Açılım: Sonuç değil süreç
AKP iktidarıyla birlikte Türkiye, bir süreçten diğerine savrulan ülke haline gelmiştir. Temel alanlarda Türkiye’de artık sonuçlardan değil süreçlerden bahsedilebiliyor. Bugünkü Türkiye’yi yönetenler için süreç, her şey için yeterli görülmektedir. İktidar, sonuç almayı değil süreci kullanarak iktidarda kalabilmeyi amaç edinmiştir. Her şeyin zaman içinde olabileceği havasını yaygınlaştırarak durumu idare ediyor. Böylece Türkiye’nin kaderi üzerinden adeta bir “süreç” kumarı başarıyla oynanmış oluyor.
Türkiye’de bugün bir süreç ekonomisinden, süreç adaletinden, süreç üyeliğinden ve süreç açılımından söz edilebilir. İnsanlar ölmezse ekonomik yoksulluktan, dayanabilirlerse hapishanede adaletsizlikten kurtulabileceklerdir. Ülke o zamana kadar yıkılmazsa AB’ye üye, bölünmezse de “Kürt Açılımı” yla “demokratikleşmiş” olacaktır. Sonuçta aşamaları aylar, hazırlaması yıllar ve uygulaması birkaç iktidar sürecek bir süreçten bahsediliyor.
İktidar bunun için “her türden riski” aldığını söylüyor. “Bedeli ne ise ödemeye hazır” olduğunu açıklıyor. Bedeli hep başkaları ödeyince, riskleri askerde “yan gelip yatanlar” alınca iktidar yetkililerine de meydan okumak kalıyor.
Süreç kumarının aşamaları
Bilindiği gibi en büyük süreç kumarı AB ile başladı. AB’ye üyelik süreci “belki yarın (2050) belki de yarından da yakın (2030)” yanılgısı içinde ucu alabildiğine açık bir biçimde inadına sürdürülmektedir. Hem de samimiyetsiz, inançsız ve ilkesiz bir biçimde...
Anayasayı değiştirme sorunu da bu süreç aşamalarından nasibini almıştır: Önce iktidar kendi görüşlerine yüzde yüz yakın hukukçulara “taslak anayasası” hazırlatmış. Ardından da yükselen tepkiler üzerine “Partimizi bağlamaz” diyerek sahiplenme cesaretini gösterememiştir.
Sürecin üçüncüsü de yıllara sarkan dinleme, gözleme ve izleme ile sağlanmaya çalışılan yargılama açılımlarında yaşanmıştır. Bu süreç, nerdeyse bütün yurttaşları telekulak sürecinin muhatabı haline getirmiştir. Kuşkusuz dinleme ya da izleme işlemleri sınırlı bir süreç olarak sürdürülmemiştir. Süreçte dördüncü aşama ise “Kürt Açılımı” ile başladı. “Adına” ister şunu deyin, isterse bunu deyin diyerek devletin tepesi, resmen “Kürt Sorunu” tespitini yapıp yeni bir fitne sürecinin fitilini ateşledi. Bu süreçte iktidar hiç ummadığı bir biçimde faka bastı. Henüz bunun farkında değil. Bu süreçle bundan böyle Türkiye yönetilir; değerler ve ilkeler ise tanınır olmaktan çıkmıştır. “Kürt Sorunu”, “Kürt Çalıştayı” ve “Kürt Açılımı” derken her şey bir anda çorbaya döndü. Mehmetçik ile terörist; şehit anasıyla terörist anası; federasyon ile milli devlet aynı kefeye konuldu.
Milletin açıkta kalması!
Henüz süreç devam ediyor. Yılların hatta yüzyılın sorununu, iktidar henüz farkına varmış gibi davranıyor. İktidar yetkilileri kapı kapı dolaşıp görüş devşirerek süreci sürüncemeye dönüştürüyor. İlginç olan yanı ise kapısı çalınanların özellikle “Kürt Sorunu” konusunda herkes tarafından bilinmedik hiçbir görüşlerinin olmamasıdır. İktidarın yaptığı aslında görüş almaktan daha çok malumu ilan ederek zevahiri kurtarmaktır.
Kardeşlik ve bir arada yaşama iradesine bu saçma sapan açılım söylemleri büyük bir darbe vurmuştur. Süreç, açılım, demokratiklik derken iktidar büyük bir fitneyi uyandırmıştır. Bu sürecin iktidarın diğer sürüncemede bıraktığı süreçlere hiç benzemediği kısa sürede görülecektir. Allah bu iktidardan, açılımlarından ve milleti açıkta kalmaktan korusun!