Ağalar kılıcı, şeyhler dini kullandı

Derebeylerinin Cumhuriyet’le hesaplaşması
Aşiret sisteminin katı kuralları, böyle akıldışı görünen facialar yaratır. Doğu Anadolu’da bu sistemin temelini atan Yavuz Sultan Selim’dir...
Osmanlı İmparatorluğu’nda diğer bütün bölgelerinde toprağın sahibi devlet idi. Yavuz Sultan Selim; bu bölgedeki Kürt ağalarını o civardaki ve İran’daki Kızılbaş Türklere karşı kullanmak için onlara ‘beylik’ rütbesi verdi. Bunlar; bulundukları bölgenin topraklarının sahibi oldular ve miras olarak da çocuklarına aktarabildiler. Bunun sonucunda da Doğu-Güneydoğu Anadolu; genel yönetimin ve toprak düzeninin dışına çıktı. Ağaların astığı astık kestiği kestik bir sistem doğdu.
Bu sistemin ideolojik boyutunu da şeyhlik düzeni oluşturdu. Ağalar kılıçla, şeyhler din ile köylüleri ve göçebeleri yüzyıllar boyunca bastırıp sömürdüler. Zaman içinde hem mollalığı hem ağalığı eline geçiren aileler ortaya çıktı. Böylece kılıcı dinle birleştirmiş oldular. Barzan isimli basit bir köyden çıkan Barzani ailesi böyle kuvvetlenmiştir. Mesut Barzani’nin babası Mustafa, mollalık unvanı ile bölgenin egemeni haline gelmiştir.
2. Abdülhamit; beylik düzenini kuvvetlendiren Hamidiye Alayları’nı kurdurdu. Böylece; günümüze kadar uzanan baskıcı, kıyıcı, insafsız bir derebeylik düzeni oluştu.
Cumhuriyet kurucuları, bölgedeki feodal sisteme karşı savaşmanın gereğini anlamışlardı. 1925 yılında Şeyh Sait isyan ederek; feodal düzene dokunacak olan cumhuriyetle hesaplaşmaya çalışmıştı. Peşinden Ağrı isyanları patlak verdi. 1937-38 Tunceli olayları da feodalların cumhuriyete kafa tutmasının sonucudur.
Cumhuriyet rejimi; feodalizmle hesaplaşmanın zor olduğunu görünce o sistemle anlaşma yoluna gitti. Özellikle çok partili sisteme geçişle birlikte eski aşiret reisleri ve şeyhler Millet Meclisi’ne girerek ülkenin kaderine yön vermeye başladılar. Osmanlı Devleti’nin yaptığını; Türkiye Cumhuriyeti de yapmış oldu. PKK da aynı ortam tarafından üretildi.
* Rıza Zelyut / Güneş


Aşiret Mektebi ve Hamidiye Alayları
Hamidiye Alayları, II. Abdülhamit döneminde “asayişin temini, Ermeni şaki ve katillerin tedip edilmesi ve Rus işgali” gerekçe gösterilerek kuruldu. Aşiretler içinden oluşturulan birlikler silahlandırıldı. Ağa çocuklarının eğitildiği Aşiret Mektebi ve Hamidiye alaylarında tohumu atılan Kürt Milliyetçiliği etrafındaki örgütlenme ile Doğu Anadolu’da yeni bir çatışma zemini doğdu.


Peşmerge başı Mesut Barzani’nin babası Mustafa Barzani de “molla” unvanını kullanarak feodal güç elde etmişti.

++++++

Teröristlerle ne bağı var?
Öcalan ile görüştüğünde de aynı senaryo sahnelenmişti. Hasan Cemal ne zaman bir PKK’lı ile konuşup “barış mesajı” getirse, ülkede terör biraz daha tırmanıyor

