o caniye, katile, kan emici vampire öfkelenmek için yeni bir gelişmeye de gerek yok ama bu vahşi geçmişi değil Dumanlı’yı böylesine çileden çıkaran. Öcalan’ın “İktidarı AKP’ye altın tepsi içinde ben verdim!” ifadesinden dolayı kızgınlığı.
“Parti yönetimi (bir hikmete binaen) bir şey demese bile milyonlarca oy veren ” Haydi oradan! “ demez mi? Adam kendini dünyayı boynuzunda taşıyan varlık sanıyor” diye veryansın ediyor.
Düne kadar aynı baskı mekanizmasını işletenler kimlerdi?
Kimler köşelerinde gerine gerine “biz gezdik”, “biz dolaştık”, “biz çalıştık”, “sizin vekilleriniz göbeğini kaçırken dağda bayırda biz size oy topladık”, “iktidarı kazandırdık”, “referandumu kazandırdık” diye, tıpkı Öcalan gibi diyet peşindeydi?
Tıpkı Öcalan gibi onların da “hizmet” karşılığında istedikleri “devlet” değil miydi;
Bütün pazarlıklar, o “kıran kırana” mücadele “devleti ele geçirmek” için değil miydi?
Şeytan diyor ki;
Sakın “haset” olmasın bu “boynuz” tepkisinin sebebi!