Açılım, şeriat, hilafet!
Açılım hikâyeleri başlayalı beri küçük bir gurup rövanşist bir yaklaşımla Şeriat’tan sırt çeviren ve Hilafeti kaldıran Türkiye Cumhuriyeti’nin sonu geldi diye, neredeyse, zil takıp oynamak üzere...
Bakınız açık söylüyorum...
Ben bu zilcilerin Hilafeti ve Şeriatı istediklerine inanmıyorum. Dünya hırslarına bakarak inanmıyorum. Helal haram demeden devletten nemalanmalarına bakarak inanmıyorum. Yoksula ve dünyanın başka yerlerinde zulüm altında inleyen mümin kardeşlerine sırt dönmelerine, onları yok saymalarına, hatta Müslümanlara bu acıları yaşatanlarla girdikleri siyasi ve iktisadi ilişkilere bakarak inanmıyorum.
Onlara göre Osmanlı Şeriat devletiydi, Atatürk Osmanlı’yı tasfiye etti, Halifeyi yurt dışına sürdü, Hilafeti kaldırdı, Şeriatı bitirdi.
Şu sakatlığa bakar mısınız?
Sanki Osmanlı’yı Atatürk yıktı.
Sanki Milli Mücadele’de silahlar Yunan’a, İngiliz’e, Fransız’a, İtalyan’a değil de Osmanlı’nın askerlerine çevrildi. Beyler..
Osmanlı’yı yıkan Osmanlı’dır. İstanbul’a İngiliz’leri Mondros’la davet eden Osmanlı’dır.
Tünelleri, Demiryollarını işgal kuvvetlerinin emrine tahsis eden ve onların istekleri doğrultusunda orduyu terhis ve tasfiye eden Osmanlı’dır. Bütün bunlara daha o gün karşı çıkan, İstanbul’a, sakın ola ki bu anlaşmayı imzalamayın diye rütbesini tehlikeye sokarak mektup yazan Mustafa Kemal’dir.
Osmanlı bunu zevkten yapmamıştır, gücü yetmediği, ülkeyi iyi yönetemediği, geleceği doğru okuyamadığı için yapmıştır. Osmanlı’nın Fatih’li, Kanuni’li iyi günleri olduğu gibi işte böyle kötü günleri de olmuştur. Ben Osmanlı’nın hayranıyım.
Kanuni döneminde bir Osmanlı olmak ne demek? Amma Osmanlı’yı Atatürk yıktı demek, Osmanlı’yı Türkiye Cumhuriyeti Devleti yıktı demektir.
Zaten öyle de diyorlar. Buna gerçekten inanıyorlarsa Allah akıl fikir versin.
Amma ben biliyorum ki bu toprağın insanı böyle inansın diye yürütülen bir İngiliz-İsrail operasyonu da var.
Gelelim Osmanlı’nın Şeriatla yönetilip yönetilmediğine.. Koca koca Profesörler böyle iddialarda bulunuyorlar.
Lafa gerek yok. Örnekler konuşsun.
Sultan Dördüncü Murat, Bağdat seferindedir. Konya’ya geldiğinde Konya Mevlevîhanesi Postnişini Bekir Çelebi kendisine şikâyet edilir. Bu bir şeriatsa evet ortada bir dergâh ve başında bir şeyh vardır. Şikâyetin konusu vakıf gelirlerinin şartlara uygun harcanmadığıdır. Şer’i ölçülere göre cezası nedir, siz onu düşüne durun. Sultan Murat idam etmeyi düşünür amma araya müftüler girer, diğer büyükler girer, ceza sürgüne çevrilir. İslâm’da adaletin tecellisi için “araya girme” var mıdır ve zimmetin karşılığı sürgün müdür?
Şer’i devlette böyle bir ceza olur mu?
Devam edelim..
Aynı yolculukta Sultan Murat, Hekim Başı Emir Çelebi’nin afyon tiryakisi olduğunu öğrenir ve laboratuarında bulunan afyon haplarının tamamını yutturmak suretiyle onu da öldürür. Şimdi bunun adı Şeriat mıdır? Tarihçi Hammer’in bildirdiğine göre Bağdat Seferi yolculuğunda Sultan Murat yol boyunca üç değişik konakta yirmi tütün tiryakisini ölüme mahkûm eder.
Sigara içene ölüm cezası veren devlet Şeriat devleti midir? Çok daha berilere gelelim..
Mehmet Ali Paşa Mısır’da bağımsızlığını ilan edince II. Mahmut savaş emrini verdi amma Osmanlı ordusu 1839’da Mısır ordusuna yenildi. Bu yenilgi neredeyse bir hezimetti. Pekiyi daha sonra ne oldu? Osmanlı ordusu İngiliz ve Avusturya güçleri ile birleşerek Mehmet Ali Paşa’nın üzerine yürüdü, 1839’un rövanşını aldı. Bu nasıl bir hilafet ve Şeriat devletidir ki Haçlılarla birleşir, Müslüman kardeşlerinin üzerine yürür?!
Demek ki Osmanlı’da esas olan devletin bekası, vatanın korunması idi..
Öyleyse Atatürk Hilafeti kaldırdı, Şeriatı bitirdi gibi iddialarla Türkiye Cumhuriyeti’nden rövanşa kalkışmak cehalet değilse, ihanettir.
Hem siz hiç duymadınız mı Hz. Muhammed (s.a.v)’in, “Hilafet benden sonra 30 yıldır” dediğini ve “sonrasında saltanatın başlayacağını” haber verdiğini, ilk 30 yılın da (Hz. Ali efendimizin hilafetinden sonra) Hz. Hasan’ın 6 ay süren hilafeti ile tamam olduğunu?