İkinci şeyhülmuharririn Hasan Cemal hayatında ilk kez olay yerinden bildirmedi.
Oysa biz onu hep olayların en sıcak olduğu bölgelerde görmeye alışıktık. Hatta bir defasında siyasi krizin yaşandığı bir Avrupa ülkesine gidip halkla mülakat bile yapmıştı. Söz konusu olan halk, bir kafede oturmakta olan güzel kadınlardan ibaretti ama olsun kendimizi biraz zorlayarak güzel kadınları da sıradan vatandaş sayabiliriz.
Hasan Cemal fantastik bir zamanlama hatası yapmayıp Kandil Dağı yerine Mardin’e gitseydi mutlaka töre cinayetlerinin sosyolojisi üzerine epik yazılar yazardı.
Uğruna cinayetler işleniyor, insanlar boğazlanıyor. Töre denilince insanlar canavarlaşabiliyor. Normalde insan olanlar
töreyi hatırlayınca hırtlaşıyor. Tabii Hasan’ın çıkmış olduğu dağdan inip can yakan hırtlar da
var işin içinde.
İki numaralı şeyhülmuharririn periyodik,
düzenli olarak terör örgütü liderleriyle görüşüp
onlardan barış sözleri getirmeyi adet haline getirmiş durumda.
O onlarla her görüştükten ve barış konuşmaları yaptıktan sonra terör biraz daha tırmanıyor.
İlliyet bağı nedir, bunu da pek bilemiyorum ama mutlaka bir bağ olmalı diye düşünüyorum..
İki numara, eskiden Bekaa Vadisi’nde Abdullah Öcalan ile görüşmüştü. Sonra olanları hepimiz biliyoruz.
Şimdi de yazdığına göre Murat Karayılan ‘Artık kan dökülsün istemiyoruz’ demiş. Mülakatı ben yapıyor olsaydım ’Eee, istemiyorsanız o zaman kan dökmeyin’der ve dağdan iniverirdim.
Ateşkes ilan etmiş PKK’nın fiilen lideri olan kişi son olarak 10 askerimizin şehit olduğu olayla da ilgili olarak ‘Merkezi planlanan bir şey değil bu. Yerel düzeyde alınmış bir karar bu. Biz de üzgünüz’ demiş.
Dünyanın bu bölgesinde hiçbir olumlu konuda ademi-merkezileşme sağlanamasa da sadece terörün adem-i merkezileştiğini de anlamış olduk. İki numaranın absürd mülakatı başka hiçbir işe yaramasa da sadece bu müjdeli haberi bize vermiş olduğundan dolayı Hasan’a hepimiz müteşekkir olmalıyız bence...
* Serdar Turgut / Akşam

++++++

“Hasan Cemal başarılı”
Sado-Mazohist itirafçıdan, bombacı itirafçıya destek
Sado-mazohist eğilimleri, cinsellikte vahşeti, aile içi ilişkiyi, cinayetin cazibesini savunan Ahmet Altan, eli kanlı katillerin terör kamplarını komşu kapısı yapan itirafçı Hasan Cemal’e övgü yağdırdı. Cemal’in “çok başarılı bir gazeteciliğe imza attığını” yazan, bir haftada on iki evladımızı şehit eden PKK’lıları “barışçı” ilan eden Altan, daha önce Nelson Mandela’ya benzettiği Öcalan’ın da konuşulması gereken “akil kişi” olduğunu ima etti.

++++++


Primat’ı bile isyan ettirdi
Karayılan, ‘Silahlar sussun’ diyor ama aynı gün düğmeye basılmışçasına Diyarbakır Lice’de ve Hakkâri Şemdinli’de yapılan saldırıları, 10 askerin şehit düşmesini ‘Maalesef oldu, biz de üzgünüz’ diye geçiştiriyor.
Bu saldırılar sonrası kendi örgütünün yayımladığı intikam bildirisini de unutuyor.
Sonra da, ‘silahlar sussun’ diyor.
Susturun o zaman.
Bazıları, ‘Türk ordusu çekilsin, operasyonlar dursun’ diyor.
Pardon ama nereden çekilecek ki ordu?
Dağda silahlı adamlar dolaşırken operasyonlar neden dursun ki?
‘Silahlar sussun’ deniyor.
Kim konuşturuyor silahları?
Kendi örgüt organlarına o anlaşılmaz kelimelerle dolu ve inanılmaz uzunlukta demeçlerde Hasan Cemal’e söylediklerini neden söylemiyor?
Neden orada ‘silahlar sussun’ demiyor.
Susturun, sussun!
* İsmet Berkan / Radikal


++++++


Toprak reformu yapılmayınca ya törerist, ya terörist oldular
Hüseyin Kanco yiğit adamdı. Kontrol ettiği toprakları İbrahim Paşa bağışlamıştı ona. Aslında Berho Ağa. Sultan Abdülhamit’ten aldığı “paşa” ünvanıyla kurmuştu Hamidiye alaylarını. “Gazeteci” ayaklarıyla bölgeyi karış karış gezen ve etnik dini haritayı çıkaran İngiliz Ajanı Mark Sykes, çadırında görüşmüştü...
Hüseyin Kanco kürttü. Devlete sadıktı. Mustafa Kemal’i o kadar çok severdi ki, kızının adını “Türkiye” koydu. Kızını kendi gibi yiğit birine vermek istedi Hüseyin Kanco... Bir oduncu vardı, gariban ama, bilekli, Hacı Sinan... Çağırdı Hüseyin Kanco “Bak” dedi, “malımı mülkümü sana bırakacağım, tek şartım var, damadım olacaksın!”
Evlendi Hacı Sinan ile Türkiye. 1934. Soyadı Kanunu çıktı. Hacı Sinan devletine bağlılığını kanıtlamak için “Türk” soyadını aldı. Sinan Türk oldu. Eşi de Türkiye Türk. Sinan bir evlilik daha yaptı. İkinci eşinden Ahmet doğdu. (DTP eşbaşkanı Ahmet Türk) Türkiye üzerine kuma getirilmesini kabullenemedi. Kaçtı, Necmioğlu aşiretine sığındı. Hacı Sinan ile Türkiye’nin büyük oğlu, gitti Derik’e öz anasını vurup öldürdü. “Törerist” oldu yani.. Herşey bir düğünle başlamış...Cenazeyle bitmişti. Sene 2009... Mardin, aşiret, düğün, cenaze... Demem o ki, “oradaki Türkiye”yi kavrayabilmek için “gelin Türkiye”nin neden öldürüldüğünü unutmayacaksın. Atatürk’ün hayali toprak reformunu gerçekleştirmezsen, bin yıl bile geçse aynı kapıya çıkarsın: Ya terörizm, ya törerizm.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet


++++++


Ezber bozamamanın dayanılmaz pişkinliği
CIA bağlantılı çalışanları olan küçük bir gazete dün Mardin’deki katliamla ilgili ‘Terör: 45 Ölü’ başlığını kullanmış. İçine hemen JİTEM’i de katmış gazete, kendince olaylardan bir şekilde askeri de sorumlu tutmaya çalışıyor.
Masa başında kafalarından uydurarak attıkları bu manşet gazete piyasaya çıktıktan birkaç saat sonra ellerinde patladı.
Bu Türk Basını’nda bir alışkanlığa dönüşmedi mi artık?
Her büyük olayın ardından ortada hiçbir şey yokken gazeteciler kendi kendilerine atıp tutuyorlar: ‘Bu olayın altında başka bir şey var’, ‘Bu bir örgüt işi’, ‘Askerle ilgisi var’ ya da ‘Ergenekon yapmıştır’ gibi akılları sıra ezberbozan açıklamalar yapıyorlar.
Sonra bunların hiçbirinin olmadığı ortaya çıkıyor; işi pişkinliğe vuruyorlar.
Ekran yüzleri bu sözde ‘ezberbozan’ açıklamaları söyleyenleri ekranda ağırlıyor, konuşturdukça konuşuyor. Nedeni çok basit: Atıp tutanlar bilgisiz, onları ekrana çıkartıp konuşan onlardan daha da bilgisiz. Hiçbiri habere, ayrıntıya hakim değil. Derinlemesine bir birikimleri, donanımları yok. Her şey kulaktan duyma, üçüncü beşinci ağızlardan onlara aktarılanlardan ibaret.
Bu adamlar belli bir şablon belirlemiştir, dünyaya o şablon çerçevesinden bakar, ‘uysa da uymasa da’ olayları eğip bükerek o şablona oturtmaya çalışıyorlar. Saç modeliyle habercilikten daha çok ilgilenen Mirgün Cabas gibi cahiller de onların palavlarını ağzı açık dinler... Yazık...
* Oray Eğin / Akşam


++++++

Masabaşı haberciliğine methiye
NTV Yazıişleri Program sunucusu Mirgün Cabas, Mardin olayı’yla ilgili olarak Taraf Gazetesi’nin yaptığı manşeti çok beğenmiş olmalı ki, katliamla ilgili referansını hep bu gazeteden verdi.
Mirgün Cabas gazeteci değil mi? Olay hala sıcaklığını korurken öncelikle ekran başındaki izleyiciye / bize haberi vermesi gerekmiyor mu?
Hayır. İlk sözü Taraf’ın haberi...
Haber de değil yorum.
Sormadan edemiyor insan:
Nedir bu ekran yüzlerinin Taraf’ın “masabaşı haberciliğine” bu kadar methiyeler düzmesinin nedeni?
Yüzeysellik mi?
* odatv.com


Hain bir PKK pususundan sonra da “Amerikan silahıyla terör” manşetini atabilir misiniz?

++++++


Anayasa değişikliğine mahkeme engeli
Eski Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ile AKP’nin girişimini konuştuk:
- Bu değişiklikler Meclis’ten geçerse ne olur?
- Ülkemiz yeni ve çok tehlikeli bir gerilim ortamı içine girer. Ama bu değişikliklerin Anayasa Mahkemesi’nden geri dönme olasılığı da vardır.
- Mahkeme nasıl ve ne gibi bir gerekçeyle hayır diyebilir?
- Mahkeme, kendi yapısını değiştiren teklifin yasalaşması durumunda... Söz konusu değişikliği “Türkiye Cumhuriyeti... hukuk devletidir” diyen Anayasa’nın 2. ve değiştirilemeyecek hükümleri düzenleyen 4. maddesine aykırılık gerekçesiyle inceleyip iptal kararı alabilir...
* Melih Aşık / Milliyet


++++++

MİNİ YORUM
Estergon kalesi bre dilber aman

Ünlü şarkıcı Şükran Ay hastaneye ziyaretine gelen oğlu Savaş Ay’a “Estergon davasından Elibol Hoca yatıyor karşı yatakta” demiş. Mehmet Barlas dil sürçmesiyle dönüşen Estergon adını pek sevmiş. Uzun süreli bir direnişin ardından açlık ve susuzluğa yenilip teslim olmayı çağrıştırdığı için olabilir mi? Ne de olsa Estergon kalesi subaşı hisar / Baykuşlar çağrışır bülbüller susar / Kafir bayrağını burcuna asar..

Yazarın Diğer Yazıları