Afedersin ya poposuyla gülüyorsa!
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit''in, ABD''de, dönemin Amerikan Başkanı Bill Clinton''la, oval ofiste çekilmiş fotoğrafı, çekildiği günden bugüne tartışıldı.
En ileri yorumlar AK Parti iktidarı döneminde yapıldı.
Ecevit''in ölüm yıldönümünde bile rahmet dilekleri yerine o fotoğraf paylaşıldı.
Üslup, "Bunların geçmişinde lider poposunu trabzana dayıyor. Bunlar karşısında el pençe divan duruyor"a vardırıldı; nezaket sınırları aşıldı.
*
Muhalefetin her türlü dış politika eleştirisine karşı o fotoğraf adeta kalkan yapıldı; dahası bir ölçü, eşik gibi kullanıldı.
"Popo"ydu milli onurumuzun sınırı.
Poposunun ucuyla koltuğa ilişip de koskoca Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı''na "kaykılan" Clinton''un karşısında, Ecevit''in ayakta ve elleri karnının üstünde bağlanmış halde öylece durması bir utanç anıydı; içler acısıydı!
*
O sempati muskası Obama, mevcut iktidar sahipleriyle son derece donuk bir yüz ifadesiyle konuşurken elinde beyzbol sopası vardı.
ABD ziyaretinde, hiçbir Amerikalı yetkili tenezzül etmemiş, karşılamaya genç bir onbaşı yollanmış hatta heyetimiz uçaktan inerken sözde tören heyeti daha yerini bile almamıştı.
"Dostum Putin", kendilerini 2 dakikadan uzun süre kapıda bekletmiş, Rus devlet televizyonu, bu süre zarfındaki ne yapacağını bilmez hallerini, ekrana yerleştirdiği kronometre eşliğinde yayınlamıştı.
Biden, selamlaşmak için ayağa kalkmasını beklemeden yumruğunu uzatınca, ortaya "Amerikan başkanının elini öpüyor" algısı yaratan bir siyasal iletişim faciası çıkmıştı.
*
Kimi gerçek birer diplomatik rezalet, kimi algı operasyonundan ibaret olan tonla hadise bir yana, önceki gün devlet töreni, Arap şarkılarının damga vurduğu eğlenceli bir yemek ve Türkiye Cumhuriyeti''ni küçük düşürür mü düşürmez mi bakılmaksızın sergilenen sayısız jestle ağırlanan Suudi Arabistan veliaht prensi Muhammed Bin Selman;
Ülkesini ziyaret eden Mısır Cumhurbaşkanı''nı bizzat karşılamış…
Katar Emiri''ni bizzat karşılamış…
Bizimkileri karşılamaya ise Mekke Emiri''ni yollamıştı.
Ne gam…
Sonuçta poposunu koltuğa dayamamıştı!
*
Arap gazeteci Cemal Kaşıkçı''nın, İstanbul''daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu''nda katledilmesinden sonra;
"Katil" dedik biz bu zata…
"Alçak" dedik; Kaşıkçı''yı "Alçakla bir operasyonla şehit ettiğini" savunup yargılanmasını istedik.
"Siz yargılayamıyorsanız biz yargılayalım" diye posta koyduk.
"Bunlar dünyayı enayi zannediyor. Bu millet enayi değil, hesap sormasını bilir" diye atar gider yaptık.
"İş artık belli bir yere geldi. Daha birçok şeyler çıkacak. Artık insanlık bunlara tahammül edemez. İslam dünyası da birbirini bu şekilde çekiştirip, birbirine zulm ederek bir yere varamaz" diye çok büyük konuştuk;
Boğazımıza takıldı.
Kaşıkçı cinayeti davasının kapatılıp dosyanın Suudi Arabistan''a devredilmesi kararına muhalefet şerhi koyan hakim "kıdemine uygun olmayan" şekilde Kahramanmaraş''a atanır ve akabinde mesleği bırakacağını açıklarken, bir yere varamayacağını iddia ettiğimiz Salman, zulmü yanına kâr kalmış halde Ankara''ya vardı.
*
Yüzünden eksik olmayan gevrek gülüşü bir yansıma mıdır, poposuyla da gülüyor mudur bilmiyoruz.
Bildiğimiz, poposunu koltuğa dayamadı.
Böylece onurumuz kırılmadı!
Kaşıkçı''nın güvendiği dağlar…
Prof. Dr. Yasin Aktay, AK Parti''nin eski milletvekili.
Eski Genel Başkan Yardımcısı; sorumluluk alanı Dış İlişkiler ve İnsan Hakları''ydı.
Genel Başkan Başdanışmanı.
Bir de, 2018''de, İstanbul''un göbeğinde, bir resmi kurumun içinde, Suudi Arabistan Başkonsolosluğu''nda, tarih boyunca eşine ender rastlanabilecek psikopatlıkta yöntemlerle katledilen Cemal Kaşıkçı''nın yakın arkadaşı.
Nişanlısının dediğine göre, Kaşıkçı konsolosluğa girmeden önce kaygılıydı ve kendisini uyarmıştı; "Başına bir şey gelmesi halinde Aktay''ı arayacaktı."
Ki öyle de yaptı.
*
Ortada diplomatik, siyasi, insani, hukuki skandal, rezalet, trajedi dışında bir de dostluk kaynaklı vefa borcu olunca, Aktay, ilk günden itibaren hem Kaşıkçı cinayetinin, hem de davasının en yakın takipçileri arasındaydı.
Türkiye Cumhuriyeti''ni yönetenler henüz kimsenin boynuna "Katil" yaftası asmamışken bile olağan şüphelileri ve onların bağlı olduğu birimleri hedef aldı.
Bu olayın arkasın kimin olduğunun "Mahkemelerde de, uluslararası kamuoyunda da sorulacağını" savundu.
Kendi deyişiyle, "4 yıl boyunca bu davayla yatıp kalktı."
Önceki gün, başdanışmanı olduğu AK Parti Genel Başkanı da olan Cumhurbaşkanı''nın Kaşıkçı''nın katiliyle kucaklaşmasına tanıklık yaptı.
*
Nasıl bir duygu ola?
Bir sitem, bir kırgınlık, yahut bir özür yansıyacak mıydı satırlarına?
Kaşıkçı''nın güvendiği dağlarda hava nasıldı acaba?
*
Kaşıkçı cinayetinin uluslararası vicdan(!)daki tartışmasız faili; bir numaralı sanığı olan Salman''ın, Ankara''da, yüzünde beşlik simit gibi bir ifadeyle salınıp durduğu gün, Aktay, mecaz değil ciddi ciddi bırakmış bu işleri devlet su işlerine yöneltmişti dikkatini. İronik ve dahi trajikomik şekilde petrol fiyatlarının enflasyona etkisi üzerinden enerji işlerine yönelmeyi değerlendirmişti.
*
Kendi enerjisini üretebilen bir ülke olursak…
Dışa bağımlı olmazsak…
Petro-dolarlara muhtaç olmazsak…
Kaşıkçı ve benzeri uluslararası suçlar için adaleti tecelli ettirebilecek güce de erişebiliriz diye düşündüyse demek ki!
Buradan kurmuştur belki illiyeti…