Adalet!
“On yıldır, adında “adalet” olan bir partinin yönettiği Türkiye’de, en büyük talep “ADALET” diyor. Hürriyet’te Şükrü Küçük Şahin TOBB önderliğinde 23 büyük gönüllü kuruluşun katıldığı toplantılarda “Anayasa en çok hangisine katkı sağlamalı; adalet, istikrar, refah, eşitlik, özgürlük” sorusuna verilen cevap açık ara ile “Adalet..” Diğer seçeneklere göre yüzde 25-30 fark olan adaletin günün birinde kendilerine de gerekeceğini bilenlerin bu teraziyi doğru tutmayışlarını tartışmanın da anlamı yok. Bu yüzden kendilerinde “Kudsiyet” vehmedenlerin acıklı durumuna değinmekte fayda görüyorum.. Malumunuz Hindistan’da inek kutsaldır. Beslenme problemine rağmen ne etinden ne de sütünden faydalanabilirler... İnekler de kendilerinden emin cadde ortalarında gezinir kimse de sesini çıkarıp “kenara çekil” diyemez. Hal böyle iken Hind coğrafyasının bazı yerlerinde ineklere gece yarısı pusu kuruluyor... Gözden ırak yerlerde kesilip, afiyetle yendiği gibi derisinden ayakkabı yapıldığı da gerçek. Hindistan adaletini bilmem ama bizde adalet bekleyenlerin hiç biri kendilerinde kutsiyet aramasınlar. Kılıcın kimi nerede keseceğine hukuk karar vermiş olmuyor. Bu yüzden sürü psikolojisinden sıyrılmanın zamanı geldi de geçti bile. Mahalle aralarından köy kahvelerine kadar
“Adalet”in kötü yola düştüğüne dair ince esprilerin yapıldığı dönemde hukuk manzaralarına da değinmek istiyorum.
“Hakim: Hoplayıp, zıplama... Kısa kes...
Avukat: Yasaya göre savunma hakkımı kısıtlayamazsınız...
Hakim: Mesai saati bitmeden duruşmayı sonlandırmak zorundayım...
Savcı (Sanıklara gülerek bakınca!..)
Sanık: Bize öyle bakamazsın!.. Burası Sirk değil gülme!..
Savcı: (Başını çevirip gülmeye devam ediyor)
Sanık: Sana gülme dedim. Duymadın mı?
Hakim: Ara kararı açıklayacağım...
Sanıklar: Söz istiyoruz...
Hakim: Avukatlarınız olmadığı için size söz veremem. Kararı okuyun...
Sanıkların büyük bölümü salonu terk eder...
Hakim: Niye dışarı çıkıyorsunuz. Kararı dinleyin!..
Sanıklar çıkmaya devam eder.
Savcı: Baro yönetiminin bu davada taraf olduğu kanıtlanmıştır. Avukatlar hakkında suç duyurusunda bulunuyor cezalandırılmalarını talep ediyorum.
Hakim: Şimdi sizi zorla içeri aldırırım. Jandarmaya talimat verip hepinizi buraya getiririm.
Sanıkların büyük bölümü dışarı çıkar. İzleyicilerle beraber bir kısmı şaşkınlık içinde beklemekte. Bu sırada savcı gülücük atarak hakim heyetini selamlamakta...
Hakim: Bu böyle olmaz... Ara veriyorum. On dakika sonra Hakim ara kararı okumaya devam edeceğini söyleyince. Sanıklardan bir kısmı söz isteyerek ‘Adalet’e olan inançlarını tekrarlayıp, tahliye talebinde bulunur... Diğeri, öteki heyetten vicdanlarının sesini dinlemelerini arz eder. Beriki, çoluk-çocuğunun, ailesinin mağduriyetinden dem vurur. On dakika önce sanıklara söz vermeyen hakim, kendilerine adeta yalvarmakta olan beş-altı kişiyi dinleyince rahatlar.
Hakim: Kuvvetli suç şüphesi vs vs ve de esas hakkındaki iddianamenin sanıklara okunup (970 sayfa) savunmalarını hazırlayabilmeleri için duruşmaya 15 gün ara verilmiştir. Kararını okuyup
çıkar...
Savcılar ve hakim heyeti cübbelerini çıkarıp salondan çıkınca, protesto mahiyetinde duruşmayı terk edenler de salona geri döner... Kalabalık artıkça uğultu yükselir. Kimin ne dediği anlaşılmaz. Bir müddet sonra jandarma araçların hazır olduğunu, cezaevine dönme vaktinin geldiğini söyleyerek salonu boşalttırır...
Yukarıda özetlemeye çalıştığım diyaloglar bir tiyatro sahnesinden değil, gerçek bir mahkemede izleyici olarak aldığım notlardan ibarettir. Üstelik benim gibi izleyiciler arasında CHP’li milletvekilleri de vardı. Erzincan Başsavcısı iken tutuklanıp bir süre hapis yatan CHP milletvekili İlhan Cihaner de sanıklar, izleyiciler ve gazeteciler kadar şaşkındı. “Meslek hayatımda böyle şey görmedim” dedi. Bu konuyu TBMM gündemine taşıyarak araştırma önergesi vermelerini hatırlatan meslektaşımıza cevap CHP milletvekili Mahmut Tanal’dan geldi. “Orası da ayrı tiyatro. Kendileri çalıp-oynuyorlar... Hukuk orada da yok...!”
Akşam haberlerinde TBMM Başkanı bir dönemin Adalet Bakanı olan hukukçu Cemil Çiçek “Bu kavga ortamında kafa göz gider” uyarısında bulunuyor. Çiçekten sonraki haber üç yıldır cezaevinde “Suçum ne?” diye haykıran Prof. Dr. Mehmet Haberal’a ait... 1 Aralık 2011’de bu sütunlardan “Hastane’den Hapishaneye”başlıklı yazıda hastane odasında sürekli Kur’an okutan Medine Ana’yı yazmıştım. Mehmedinin hasretine dayanamadı. Millet iradesiyle seçilen Haberal’ın Jandarmalar arasındaki yürek burkan anasını toprağa veriş görüntüleri var. Ekrandaki spiker tacize uğrayan bir kadının kaçmak isterken kamyonun altında kaldığını, hastahaneye kaldırıldığını; yoğun bakım servisindeki “Adalet Kederli” isimli şahsın henüz hayati tehlikeyi atlatamadığını söylüyor.
Reklâmlara girmeden yarışma programının nefes kesen adalet sorusunun seçeneklerinde ise Hz.Ali, Hz.Ömer, Kenan Evren, Recep Tayyip Erdoğan var. Seyirci joker hakkını kullanmak isteyen yarışmacıya başarılar diliyoruz.