Adalet Bakanı sizce adil mi?

Ümraniye Savcısı Zekeriya Öz için izin vermediği soruşturmayı, Erdoğan’ı ‘üç kuruşluk’ tazminata mahkûm eden Sevgi Oruç hakkında başlatan, Öz hakkındaki haberlere tepki gösterip, Ümraniye iddianamesi üzerinden kişisel bilgileri teşhir edenlere ses etmeyen Şahin de, Arseven gibi açık yüreklilikle “Evet çifte standartlıyım” diyebilir mi?


Star’dan Şamil Tayyar’ın iddianamedeki telefon konuşmalarını aynen köşesine nakletmesi Hıncal Uluç’un sert tepkisine neden oldu. Mehmet Ali Şahin’in adaletini sorgulayan Uluç şunları yazdı: “ İddianamede 14 Kasım 2007’de yapıldığı 1 dakika 36 saniye sürdüğü söylenen konuşmanın numaraları da açık seçik yazılıyor. 532 bilmem kaç Güler Kömürcü’nün, 532 bilmem kaç da Tuğrul Türkeş’in. Şimdi Adalet Bakanı’na soruyorum.. Bu ülkede ve dünyanın tüm ”Demokrasi“ ile yönetilen ülkelerinde ’özel hayatın gizliliği’ esas değil midir?. Her türlü haberleşmenin gizliliği Anayasa teminatı altında değil midir? Sizin milletvekili olarak uymak, Adalet Bakanı olarak uygulatmakla yeminli ve sorumlu olduğunuz Anayasa’nın.
Tamam.. Ergenekon savcısının isteğiyle de, Güler Kömürcü veya Tuğrul Türkeş’in telefonları dinlemeye alınabilir.
Peki ama, bu konuşmanın Ergenekon’la ne alakası var?. Bu tamamen özel bir konuşma değil mi?. Kaldı ki, doğruluğu da şüpheli.. Aynı eklerde yer alan Recep Tayyip Erdoğan ile Yaşar Büyükanıt arasındaki o çok sert konuşma bandının düzmece olduğu açıklanmadı mı?.
Yasalara saygılı bir savcı, soruşturmayla zerre ilgisi olmayan böyle özel konuşmaları bulduğu zaman, imha edilmesini mi ister, yoksa çözdürüp iddianamesine mi koyar?. Bu konuşmanın onu her türlü kullanabilecek (Nitekim kullanan) medyanın elinde işi ne, Sayın Bakan?.
Bu ülkenin Adalet Bakanı olarak, her türlü istismara, şantaja, tehdide, rezalete, çirkinliğe açık bu tür izlemeleri uygun buluyor, savcının yaptığını tasvip ediyor musunuz?.
Ergenekon Savcısı hakkında soruşturma isteyenlerin sayısı hayli fazlaydı ve iddialar ciddi görünüyordu. Bir soruşturma, savcının lehine olabilir, üzerinde şüphe kalmayacak şekilde aklanabilirdi. Soruşturma izni vermediniz.
Aynı günlerde Yargıç Sevgi Oruç hakkında ceza davası açılmasına, disiplin cezası verilmesi için de Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na sevk edilmesine karar verdiniz. Oruç, Erdoğan hakkında açılan 3 kuruşluk tazminat davasını başbakan aleyhine sonuçlandıran yargıçtı. Kararı Yargıtay tarafından da onandı. Buna rağmen Erdoğan’ın kararı o artık ezberlenen üslubu ile nasıl bağıra çağıra eleştirdiğini kendi sesinden dinledik.
Şimdi kamuoyunu, kararlarınızda bir çifte standart olmadığına inandırmanız kolay olacak mı acaba?.
Ben kamuoyuna değil, size soruyorum..
Adalet Bakanı sizce ” Adil “ mi?.. ”


