Adana'nın efsanesidir Nihat Geven

İnsanın hayatında iz bırakan büyük adamlar oluyor. Aradaki mesafe önemli değil. Ayrı ayrı illerde yaşasan da hep bir aradaymışsın gibi hissettiğin.

Nihat abi (Geven) benim ömrümde iz bırakan insanlardan olmuştur.

TSYD''nin büyük başkanı Oğuz Tongsir''in mesajını okuduğumda kalbime bir hançer sokulmuş gibi oldu sanki.

Kaybetmiştik Nihat abiyi. Sonsuzluklar kervanına o da katılmıştı.

Yaşar Kemal''in dediği gibi: "O güzel insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler."

Nihat abi de o güzel insanlardan biriydi işte.

* * *

Milliyet gazetesinde genç bir gazeteci adayıyken duymuştum o güzel sesini ilk kez çalan bir telefonu açtığımda:

- Bak hele! Ben Nihat Geven. Adana. Sen de adını söyle çocuğum!

O zamanlar haberler telefondan alınırdı. Haber yazdırmak için aradığında ilk "Bak hele" sözünü duyardım.

Yüz yüze gelene kadar iyice yakınlaşmıştık zaten. Bir gün Cağaloğlu''ndaki Milliyet binasında spor servisinden içeri girdiğinde ilk görüşümdü onu. Rol modeldi. Öyle bir giyinmişti ki; güzel bir takım elbise. Kravatı, düzgün saçları, ceketinin üst cebindeki mendili. Yolda görsen saygı duruşuna geçersin karşısında; öyleydi görünüşü.

Büyük gazeteciydi. Gazetecilik onun için hayatının en önemli olayıydı. Sadece benim değil, herkesin dostuydu, gençlerin de babası. O kadar sıcaktı.

* * *

Bir kaç yıl sonra askere gittim. Sene 1984. Ankara Silahlı Kuvvetler Gücü''ndeyim. Etimesgut''ta. Görevim sabah Ankara''ya gitmek, günlük gazeteler ne kadar varsa toplamak, komutanımız Yarbay Ömer Lütfü Gültekin''in cipine vermek. Sonra o gazeteleri akşam olunda koleksiyon olarak biriktirmek. Arada kalan zamanda da Milliyet Ankara Bürosu''nun Devrim Sağıroğlu şefliğindeki efsane spor servisinde çalışıyordum. Erol Yaşar, Taki Doğan, Zeki Çol, Selçuk Mumcu, Münir Bağrıaçık gibi ustaların yanında (sonradan çok sevgili dostum Cemal Ersen de kadroya katıldı) çok şeyler de öğrendim o yıllarda.

Bir gün Ankara''dan birliğe dönüp koğuşa çıkmış, ranzamda uzanmıştım. Asker arkadaşlardan biri geldi;

- Tertip, dedi; Aşağıda bir adam var. Seni sorup duruyor?

- Allah Allah! Kim olabilir? Birliğin içine ziyaretci nasıl gelebilir?

- Yok, dedi; Ziyaretçi değil bu. Asker! Yaşı biraz büyük ama senin benim gibi asker elbisesi var üstünde.

Hemen toparlanıp, indim aşağıya. Bir baktım... Aaa o da ne? Nihat abi.

Sarıldık birbirimize.

- Abi hayırdır, dedim!

- Sorma Gürel, dedi; Gazete haber derken araya sağlık sorunları da girmişti, yapamamıştım askerliği. Kısmet bugüneymiş.

- Aman abi ne güzel; dedim. Birlikte bitiririz işte.

Komutan Ömer Lütfü Gültekin ertesi gün, "Gürel" dedi, "Nihat bey de seninle gidip gelsin şehre!"

"Tabi" dedim.

Normalde birlikteki spor takımları için otobüs kalkar, sporcuları sabah antrenmana götürüp, akşam geri getirirdi. Biz de onunla gidip gelirdik de; bir gün nedenini tam olarak hatırlamıyorum. Otobüs kalkmıyordu. Bu durumda bizim birlikten çıkıp, tugayın içinden bir kaç kilometre yürüyerek kapıya gidip, oradan çıkmamız, yoldaki otobüs durağına gitmemiz gerekiyordu.

- Abi, dedim; Yürürken taburların komutanlarının cipleri geçebilir. Rütbeliler de. Selam vermemiz gerekiyor unutma!

- Merak etme sen, dedi; Veririm tabi.

Yürümeye başladık. Biraz sonra baktıp flamalı bir cip geliyor.

- Nihat abi, dedim. Cipe doğru bakıp, selam vereceğiz unutma!

