Ağızlarında CIA soslu yalan lokması büyüyor!
55 gün önce Albay Çiçek imzalı sahte belgeyi hazırlayan hâlâ ortada yok. O belgeyi hazırlatanlar mı şimdi “Kürt ile Türk’ü barıştırma açılımları” yaptırıyor? Bu CIA soslu yalan lokmayı kimse yutmasın!
Prof. Emre Kongar, Cumhuriyet Gazetesi’nde 4 Ağustos Salı günü yazdığı yazıyla bana destek verdi. Kendisine teşekkür ederim. Yüreklendirici bir yazı yazdı, “unutmayalım” çağrısı yaptı.
Bugün 55 gün oldu.
Belgenin gerçeği bulunamadı.
Sahteyi yazan da yakalanmadı.
Orduya çamur atılmış oldu.
“Kim yazdı sahte belgeyi?”
55 gün önce sorulan bu sorunun cevabını; sivil savcılar arayacaklar, tarayacaklar; çabalayıp uğraşacaklar, her türlü engeli aşarak bulacaklardı.
Bulmak zorundaydılar.
Hepimiz bekliyorduk.
TC ordusunda darbeciler var mıydı? Varsa kimlerdi? Albay Dursun Çiçek ve diğer albaylar, gerçekten Genelkurmay’ın görevli oldukları dairelerinde “iktidar partisi AKP ile Gülen Cemaatini bitirme” adı altında bir darbe planı hazırlamışlar mıydı? Askeri savcı, 12 gün araştırdı.
Bu belge sahte dedi.
Görev sivil savcılara geçti.
Ülkenin Başbakanı Tayyip Erdoğan da olayı şimdi sivil savcıların araştıracağı, belgenin aslının bulunacağı, davanın peşini bırakmayacakları sözünü verdi.
Bugün 55 gün doldu.
Belgenin gerçeği bulunamadı.
Sahteyi yazan yakalanamadı.
Başbakan da sözünü unuttu.
Belgenin aslını ne arayan, ne soran, ne takip eden kaldı. 55 gün içinde Yüksek Askeri Şûra’nın her yıl yapmakta olduğu “terfi toplantı günü” de çıkıp geldi. Bunun üzerine “yalana dalkavukluk katmayı” gazetecilik, aydın kişi olma, demokrat diye çağırılma sananlar hep bir ağızdan yine yazdılar:
Terfi edemedi!
Albaydı, albay kaldı.
Dursun Çiçek’in albaylıktan, deniz piyade amiralliğine terfi edememesinin nedenini “belge dedikleri sahte kâğıt parçasının altında imzası olmasına” bağladılar.
Yine yalan yazdılar.
Halkı aldattılar.
Albay Çiçek’in rütbe alamamasının nedenini Genelkurmay, internet sitesine bilgi notu olarak koymuş, şunu yazmıştı: Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda “sadece 1 adet deniz piyade amiral kadrosu” vardır ve buraya da atama geçen yıl yapıldı.
İktidar yandaşı gazete ve TV’lerde köşe, itibar, mevki, makam ve para bulanların ağızlarında büyüyen yalan lokmasının CIA sosu ile lezzetlendirildiğine, her geçen gün, biraz daha fazla inanıyorum.
Çünkü bugün 55 gün doldu.
Belgenin gerçeği bulunamadı.
Sahteyi yazan yakalanamadı.
Başbakan verdiği sözü unuttu.
Belgenin aslını ne arayan, ne soran, ne takip eden kaldı. Ağızlarında CIA soslu yalan lokması büyüyor!
Unutmayın!
Hep sorun!
Kim yazdı sahte belgeyi?
Rejisor kim?
O rejisör mü şimdi “Kürt ile Türk’ü barıştırma açılımları” yaptırıyor? Bu demokrasi açılımlarını; CIA soslu yalan lokması hazırlayan o rejisör yaptırıyorsa; bu lokmayı ne Kürt yutar, ne Türk! Bu CIA soslu yalan lokmayı; ne Kürt yutmalı, ne Türk!
