Adalar denizinde Yunan ihlalleri

Kendi kendinize sorabilirsiniz “Neresi Adalar Denizi?” diye. Haklısınız bu soruyu sormakta. Adalar Denizi bizim şimdi Ege dediğimiz yerdir. Ve Akdeniz’in bir uzantısıdır. Atatürk “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri” emrini verirken, Türk Ordusu’nun Antalya veya Mersin’e gitmeyeceğini bilir. Neden ise kendi jeopolitik kavramımız olan Adalar Denizi kavramı yerine Ege’ye bırakır zaman içinde. Ege denizinde bir süreden bu yana Yunan Hava Kuvvetlerinin tacizleri ve nitelikleri arttı.
Bir yandan üç Türk adasını 2004 sonrasında işgal edilmesine izin verilirken diğer yandan Yunan tacizlerinin artmasına tahammül edilmesini anlamak zor. Suriye bizim iç işimiz olurken, gerçek içişlerimize ise dış işimiz muamelesi yapıyoruz. Bu durumu 21. YYTE’den Esat Altay bir makalesinde inceledi. Bugün sütunumda Altay’ın tespitlerine yer vereceğim. Altay şöyle diyor: “Türk ve Yunan savaş uçakları arasındaki angajmanlarda, son dönemde dozu artan Yunan saldırganlığına ve bu angajmanların değişen karakterine yer vereceğiz.
Aşağıdaki 2 olay Genelkurmay başkanlığı resmi internet sitesinde açıklanmıştır.



Bu iki olayın geçmiş dönemde meydana gelen olaylarla mukayesesini yaparak birlikte analiz edelim:


128 NUMARALI OLAY: Benzer ikili angajmanlarda daha önceden uçakların radarda kilitleme süresi 3-4 dakikayı aşmazdı. Bu olayda ise, 12 dakikaya kadar Yunan uçağı radarında Türk uçağını kilitte tutmada bir sakınca görmüyor. Normal olarak bu sürede Türk F-16’sına tacizde bulunan Yunan Mirage-2000 uçağı başka bir Türk F-16’sı tarafından kendisinin radar kilitlemesine maruz kalacağını düşünerek daha önceden bu angajmanını kendi emniyeti açısından kesmesi gerekirdi.

127 NUMARALI OLAY: Yunan uçaklarının daha önceden KKTC hava sahasına girdiklerine dair haberler çıkmazdı. Rum hava üsleri adanın güney kıyılarında (Baf ve Larnaka’da) olduğu için zaten bunu yapmaları uçağın normal rotasına göre inişe geçeceği Rum kesimindeki meydana doğru olan yaklaşma istikameti açısından teknik olarak da mantıklı değildir. Tabii bilerek KKTC hava sahası ihlali yapmayı amaçlamıyorlarsa bu durum geçerlidir. Yunanistan bu tür denemeleri yapmak sureti ile, Türkiye’nin KKTC hava sahası üzerindeki kontrol yeteneğini ve dikkatini ölçmek istediği değerlendirilebilir.
Türkiye, 1990’lı yılardan 2000’li yıllar ortasına kadar önemle takip ettiği ve adına “2,5 savaş doktrini” denilen savunma stratejisini kabul etmiştir. Yunanistan’ın Türkiye ile girebileceği bir çatışmanın savaşa dönüşmesi halinde Suriye’nin de Türkiye’ye savaş açacağı ve bununla birlikte PKK terör örgütünün yurt içinde terörist faaliyetlerini tırmandıracağı öngörüsünden hareketle; hem Yunanistan hem de Suriye ile aynı zamanda savaşını ve aynı anda yurt içinde PKK terör örgütüne karşı iç güvenlik harekatını icra etmeye yönelik askeri hazırlıklarını kapsamakta idi.
Bugün Yunanistan ile Ege’de yoğun olarak yaşadığımız hava sahası ihlali ve kıta sahanlığı sorunlarının devam etmesi, Suriye ile savaşın eşiğinde olmamız ve PKK’nın artan terör faaliyetleri göz önüne alınırsa, terk ettiğimiz 2.5 savaş doktrininin tamda bu günlerde devam ettirilmesinin gerekliliğini düşündürmektedir. Türkiye askeri tehdit algılamasından Yunanistan’ı çıkarmış görünürken, Yunanistan yegane düşman algılaması ve savunma doktrinini Türkiye’ye karşı planlanmaya devam etmektedir.
Özetle Türkiye yapılan yanlış değerlendirmeler sonrası ortaya konan siyasi politikalar ve ikili krizlerdeki (Mavi Marmara olayı, Rumların Akdeniz’de petrol arama faaliyetleri, düşürülen RF-4 uçağı) başarısız tutumlar neticesinde, caydırıcılığında 1990’lı yıllarla mukayese edildiğinde gerilemiş durumdadır. Türkiye’nin doğru tehdit algılaması ve objektif kriterlere göre planlanmış “Milli Savunma Doktrini” oluşturması menfaati gereğidir.

Yazarın Diğer Yazıları