Adaletin isyanı
Yargıtay “Balyoz” Davası’yla ilgili kararını 9 Ekim günü açıklayacağını duyurdu. “Vicdanın adaletin en iyi vekili” olduğuna dair umutlarını koruyan sanık durumundaki Türk subayları 9 Ekim’de “Ankara’da hakim var” diyebilmeyi diliyorlar.
O subaylardan biri, Deniz Kurmay Albay Bora Serdar, “Özelleştirilmiş Yerel Mahkemeler” e rağmen “adalet” in izini sürüyor son mektubunda:
[Adalet, Özelleştirilmiş Yerel Mahkemelerin verdiği haksız ve hukuksuz kararlardan sonra, siyasal inanç, kin, nefret ve intikam duygularının aracı olarak kullanıldığının farkına varmıştır.
Saygınlığını iyice yitirdiğini gören ve yaşadıklarına “Yeter artık, bu kadar da olmaz!” diyerek isyan etme noktasına sürüklenen “Adalet” ;
Akıl ve mantık dışı senaryolara itibar ederek hukuku katleden, iddia makamının delillerini tartışmayarak peşinen kabul eden ve maddi gerçeğin ortaya çıkmasını engelleyen, verecekleri karara olumlu katkı sağlamayacağı gerekçesiyle savunmanın hiçbir tanık talebini kabul etmeyen, evrensel hukuk ilkelerini görmezden gelerek adil yargılama beklentilerine gölge düşüren, savunmayı sürekli kısıtlayan savunmanı taraf veya rakip, sanığı da suçlu görerek tarafsızlığını yitiren, kararlarını ve hükmünü somut hiçbir delile istinat etmeksizin varsayıma ve kanaatlerine göre veren, özelleştirilmiş yerel mahkemeler hakkında “Yargı görevi değil, yargısız infaz görevi yaptıkları” ve “Adaleti ablukaya aldıkları” iddiası ile Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunur.
Hazırlanan iddianameyi kabul eden “Vicdan Mahkemesi” adaletin çığlığını duymuştur. Mahkemede söz alan “Adalet”; Yargının siyasallaştırılmasının asla kabul edilemeyeceğini, siyasal intikam ve hesaplaşmanın yargının işi olamayacağını, adalete olan güvenden asla ödün verilemeyeceğini, toplumsal ayrışmanın önünde durması gereken en büyük inancın adalete olan inanç olduğunu, aksi takdirde toplumun büyük felaketlere sürükleneceğini beyan eder,
***
Tanık olarak ifadesine başvurulan yürütme ve yargı mensuplarının;
“Bir insanın haksız yere özgürlüğünün kısıtlanmasını hiçbir bedel ödeyemez, adaletin herkese hakkını vermesi kadar zamanında vermesi de önemlidir.”
(...) Ha bir itirafta da bulunayım. Adaletin saraylarını yaptık. Ama adaletin kendisini biraz arıyoruz, bulmaya çalışıyoruz(...) “
“Polis, emniyet teşkilatımız savcı, bilirkişiler de hakim olmuş, ondan sonra adalet diye bağırıyoruz. Yok ya. Böyle şey olmaz. Mümkünatı yok. “
“Yargının topluma sunduğu yegane ürün adalettir. Bu ürünün alternatifi yoktur.(...) Aksi durum bunalım, kaos ve vicdanları isyana sürüklemekten başka sonuç doğurmaz. “Şeklinde verdiği beyanlarını da dikkate alan “vicdan mahkemesi “Türk Milleti adına kararını açıklar.
***
Siyasal intikam ve hesaplaşma peşinde koşan Özelleştirilmiş Yerel Mahkemelerin, adaleti askıya almak suçunu işlediklerinden dolayı kayıtsız şartsız derhal kapatılmalarına,
Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun hareket etmeyerek, iftira odaklı sahte belgelerle adalet sistemini beklentileri doğrultusunda yanıltanların “vatana ihanetten “yargılanmalarına,
İftiranın ve ihanetin kol kola girerek yarattığı adalet mağdurlarının, çalınan onurlarının iade edilerek “beratlarına “oy birliği ile karar verilmiştir.”
Karar, “En kusursuz adalet vicdandır” sözünü teyit eder mahiyettedir.
Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” romanının kahramanı Raskolnikov’un, suçunu itiraf ederek, Sibirya’da huzur ve mutluluk içerisinde cezasını çektiğini bilen “Adalet”, bir sırrı saklayarak adalete zarar vermektense, adalet uğruna zarar görmeyi tercih edeceklerin eninde sonunda ortaya çıkacağına olan inancını kaybetmez.
Ve sonunda vicdan yine galip gelir. Vicdanlarıyla hesaplaşarak itirafta bulunan vatan hainleri, huzur ve mutluluğu Silivri zindanlarında yakalar..
TSK’nın tasfiyesine yönelik Yerel Mahkeme ve Yargıtay Temyiz süreci devam eden Balyoz, Ergenekon, Askeri Casusluk ve Poyrazköy davalarını düşündüğümde, hayal gibi görünse de, “Niye olmasın” diyerek, vicdanın adaletin en iyi vekili olduğuna olan inancımı korumaya devam
ediyorum...]
Polemiğe gel vatandaş...
Bülent Arınç, Rumeli/Balkan/Batı Trakya Türklüğü için önemli bir kültür mirası olan Vardar Ovası türküsünü “meze” ye indirgeyen bir gaf yaptı. Ben hem Arınç’ı hem de bu “itibarsızlaştırma”ya sessiz kalanları eleştiren bir yazı yazdım. BAL-GÖÇ ve B.G.F. Genel Başkanı Doç.Dr. Yüksel Özkan alınıp uzunca bir cevap yolladı. Yayınlayabildiğim kadarını yayınladım bu sefer cevaba cevaplar gelmeye başladı. Derken olay polemiğe döndü.
Son kez (doğrusunu anlatalım derken özde aynı tarafta bulunan insanların birbirine girmesine de vesile olmak istemem) kısa kısa da olsa görüşlerinizi paylaşacağım ve böylece de noktalanmış olsun bu bahis ...
***
İlk mesajımız Yaşar Usluer’den. Sayın Özkan’a itirazı var:
“Hem ’Ne Mutlu Türküm Diyene sözünü her platformda göğsünü gere gere söyleyen bizleriz’diyor. Hem de Sayın Bakan’a ’Balkan Evi projesinin gerçekleşme beklentilerini, TRT Balkan’ın kurulması taleplerini’hatırlattığı söylüyor. Kusura bakmasın ama hem ’Ne Mutlu Türküm Diyene’diyeceksin. Hem de ayrımcılık/bölücülük isteyeceksin. Bu ne yaman çelişkidir?! (...) TRT’nin her dilde/lehçede yayın yapma yasağının kaldırıldığında Balkan Göçmenleri, ’Biz rüyalarımızı bile Türkçe görürüz, Bulgarca/Makedonca yayın istemiyoruz’demişlerdi. Şimdi ne oldu da böylesine ayrımcılık/bölücülük talepleri depreşmiştir?! Kafkas Dernekleri de kendi dillerinde yayın istemiyordu. Şimdi onlar da ister oldu. Yugoslavya örneği önümüzde dururken, bu dernekler ne istediklerinin farkındalar mı?!”
***
Bir diğer mesaj Serpil Balkanlı’dan. “Balkan göçmeni” ifadesine karşı
çıkıyor:
“Balkanlar’dan gelenler göçmen değil öz be öz Türk.”
Tanım bana ait değil ama Serpil Hanım yanlış anlamış olmalı, bana yönelterek kaleme almış eleştirilerini:
“Tabiriniz şuna benziyor: Adamın birisi avcılık yapıyormuş. Arkadaşı da sormuş “Bugün ne kuş vurdun?” Adam da demiş ki “Göçmen kuşlardan vurdum”
- “Be adam vurduğun kuşun adını söyle! Leylek de göçmen, bıldırcın da göçmen, yaban kazı da göçmen... Adı ne?
Dediğim gibi pek dikkatli okumamış olmalı “Adı Türk” bunun aksini iddia etmem söz konusu olabilir mi!
***
Sıradaki mesaj Hasan Basri Beken’in:
“Sayın hocamız, size bu kadar uzun yazacağına orada ’Sayın Bakanım bu türküde rakı geçmez doğrusu sıla’dır ve herkes kendine göre bir şey ekler, biri rakı, biri başlık, biri okul vs. der’ deseydi bu kadar polemik olmaz ve doğruyu öğretmiş olmaz mıydı?”