+++++++

Yandaşlara Oray çarptı
Ben bir gün o büyük hesaplaşmanın yaşanacağını düşünüyorum: Bugün basın günahları işleyenler o gün bedelini ödeyecekler, tasfiye edilecekler medyadan. İstiyorum ki o gün bir an önce gelsin, bu temizlenme hemen yaşansın.
Özellikle Ergenekon sürecinde bütün bedenleri çamura batmış, kendilerini dezenformasyon ve karalamaya adamış isimler bu eylemlerine devam edemesinler.
Bu isimlerden birinin, Star’ın yayın yönetmeni Mustafa Karaalioğlu olduğunu düşünüyorum.
Ergenekon soruşturması başladığından beri yapılan haberler arasında en ayıplarından biri yine Star gazetesinde yayımlandı geçen hafta. Karaalioğlu’nun gizli servisler tarafından bilgi sızdırılan tetikçisi bu sefer de bir gazetecinin, bir siyasi figürle telefon konuşmasını yayınladı.
İktidar tarafından o gazetenin tepesine kondurulan çocuk da basmış bu yazıyı.
Bu mudur Genel Yayın Yönetmenliği?
Bunun altında kötü niyet olduğu kesin.
* Oray Eğin/ Akşam


+++++++

TRT ’yi anlama kılavuzu

Oku bakim: Biat Bir de tersten:...
Cumhuriyet’ten Mehmet Faraç Med-Cezir köşesinde TRT’ye ’nasıl yani’ deme gereği duyduğumuz seçmece manşet uygulamasına bazı katkılar yapmış.
Diyor ki:
“ Şaban Dişli ve Deniz Feneri yolsuzluğunda biat medyasının tutumu utanç veriyor. TRT ise geçmişte ”Hükümet borozanı“ şeklindeki eleştirilere bile rahmet okutuyor. Artık Başbakan’ın küfürleri devlet kanalında canlı yayımlanıyor. Bu da yetmiyor TRT’de bırakın yoldaş yazarların her programda boy göstermesini, sabah gazeteler okunurken bile inanılmaz bir yandaşlık örneği sergileniyor.
Örneğin TRT’nin iki kanalında gazeteler okunurken son üç sıraya AKP muhalifi Cumhuriyet, Yeniçağ ve Milli Gazete konuldu. TRT 2’de, Başbakan’ın, ”İspatlamayan şerefsizdir“ sözünü ağzını doldurarak okuyan spiker, Cumhuriyet’in birinci sayfasında ”Erdoğan susamıyor“ başlığını, Başbakanlık sözcüsü Akif Beki’nin şirket ortaklıklarını içeren haberi, Abdüllatif Şener’in ”Kaynaklar kime verildi“ şeklindeki açıklamasını es geçti. Aynı spiker Yeniçağ’ın manşetinde Başbakan’ın argo sözlerini yansıtan ”Ağız dolusu küfür “ başlığını da okumadı!
TRT sayesinde ”Biat“ kelimesini tersinden okumayı da öğrendik. Siz de deneyin, gerçeği görürsünüz!”
TRT sorduğumuz sorulara yanıt olarak yolladığı açıklamada, sorularımıza cevap vermek yerine bize üslup dersi vermeyi tercih etmişti.
Sonra Hürriyet’ten Yalçın Bayer yazdı aynı sıkıntıyı.
Eee haliyle aynı cevabı aldı.
Şimdi Faraç’ın yazdığı satırların da hepsinin altına imzamı atarım.
Biri hariç!
Haklarını yemek olmaz; TRT kanallarından birinin “Ağız dolusu küfür” manşetimizi okuduğunu gözleriyle gören, kulaklarıyla duyan Yeniçağ mensupları var. Ama aynen Faraç’ın dediği gibi ‘ağızlarını doldurarak’ okudukları yandaş manşetlerden sonra, bu okuma “blaublagakgukglugluvakvakkemkümhübeleblepelep” şeklinde olduğu ve alt başlık es geçildiği için ‘ağız dolusu küfür’ün kim tarafından kime edildiği, yani haberin ne olduğu anlaşılamamış...
Ne yapalım?
Olacak ama yavaş yavaş, alıştıra alıştıra deyip umutlanalım mı?