Verdik de.

Ama cip biraz sonra durup, geri geri yanımıza gelmeye başlamaz mı? Nihat abiye bir döndüm ki ağzında sigara! Sigarayla selam vermiş.

- Eyvah abi ne yaptın? At sigarayı hemen, dedim. Attı.

Cip yanımıza gelince durdu. İçinden bir binbaşı. Kızgında. Ama Nihat abiyi görünce kızgınlığının yerini şaşkınlık aldı.

- Sen kimsin yahu?

- Nihat Geven, Adana komutanım.

- Kaç yaşındasın?

- 40!

- Haa öyle mi? Bir daha selam verirken ağzında sigara olmasın olur mu? dedi ve gitti.

Rahatmıştık. Birlikte kahkaha ata ata yürümeye devam ettik.

Nihat abi zaten çok fazla da kalmadı. Dediğim gibi yakasını bırakmayan rahatsızlıkları vardı.

* * *

Sonraki yıllarda ben farklı yerlerde çalıştım. Ama o hep Adana''daki Nihat abim olarak kaldı.

Maç için Adana''ya gittiğim her defasında görüştük kendisiyle.

Bir kere bile saçını başını dağınık görmedim. Bir kere bile traşsız görmedim. Bir kere bile takım elbisesiz görmedim Nihat abiyi.

İstanbul''da TSYD''de her hangi bir organizasyon olduğunda onu da göreceğim diye sevine sevine gittim hep. Her gittiğimde arkamdan "Bak hele" diye seslenişini mutlulukla duydum.

Dediğim gibi. Rahatsızlıkları vardı. Ağır ameliyatlar geçirmişti. Ama bunu hissettirmemeye çalışır, çok iyi olduğunu söyler, neşeli görünmeye çalışır, esprilerinden vazgeçmezdi hiç.

Zaman zaman Adana''dan haber gelir, "Nihat abi çok hasta" derlerdi ama. Ölecek adam gibi gelmezdi bana. Cahit Sıtkı Tarancı''nın şu şiirini o okurmuş gibi mırıldanırdım:

Kapımı çalıp durma ölüm,

Açmam;

Ben ölecek adam değilim.

Alıştım bir kere gökyüzüne;

Bunca yıllık yoldaşımdır bulutlar.

Sıkılırım,

Kuşlar cıvıldamasa dallarında,

Yemişlerine doymadığım ağaçların,

Yağmur mu yağıyor,

Güneş mi var,

Farketmeliyim

Baktığım pencereden.

Deniz görünmeli çıksam balkona.

Tamamlamalı manzarayı

Karlı dağlarla sürülmüş tarlalar.

Ekmekten olamam doğrusu,

Nimet bildiğim;

Sudan geçemem,

Tuzludur teneffüs ettiğim hava.

Ya nasıl dururum olduğum yerde,

Öyle upuzun yatmış,

İki elim yanıma getirilmiş,

Hareketsiz,

Sükûta râmolmuş;

Sanki devrilmiş bir heykel?

Ellerim ne der sonra bana?

Soğumuş kalbime ne cevap veririm?

Utanmaz mıyım ayaklarımdan?

Kalkmalıyım,

Dolaşmalıyım,

Sokaklarda, parklarda.

El sallamalıyım

Giden trenlere,

Kalkan vapurlara.

Bilmeliyim,

Gölgelerin boyundan,

Saatin kaç olduğunu...

Islık çalmalıyım.

Türkü söylemeliyim

Yol boyunca,

Keyfimden ya hüznümden.

Geçmiş günleri hatırlamalıyım,

Dalıp dalıp akarsuya,

Hayaller kurmalıyım,

Güzel geleceğe dair.

Yanımdan geçenler olmalı,

Selâm almalıyım;

Robenson''u düşünmeliyim,

Garipliğini:

Şükretmeliyim

İnsanlar arasında olduğuma.

Nedir ki eninde sonunda ölüm?

Ayrı düşmek değil mi aşinalardan?

Kapımı çalıp durma ölüm,

Açmam;

Ben ölecek adam değilim.

* * *

Ölecek adam değildi Nihat abi. Öldü.

Ama benim için ölümsüz adamdır Nihat abi. Hiç unutmayacağım o gülüşünü.

Ne de olsa efsanedir benim gözümde, "Büyük adamdır."

Efsaneler de ölümsüz olduğuna göre.

Ahhh Nihat abi. Çok özleyeceğim seni. Bir gün bir yerlerde belki de bulutların üzerinde tekrar görüşmek dileğiyle.

Duyacağım o sözünü:

- BAK HELE!

Yazarın Diğer Yazıları