"Açılım"'dan Gara'ya "süreç'in suçluları!!!
Teröre verilen destek ve "taviz"ler dünyanın en büyük ülkelerinden en küçüğüne kadar birçok devlete büyük sarsıntılar ve acılar yaşatmaktan öteye gidemedi...
Afganistan'da Ruslara karşı Taliban'ı destekleyen ve bu savaş sırasında da Selefi örgütlerin "şemsiye"si haline gelen El Kaide'yi yaratan Amerika, sonunda teröre ortam ve destek sağlamasının acısını 11 Eylül 2001'deki İkiz Kuleler vahşeti ile yaşamış oldu...
3 binden fazla Amerikalının ölümüne yol açan "Kamikaze" saldırıları Amerikan ekonomisine de büyük darbe vurmuştu...
Bu olay, dünyanın en büyük devletinin Afrika ve Orta Doğu'daki egemenlik savaşı sırasında uyguladığı, "düşmanımın düşmanı dostumdur" stratejisinin büyük acılar yaşatan vahim bir sonucuydu...
Orta Doğu'nun yanı başında küçük bir devlet olan Suriye de, 1980'lerin başında, Türkiye'de terörü kışkırtan "Apocular"a kucak açarak, Bekaa Vadisi'nde karargah sağlamasının ağır sonuçlarını yaşadı ve halen yaşamaya devam ediyor...
Dönemin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın, Türkiye düşmanlığı uğruna kucak açtığı PKK, bugün ülkenin dörtte birini işgal etmiş durumda...
Yalnızca PKK'dan çekmedi Suriye... Şam yönetimi, terör örgütlerine üs kazandırmanın sonuçlarını "Arap Baharı" adı verilen kanlı tuzağın merkezinde çırpınarak da yaşadı...
Başta El Kaide ve IŞİD olmak üzere, radikal dinci terör örgütlerinin ülkenin yarısını yerle bir etmesi de, teröre geçmişte tavizler verilmesinin yıkıcı bir sonucuydu...
Vietnam'dan İspanya'ya kadar dünyanın birçok ülkesi ise teröre ortam ve destek sağlamanın yanı sıra, terörle pazarlık yapmanın da kanlı sonuçlarını yaşadı...
Ancak hiçbir ülke Türkiye kadar, ayrılıkçı şiddetin tohumlarının atıldığı 1980 öncesinden bu yana, 40 yıl süreyle terörün yıkımıyla mücadele etmek zorunda kalmadı...
Devletin derin gafleti!..
Türkiye Cumhuriyeti terörle mücadele konusunda belki dünyadaki en başarılı ülkelerden biri olsa da; şiddetin unsurları ve dayatmalarına yaklaşım konusunda, geçmişte yaptığı hatalarla da ne yazık ki bir dönem terörü büyütme gafletinde bocaladı!..;
Bugün dünyanın hiçbir ülkesinde, terörün "legal" unsurlarının siyasette bu kadar etkin olduğu bir coğrafya da yok!..;
"Şiddeti dayatarak kazanım elde etmek isteyen örgütler dünyanın neresinde devletle pazarlık masasına oturdu" derseniz, karşınıza ne yazık ki Türkiye de çıkıyor!..
Bu konuda en büyük hatayı da AKP hükümeti yaptı...
Erdoğan'ın 2005'te, Diyarbakır'daki bir mitingde terör sorununu çözeceklerini iddia etmesinin ardından
devletin "paradigma değişikliği" 2009'da başlatılan "Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi" ile sözde "demokratik açılım"ı ilerletmiş ve 19 Ekim 2009'da, Öcalan'ın çağrısıyla 34 PKK'lı Habur Sınır Kapısı'ndan girerken davul zurnayla karşılanmış, çadır mahkemelerince de serbest bırakılmıştı!..
İşte o dönemde atılan hatalı adımların; devletin başta istihbarat kurumları olmak üzere, askerî ve siyasi birimlerini bir yandan Öcalan'la, diğer yandan da Oslo'da PKK unsurlarıyla masaya oturtmasıyla birlikte, teröre verilen tavizler tüm Türkiye'ye çok ağır sonuçlar yaşatmaya başladı...