+++++++


Mahkemede gördüm ‘kara’ymışlar
Yandaş medyaya baktım ‘ak’mışlar

Güngör Mengi, “Erdoğan gıyabında yargılandı” dediği Deniz Feneri’nin son duruşmasını, ‘iktidar medyası’nın nasıl haber yapacağını çok merak etmiş, hatta onlar adına üzülmüş.
Zannetmiş ki, Erdoğan’ın Alman Büyükelçi’yle “al tecavuzcünü / ver din hortumcumu”vari görüşmesi ortaya çıkınca utanacaklar... Zahid Akman’ın ‘lojistik’ desteğini duyunca yerin dibine girecekler...
Peh!...
Bunca yıllık tecrübeniz var, siz bu modellerin ‘zeytinyağı’ özelliği olduğunu bilmiyor musunuz?
Bir kalemde üste çıkıverirler, suyun kaldırma kuvvetini öyle iyi kullanırlar ki, bir bakmışsınız, neredeyse adamların kapısını çalıp “attığımız iftiralardan dolayı özür dileriz” diyecek vicdan azabına terk edilmişsiniz?
Vallahi şaka yapmıyorum. Baksanıza şu manşete:
Yalancının mumu söndü!
Yalancı biraz Deniz Feneri Mahkemesi’yle ilgili haberleri yazıp çizenler, biraz Alman savcı... Sanırsınız karar açıklandı, bu zevat toptan beraat etti!
Güngör Mengi’yi hayalkırıklığına uğrattım belki ama bence artık iktidar medyasına değil, gazeteciliğin haline ağlamalı!


+++++++

GÜNÜN PORTRESİ
İhbarcı çocuk

Hasan Celal Güzel’le Mülkiye’de aynı sınıftaydık. Gövdesi iriyarı ama kişiliği çocuksudur. İlkokulda arkadaşlarını gammazlayarak öğretmenin gözüne girmeye çalışan çocuklar vardır hani. Bu çocuklardan bazıları ileride bunu meslek haline getirirler. Hasan öyledir.
Soğuk Savaş’ın bitiminin üzerinden yıllar geçtiği halde bizleri hâlâ “solcu” diye ihbara çalışması ve hedef göstermesi, ihbarcılığı ne kadar sevdiğini gösteriyor... Hüzün veriyor bu hali Hasan’ın...
İhbarcılık malum, dünyanın en adi işidir..
* Melih Aşık / Milliyet

+++++++

Bilgi notu:
12 Eylül öncesi ve sonrasında kimi kurşunlanarak, kimi idam edilerek, kimi işkence ile... öldürülen ve medyanın tamamına yakının görmezden geldiği ülkücü gençlerin hikayelerini anlattığımız “Kara Eylül” dizisinde yayımladığımız ‘Leke’ adlı şiirin kime ait olduğu, uzun yıllardır hep merak konusu olmuştu. Hemen her kaynakta anonim olarak yayımlanan bu şiir Mustafa Öztürk’e aitmiş. Giresun Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi Sayın İsmail Bozalioğlu’na bu bilgiyi paylaştığı için teşekkür ediyorum....


+++++++


MİNİ YORUM
Ölümün yorumu olmaz ki...
Her ölüm genç ölümdür demişti şair; tecrübe etmiştik, canımız yanmıştı, inanmıştık. Bir kanıta daha ihtiyacımız yoktu. Ölüm anlamadı, etrafımızda fırdöndüğünü hatırlattı; Kemal Abi de yok artık! Nasıl bilirdin diyene cevap: Samimi bilirdim! ‘Gerçek’ bilirdim O’nu; gülüşü gülüş, kederi keder, inancı inanç... Hakkında bir an tereddüt edilemeyecek kadar duru... Kemal Çapraz adında eyvallahı olmayan bir adam bilirdim işte... Gidenden yana rahatım, Allah bilir ya ‘cennetlik’ti rahmetli, acım kalanlara... Varlığı gibi yokluğu da gerçek olacak. Bu gerçekten kaçmamız zor, bu gerçekle yaşamamız daha da zor olacak! Başımız sağolsun!
* Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları