“Adil hafıza”ya davet...
Taksim Meydanı’ndaki 1 Mayıs görüntüleri “ileri demokrasi”nin göstergesidir. 1 Mayıs’ı emeğin, işçinin, alın terinin günü ilan edip geri kalan 364 gün sendika ağalarının emrinde, hükümetlerin dümen suyunda hareket edenler işçinin kendisi olmadığı gibi dünyadaki fikir akımlarından da habersiz kitlelerdir. Bir avuç idealistin dışında 1 Mayıs’ta meydanları zorlayanların samimiyetine inanmıyorum. Bu yüzden sözü fazla uzatmayacağım.
***
Amiral Gemisi Hürriyet’e terfi edince AKP hükümetine akıl verenlere katılan Taha Akyol’a saygım vardır. Geçmişte aynı fikirleri savunduk. Kitaplarının tamamını okudum. Katıldığım, katılmadığım tespitlerini tek tek sıralamanın anlamı yok. O liberallik yolunu seçerek tercihini çoktan yapmıştı. Hukukçuluğuna da saygım var. Dahası sosyolojik tahlillerine de... Lakin tarihçilik ayrı bir konu, üç-beş kaynak karıştırıp, 15-20 kitap okuyarak tarihte hüküm verilmez. En az 40-50 belgeden, hatıralardan teyit etmek şarttır. Türkiye’de gerçek anlamda tarihçi bulmak zordur. Tarihin televolesini yazarak popüler olmak bir o kadar kolay.
Geçtiğimiz hafta Taha Bey “Adil Hafıza” başlıklı “The Süreç”e destek vermek amacıyla ilginç bir yazı kaleme aldı.
“1914’te 300 bine yakın Rum’u Yunanistan’a tehcir eden ittihatçılar, “Osmanlı kardeşliğini” savunan hatta Rum, Ermeni ve Bulgar komitacılarıyla birlik yaparak Abdülhamid’i devirip meşrutiyeti ilan eden insanlardı.
“Osmanlı kardeşliğine “inanan Binbaşı Enver, meşrutiyetin ilanını, ellerinde Yunanistan bayrağıyla birlikte Rumlarla el ele kutlayan insandı. Bir devlet adı olan “Osmanlı” kavramı altında “hürriyet, eşitlik, kardeşlik “içinde çok uluslu imparatorluğu sürdürmekti onların amacı” diyor Akyol... Enver Paşa ile ilgili yayınlanmış birçok eseri okuduğum için Taha Bey’in yanıldığı kanaatindeyim. Sayın Ali Bademci ve Murat Bardakçı’da vardır. Ali Bademci ciltler dolusu eserler verdi. Bardakçı ise her kesimin merakla beklediği kitabı henüz yayınlamadı. Enver Paşa’nın elinde Yunan bayrağı ile Rumlarla el ele verdiğine kaynakların hiç birinde rastlayamadım. “Hürriyet, eşitlik ve kardeşlik” içinde çok uluslu Osmanlı Devletinin ayakta kalamadığı gibi Balkanlardan başlayan bozgun ile dağıldığına herkes tanıktır.
Konuyu yaşayan en büyük tarihçimiz, gazetemizin emektar yazarı Muhittin Nalbantoğlu’na telefonla sordum. “Bu işler telefonla olmaz. Gel belgeleri gör hatıraları oku... O dönemin gelişmelerini süz. Her şeyden önce “hürriyet, eşitlik, kardeşlik” sözlerinin nelere mal olduğunu Mehmet Akif’in Safahat’ındaki “Berlin Hatıraları”ndan oku...” diyerek ahizeyi kapattı. Utandım. Kültür seviyesi düşük olanlar Enver Paşa’yı anlayamaz O’nun eşi Naciye Sultan’a yazdığı mektuplardan tanıyıp hüküm vermek olmaz. Bir insan eşine yazdığı mektuplarda askeri planlardan, stratejiden, Türkistan’dan ve memleketin gidişatı ile ilgili konuları yazamaz. Oysa bütün bunlar devletin arşivlerinde vardır. Kafamın karışıklığında kütüphanemden Safahat’a uzandım.
“Binbaşı Ömer Lütfü Bey Kardeşimize” diye ithaf edilen 4 Mart 1331 tarihli “Berlin Hatıraları” nı okumaya başladım. Dönemin Osmanlı Devletinin vaziyetinin resmini çizen Akif, bugünkü Türkiye’nin de iz düşümünü yansıtmış...
“Heva yı fuhşu kudurtan zehirli “Zambak”lar” dizesi ve dönemin okumuş aydınlarının ihaneti vuruyor insanı...
İstanbul’u işgal eden İngilizler, Damat Ferit ile beraber ittihatçı avına çıkmıştı. Oysa Cumhuriyeti kuran iradede ittihat ruhu vardı. Günümüzün ittihatçıları Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve İzmir’de hapis. Malta gibi sürgün edilen de var... Konuyu uzatıp dağıtmayalım. Enver Paşa’nın arşivlerinin sahipleri Ali Bademci ve Murat Bardakçı bu konuya açıklık getirecektir. Bu sütunlardan açıklamaları yayınlayacağım. Hatadan dönmek erdemdir. Taha Bey’in de, kendimin de bu erdemi sergileyeceğinden şüphem yok.