* Necati Doğru / Vatan
++++++
MİT’ten değilmiş
MİT’ten mahkemeye gönderilen yazıda Ergenekon davasının kilit isimlerinden “Tuncay Güney’in hiçbir zaman diliminde hiçbir konumda Müsteşarlık’ta çalışmadığı” bildirilmiş... Haber dün gazetelerdeydi...
Peki Tuncay Güney nerede, kimin adına çalıştı?
Bilinmiyor ama önemli noktalarda dolaştığı yönünde güçlü şüpheler var...
Değerli gazeteci Saygı Öztürk’ün “Belgelerle Ergenekon” adlı kitabında kamuoyuna pek yansımamış çok ilginç bir bölümü size aktaralım...
Kanada’da yaşayan Tuncay Güney, Ergenekon haber trafiğinin yoğunlaştığı günlerde Saygı Öztürk’le temas kurar. Zaman zaman mesajlaşırlar. Bir defasında Saygı Öztürk, Güney’e kimi sorular sorunca karşıdan şu yanıt gelir:
“Bana biraz zaman verin. Dün Veli Küçük paşanın sorgu tutanakları geldi. Okuyamadım bile. En yakın zamanda cevaplarımı size bildireceğim.”
Saygı Öztürk Türkiye’de kimsenin ulaşamadığı ifadelerin Tuncay Güney’in eline geçtiğine inanmaz.
“Biz burada bulamazken sen Kanada’da nasıl buluyorsun?” diye sorar...
Karşıdan yanıt:
“Size Veli Küçük’ün polisteki ifadelerini yolluyorum.”
Saygı Öztürk gönderilen ifadeyi araştırır. Evet, aynen Veli Küçük’ün ifadesidir. Bu ifadeler sadece savcılık, Emniyet ve Veli Küçük’ün avukatında vardır. Saygı Öztürk avukattan istemiş alamamıştır.
Peki ifade Tuncay’ın eline nasıl geçmiştir?
Akıl sır ermez...
Ancak belli ki Tuncay Güney devletin içinden birileriyle temas halindedir.
Davayı yakından ilgilendirse de bu ilişki trafiği kimsecikler tarafından araştırılmamaktadır.
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Erdoğan DTP’yle buluştu beraber açılımı konuştu...
- Geç şöyle, otur.
- Töplümsel süreç...
- Bırak şimdi sen süreci müreci! Dan dun gidiyorsun, olmuyor işte... Kafayı kullan, alıştıra alıştıra git.
- Nasıl alıştıra alıştıra?
- Şimdi bak, iyi dinle... Birkaç dönek bul, bir-iki liboş ayarla, ortalık ANAP’lı, DYP’li eski bakan kaynıyor, harmanla onları, biraz yalaka işadamı ekle, iki tutam Alevi serp, koy vitrine.
- “Değiştik” mi diyeyim yani?
- Değiştik de tabii... Ben mesela, AKP’yi değiştirdim, Ak yaptım, çok faydasını gördüm... Sen de DTP’yi değiştir, DPT yap onu... Hem, Anayasa Mahkemesi kapatmaya kalktığında, “Ben Devlet Planlama Teşkilatı’yım, DTP’yle alakam yok” dersin... Hem de, senin adına da uyumlu olur, Kürt’sün ama soyadın Türk, onun gibi...
- Köfte mi?
- Açılım yap, açılım, açıl biraz... Mesela Köksal Toptan gibi birini Grup Başkan Vekili yap, vereyim altına trilyonluk arabayı, gezsin, sen de yap bu arada ne yapacaksan... İşi bitince alırsın onu, yerine koyarsın Emine Ayna’yı filan... Acele etme, usul usul, iki ileri bir geri.
- ?????
- Bak bunca yıldır siyaset yapıyorsun, daha bir defa bile camiden çıkarken görmedim seni... Ne namaz kılıyorsun, ne takke takıyorsun... E millet niye oy versin sana canım kardeşim? Hazır önümüz ramazan, söyle Diyarbakır Belediye Başkanı’na, 10-15 bin kişilik iftar çadırı kursun. Bulamazsa, telefon edeyim Kadir abi göndersin... Süryanileri falan çağır. Yanına otur. Poz ver. Nabza göre şerbet pozu... Ama dikkat et, iftar topu attırma, İstanbul’da, Ankara’da iyi gidiyor da, Diyarbakır’da yanlış anlaşılır.
