Ağlama duvarı sorumluluğu kaldırmaz!
Hükümet çözüm sürecinin bataklığa saplandığını anladı. Başarısızlığın faturasını ödemeden kurtulmanın yollarını arıyor! HDP’nin “çözüm süreci bitti, bizim ilan etmemizi istiyorlar” çıkışı üzerine hükümet “niyet tazeleyerek” görüşme kanallarını tekrar açsa da süreci yönetecek durumda olmadığı görülüyor. İçeriği bilinmeyen yol haritası üzerinde kararlılık vurgusu ve muhtemel krizleri olağan şüpheli pozisyonundaki paralel yapının üstüne yıkma manevrası taraflara ancak kısa bir zaman kazandırır. Peki ya sonra?
12 Eylül 2010 Referandumu’na kadar her türlü olumsuzluğun sorumlusu askeri vesayet idi! Tüm başarısızlıklar askerin ve uluslararası güç odaklarının üstüne atılıyordu. Olağanüstü şartlar olağanüstü bahaneler üretiyordu! AKP de var oluş nedeni bozuk sistem olan tüm örgütlerin hazin akıbetine tosladı! Belediyecilik alanındaki başarısını devlet yönetimi konusunda tekrarlayamadı. Aksine el attıkları her sorun eskisinden daha vahim hale dönüştü.
Şimdi eskiye paralel yeni bir ağlama duvarı buldular. Sorumluluk yüklenmeden şikayet etmenin dayanılmaz hafifliğine yeniden kendilerini kaptırdılar. “Biz tam çözecektik ki...” ile başlayan mazeretler üretecekler ki ihmalleri, hataları, yanlışları, fiyaskoları anlaşılmasın. Herkes onların yakarışlarını dinlesin, “vah vah adamlar ne kadar fedakarca çalışmış, fakat engel olamamışlar” densin. Hiç durmadan konuşuyorlar ki kimsenin başkasını dinlemeye vakti kalmasın! Sokaktaki vatandaş geçim derdiyle uğraşırken bir de devlet içindeki kavgaya taraf olmak istemiyor. Cevabını bilmediği konularda ise hem kendini hem de devlet yönetimini riske atmaktan çekiniyor ve seçimlerde oyunu bu doğrultuda kullanıyor.
Oysa devlet cenahında işler plansız ve programsız yürüyor. Örneğin, çözüm sürecini koordine amacıyla 2010 yılında kurulan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı. İçişleri Bakanlığı’na mı yoksa Başbakanlığa mı bağlı olduğu belirsiz ve her yıl müsteşarı değişen bir kurum, olsa olsa sorun üretir!
Sürecin hız kazandığı 2013 yılı Haziran ayından itibaren merkez ve taşrada 81 ilin istihbarat ve terörle mücadele (TEM) müdür ve yardımcıları ile nitelikli terör uzmanları tasfiye edildi. Ağustos 2013’te valilere talimat gönderildi. Asker, jandarma ve polisin yetkileri kısıtlandı. Operasyon yetkisi valiliklere verildi. Ardından birkaç ay içinde örgüt kırsaldan şehirlere indi.
Eylül 2013’te “akil adamlar” heyeti tüm ülkeyi dolaşarak sorunları not etti. Toplum çözüm noktasında beklentiye girmesine rağmen hazırlanan raporlar hükümet tarafından net bir yol haritasına dönüştürülemedi. Böyle olunca akil adam seçeneği de ciddiyetini yitirdi!
Eğitim ve kültürel faaliyetler yürüterek çalışan dini gruplara darbe vuruldu. Bölgede temel eğitim çağındaki yüz binlerce gence terörden kurtulma imkanı sağlayan dershaneler ve özellikle etüt merkezleri vasıtasıyla sürdürülen SODES projeleri sonlandırıldı. Batıdan doğuya gönüllü olarak gelenlerin yolları kesildi.
17/25 Aralık yolsuzluk operasyonlarından sonra hükümet önceliği kendi güvenliğine verdi. Yolsuzlukların yanısıra polis, asker ve korucu suikastları, karakol saldırıları, bayrak indirme provokasyonlarının üstüne giden polis ve savcıları sürdü, cezalandırdı ve meslekten attı.
2014 yılı başından beri terör örgütünün dağ kadrosuna bağlı 10 bin KCK’lı şehirlerde asayişe adeta el koydu. Yol denetimi yaptı, vergi adı altında haraç topladı, mahkemeler kurarak insanları yargıladı ve cezalandırdı. Buna paralel olarak Nisan ve Mayıs aylarında tüm KCK sanıkları serbest bırakıldı. Asker ve polis şehir merkezlerinde görünmemeye başladı. Bölge insanının PKK ile doğrudan temasına izin verildi. Muhtemelen PKK’nın davranışlarından halkın rahatsızlık duyacağı ve tekrar devlete yöneleceği bekleniyordu. Ancak terör örgütü bu konularda devletten daha hazırlıklı çıktı!
Elinde silah tutmayanların devlet tarafından muhatap alınmayacağı kanaati uyandırıldı. Sivil toplum ve kanaat önderlerinin PKK tarafından baskı altına alınmasına seyirci kalındı. Sivil siyasete yönelen Hizbullah’a yakın kesimlere 6-7 Ekim olaylarında vahşice işkenceler, sessizce izlendi. Suikastların faili meçhul kalacağı algısı topluma yeniden hakim oldu...
HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, çözüm sürecini Öcalan’ın başlattığını ve onun bitirebileceğini söylüyor. Gerçekten de bugün kimin başlattığı bilinmeyen ve ülkedeki birlikte yaşama arzusunu her gün daha da çözen bir süreç yaşanıyor. Yarın işler iyice çığrından çıktığında bugün ev hapsine çıkarılan Öcalan’ı tekrar hücreye atarak kurtulamazsınız. Tanımsız ve sanal bir paralel yapı gerekçesi de sizi aklayamaz. Hesap verecek olan tek kurum hükümettir!