Bir yandan AKP, HADEP-PKK, diğer yandan Türkiye içerisindeki kripto ayrılıkçılar ve Öcalan'a övgüler sıralayan yandaş medya "çözüm süreci" adı altındaki dayatmayı ısrarla gündeme getirdi ve gaflet-ihanet "süreç"i daha da ilerlemiş oldu...
Bu toplu gafletin güçlendirdiği "süreç"in ağır sonuçlarının son örneği de, 16 şehit verilen Gara operasyonundaki başarısızlık oldu...
Habur, hendek, yıkım!..
Evet; Gara operasyonuyla ilgili iktidar ve muhalefet birbirini suçlarken, bu ağır sonucu da "açılım süreci"yle tetikleyen, başlangıç noktasındaki siyasi ve askerî skandal hiç unutulmadı;
16 Temmuz 2014'te Resmî Gazete'de "Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun " Abdullah Gül imzasıyla yayımlanarak yürürlüğe girince, terör unsurlarına taviz üstüne taviz verilmiş, işte bu yaklaşım PKK'nın hem siyasi unsurlarını ve hem de milis yapısını güçlendirmekten öteye gitmemişti...
2015'te, Ceylanpınar saldırısında 2 polis memurunun yataklarında şehit edilmesi, adına "çözüm süreci" denilen "açılım" dönemini bitirmiş ve PKK, tavizlerin kesilmesi üzerine de saldırılarını yeniden yoğunlaştırmıştı...
İşte bu saldırıların nereye gittiğini bütün Türkiye, PKK'nın sadece meydanlardaki intihar eylemleriyle değil, adına "hendek çatışmaları" denilen bir kalkışma taarruzuyla da görmüştü...
Hakkari'den Diyarbakır'ın ortasına kadar, yüzlerce PKK'lı ve örgüt milisi,
8 Ağustos 2015 ile 9 Mart 2016 arasında konuşlandıkları binlerce ev ve iş yerini tahrip ederek günler boyunca devletle çatışmıştı...
Mardin, Şırnak ve Batman'ın da onlarca ilçesindeki terör olaylarında 250'den fazla güvenlik görevlisi şehit olmuş, 400'den fazlası da yaralanmıştı...
Gidişatın destekçileri!..
İşte yukarıdaki bu kanlı kronolojiyi, iktidar ve ana muhalefetin Gara operasyonunun vahim sonuçları nedeniyle birbirine ağır eleştiriler yöneltmesi üzerine anımsattık...
O halde soralım; Gara operasyonel bir hata olsa da, örgütü "açılım" tavizleri nedeniyle de halen ayakta tutan ve bugünlere gelmesine katkı sunan "süreç"in asıl sorumluları kimlerdi?..
Ne yazık ki güvenlik teşkilatlarından istihbarat kurumlarına, iktidarından "açılım" gafletini destekleyen muhalefete, stratejist geçinen cahillerden bir dönem sözde "demokratikleşme"yi alkışlayan "akil adam" kılıklılara kadar, herkesin (sosyal, siyasal ve psikolojik da olsa) katkısı vardır terörün geldiği son noktada...
Ve tabii ki; muhalefetle birlikte, gazetelerinde, "her evden bir oy" çağrılarıyla, (dolaylı olarak) terörün legal unsurlarını destekleme tuzağına düşen "Atatürkçü" (!) rolündeki gafiller, kadınlı-erkekli AKP yandaşı kalemşorlar, kendini ilerici diye pazarlayan "sahte" liboş solcular, bir yandan cumhuriyete, diğer yandan AKP'ye düşmanlık edeyim derken, "düşmanımın düşmanı dostumdur" zihniyetinin batağında çırpınarak, devlete-ulusa-huzura, (bilerek-bilmeyerek de olsa) darbe vuran herkes suçludur gidişattan...