- Çatışma çıktı zannederler!
- Aferin, öğrenmeye başladın bile... Ergenekon’a destek veriyorsun, güzel, Fener’e de omuz ver biraz... Hayır işine gir. Deniz Kandili mi dersin, Kandil Feneri mi, kurdur öyle bi şey, makarna-bulgur dağıt. Ben talimat veririm, Şeş’ten yayınlarız. Kömür işine karışmak yok ama! Dağdan gelip bağdakini kovmaya kalkma.
- Garip gureba da diyeyim mi?
- Garip gurebanın patenti benim... Sırrı da öyle janti gezmesin; millet kendi kıçında don olmadığını fark ediyor, olmuyor.
- Uyandırma kerizi diyosun yani!
- Aynen... Dokunulmazlık işine de bulaşma sakın... Ben sana dokunmayayım, sen bana dokunma... Kürtçesini bilmiyorum ama, İngilizcesi win-win.
- Çözülür mü böylece sorun?
- Baksana biz 7 senede nerden nereye geldik, siz 77 senedir arpa boyu yol bile gidemediniz bu kafayla... Bırakın karda dağda dolaşmayı artık, romatizma olacaksınız... Gel sen beni dinle, al çoluğu çocuğu, vereyim benim uçağı, Rixos’ta da villa ayarlayayım, git kafanı dinle. Açılım büfe.
- Açılım büfe mi?
- Amaaan anla işte, dilimiz takıldı bu açılım lafına, açık büfe yani... Gözün gönlün açılır. Okey mi, arayayım mı Fettah’ı?
* Yılmaz Özdil / Vatan
++++++
İşin gelip dayanacağı yer!..
Şimdi DTP’nin gündeme getirdiği yeni koşullar var. Bunların belli başlıları
şunlar:
1- Kürt kimliği ve kültürünün anayasal güvenceye bağlanması,
2- Kürtçenin eğitim dili olması,
3- Güneydoğu’ya özerklik verilmesi,
4- Öcalan’ı da kapsayan genel af çıkarılması ve siyaset yapmasına olanak tanınması.
Sürecin nereye doğru evrileceği hükümetin “açılım” ında bu taleplere vereceği karşılığa bağlı...
İşin özü ve dönüp dolaşıp dayanacağı yer burasıdır.
Gerçek, saç kesilip öne düşünce görülecektir.
* Fikret Bila / Milliyet
++++++
Buna da ‘biat kültürü’ denemez mi?
Can Dündar sırf başkalarına yaranmak için eksik yazıyor, bilgi gizliyor; üstelik eksik yazmak yalan yazmaya eşit olduğunu bilecek kadar da deneyimli.
Ne yazık ki duruşu, kendine ait bir dünya görüşü yok. Habere bakışını dünya görüşü ya da gazetecilik duruşu değil, pozisyon alma arzusu belirlediği için de kolayca panikliyor. Birileri ’Can Dündar açıkla!’diye biraz üst perdeden konuşunca eli ayağı birbirine dolanıyor, sesi yüksek çıkanı mutlu etmek adına gerçeği göz ardı edebiliyor.
Derdinin gazetecilik yapmak olmadığı çok belli.
* Oray Eğin / Akşam
++++++
MİNİ YORUM
Özürcülere ikinci gol
Kürt açılımı rüzgarının tozu dumanı arasında Ermeni açılımcılarının sahada uğradığı hezimet fazla konuşulmadı. Türkiye-Ermenistan maçı için gelecek sınır açtırıcıları evlerinde ağırlayacağı iddia edilen Kayserililer maçın şehirlerinde oynanmasına dahi izin vermediler. Türk insanının özürcü ve açılımcılara attığı bu şık golünün ardından Sargisyan atağa geçti. Muhtaç durumda olan taraf olmalarına rağmen galiptir bu yolda mağlup anlayışıyla “sınırı açmazsanız gelmem” dedi. Bu Gül’ün söyleyemediği “Karabağ işgali bitmeden gelmem” in haksız da olsalar Ermenicesi olmalı.