Ağacı kemiren kurt...
Ağacın kurdu kendi içindedir... Kurt kemirdikçe dışarıdan kimse farketmez. Bütün ihtişamı ile ayakta görünürken bir rüzgarla yıkılıverir. Enkazına bakanlar içinin boşalıp sadece kabuğunun kaldığını gördüğünde ne kadar ah vah çekse de çınar ağacı devrilmiştir. Artık yakacak odun olarak kullanmaktan başka çare yoktur. Bazen de erken teşhisle ömrü uzatılabilir ağacın. Mühendisler kurdu farkedip müdahale ederler, zayıflayan gövdeye ve dallara çelik dayanaklar ekleyerek yıllara meydan okumaya devam eder. Her ne kadar “anıt ağaç” olarak addedilse de hassasiyetle korunmaması durumunda yağmur ve fırtına ile yıkılacağı bilindiğinden altında durulmaması için uyarı tabelaları konur.
Silivri, Diyarbakır, Hasdal üçgeninde yaşananlara tanık olunca ilk kez “ağacın içindeki kurt” u gündeme getirmiş ancak hadisenin mağdurlarını bile inandıramamıştım. Bir türlü toz konduramıyorlardı. Mensubiyet duygusu, silah arkadaşlığı hukuku gibi küreselleşen dünyada anlamını çoktan yitirmiş duyguların sahipleri kendilerinin göz göre göre satılmayacağını sanıyorlardı. “Satılıp satılmadıkları” konusu tartışmaya açık. En başından yanlış iliklenen deli gömleği giydirilenler daha iyi bilir. Lakin hukuki sürecin çok kötü idare edildiği gerçeğini kimse inkar edemez. Günün birinde herkese lazım olacak olan hukukun gaspını hissettikleri halde hukuki müdahaleyi yapmadıkları için düşülen durum ortada. Bu konuyu geçen ay “Hasdal’da Hukuk Dersleri” başlıklı yazımda gündeme getirmiştim. Genelkurmay Adli Müşaviri Tümgeneral Hıfzı Çubukçu’nun tutuklandıktan sonra kıdemli tutuklulardan hukuk dersi aldığını vurgulamıştım. Doğrusu Çubukçu’nun Hasdal’daki tutukluların yüzüne nasıl baktığını bilmiyorum. Savunma sırası henüz gelmediği için neler söyleyeceğini de merak ediyorum. Çünkü Çubukçu sıranın kendisine gelmeyeceğini zannederek günü kurtarmak amacıyla TSK’nın namusu sayılan kozmik odaya girilmesinin de kılıfını hazırlayanlardandır. Bunun vebalini ve hesabını şüphesiz kendisi verecek. Ancak üç yıldır tutuklu bulunan Hava Kuvvetleri Askeri Savcısı Ahmet Zeki Üçok’un Balyoz duruşmalarında söylediği sözler çok ağır. Ordu içerisinde önemli soruşturmaların savcısı olan A.Zeki Üçok’un “sahte çürük raporu” gibi çeşitli suçlardan yargılanması hiç de tesadüf değil. Üçok’un bazı yerleri rahatsız ettiği için iftiralara maruz kaldığı açıklamaları elbette mahkemenin takdirindedir. Üçok, Balyoz’dan yargılanan 265 tutuklu askerin sadece askeri mahkemelerde ve “amire itaatsizlik” suçundan yargılanabileceğini belirtiyor.
Nasrettin Hoca’nın kazan fıkrası gibi Ümraniye davası ve Balyoz’un da doğurduğuna dikkat çekerek “Balyoz I, Balyoz II, Balyoz III oldu. Giderek doğururken hukuk tarihine kara leke olarak düşüyor” derken sözü Hıfzı Çubukçu ve devrin genelkurmay başkanlarına getiriyor. Üçok, 2008’de beş teğmenin tutuklanması üzerine, Hıfzı Çubukçu’ya giderek “TSK’yı test ediyorlar. Bu yargılamayı askeri mahkeme yapmalı. Yoksa arkası gelir” dediğini belirtti. Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ tarafından uyarılarının dikkate alınmadığını vurgulayan Üçok, “Kesin çözüm için uyuşmazlık mahkemelerine gidilmesini de engellediler” diye konuştu. Halen Hasdal’da olan Hıfzı Çubukçu’nun tutuklulara “uyuşmazlık mahkemelerinde hak aramanın dönemin genelkurmay başkanları Büyükanıt ve Başbuğ’un emri ile engellendiğini” beyan ettiğini vurguladı. Eğer bu sözler doğru ise iş gerçekten vahametin ötesindedir. Her şeyden önce hukukta emir ile iş yapılmaz. Askeri mahkemelerde savcı ve hakimlerin rütbeleri cübbenin altında kalır. Yedek subay asteğmen rütbesindeki bir savcı-hakim bile generallerin emrini “hukuka aykırı” diye geri çevirir. Nitekim 12 Eylül’ün sıkıyönetim mahkemelerinde bunun onlarca örneği vardır. Bu sütunlarda, yaşanmış bazı olayları yazmıştım.
Sonuç olarak Türk insanının vicdanlarını kanatmakta olan bu davaların biran önce sonuçlanarak, sorumlularının ortaya çıkarılması için başta Hıfzı Çubukçu olmak üzere devrin bütün sorumluları gerçekleri açıklamak zorundadır.
Ağacı kurtlar kemirmeye devam ediyor, ağacın yıkılması durumunda sadece dalları ve yaprakları ağır gövdenin altında kalmayacak. Millet topyekün bu felaketten etkilenecektir.