Açılım nereye gidiyor?
PKK’ya göre “Demokratik açılım”, örgütün 25 yıldır sürdürdüğü eylemlerinin zorunlu sonucuydu. TC Devleti terör eylemleri yoluyla dize getirilmiştir. Terör kurmayları, iktidar yetkililerinin “başka çaresi yok”, “teröre karşı silahlı mücadele çözüm değildir”, “yirmi beş yıldır çözülmeyen sorun bir biçimde çözülmelidir”, “anneler ağlamamalı” söylemlerini devletin teröre karşı verdiği mücadele iradesinin kırıldığı şeklinde algıladılar. İktidarın açılım adı altında sınırsız bir tartışma ortamı açmasının da bunun kanıtı olduğunu düşündüler.
Açılım tartışmaları büyük beklenti yarattı!
“Kürtler ayrılmayı tartışabilir”, “Kürtlerden boşanmak”, “federasyon” vb.. türden uç tartışmalar terör örgütünü iyice umutlandırdı. İmralı’daki hükümlü bu nedenle harıl harıl “yol haritası” hazırlama faaliyetlerini başlattı. DTP, var gücüyle Öcalan’ı Kürtlerin iradesi haline getirerek demokratik çözümün tek muhatabı olduğunu vurgulamaya çalıştı. İktidar yetkililerinin “demokratik açılımı” ucu açık ve içeriği taleplere göre şekillenecek dinamik bir süreç olduğunu açıklaması PKK/DTP/Öcalan taifesini iyice umutlandırdı.
Öcalan, İmralı’dan sözlerinin ve görüşlerinin Türkiye siyasetinin gündemini belirlemesine rağmen kendisinin muhatap alınmamasına büyük kızgınlık duyuyordu. İçinde bulunduğu şartlar dolayısıyla çözüm için önceliğin kendisine verilmesini ve şimdilik hiç olmazsa cezaevindeki şartlarının istediği şekilde düzeltilmesini bekliyordu. Buna karşın yapılan bazı düzenleme ve iyileştirmeler Öcalan’ın beklentilerini karşılamaktan uzaktı. Halbuki Öcalan, kısa vadede yeniden yargılanma, orta vadede genel af çıkarılması ve uzun vadede de serbest kalma rüyaları görüyordu.
Beklentiler hayal kırıklığı üretti!
Yaratılan büyük beklentilerin hayal kırıklığıyla sonuçlanması üzerine Öcalan, İmralı’dan avukatları yoluyla gönderdiği şifreli mesajlarla önce Türkiye’nin sokaklarını karıştırdı. Ardından DTP, Öcalan’ın durumunu bahane ederek devlete meydan okudu. Kandil’den inen teröristlerle gövde gösterileri yapıldı. “Öcalan için gerekirse öleceğini” söyleyen DTP’li belediye başkanları çıktı. Özel olarak İzmir’de genelde ise bütün Türkiye’de büyük provokasyonların altına imza atıldı. Ülkenin sokakları savaş alanına çevrildi. Bunun üzerine Anayasa Mahkemesi’nin DTP’yi kapatma davası da eklenince PKK güruhu en iyi bildiği terör yöntemini devreye soktu.
Terör örgütü aslına döndü!
Eli kanlı PKK, çirkin suratını Reşadiye’de kurduğu kalleş pusuyla gösterdi. Yedi vatan evladı PKK katliamına kurban gitti. Hain eylemin zamanlaması da çok ilginçti. Başbakan, Obama ile görüşmek için henüz Amerika’daydı. Anayasa Mahkemesi bir gün sonra DTP’nin kapatılma davasını görüşmeye başlayacaktı. Üç yüz kişilik bir terörist grup silah bırakmaya karşı çıkarak PKK’dan henüz ayrıldığını açıklamıştı. DTP eş başkanı Emine Ayna “Açılım bitti.../...tabanımız dağa çıkmamızı istiyor” dedikten bir gün sonra Reşadiye’deki katliam gerçekleşti.
Reşadiye’de sisli havada gerçekleştirilen bu katliam, siyasi havanın sisini daha da artırmaya yaramıştır. Her kafadan bir ses, her kalemden ayrı bir yorum geliyor. İktidar kalemleri, katliamı, açılıma karşı olan PKK’lıların gerçekleştirdiğini yazıyor. Bunu bir çeşit açılımı “önleyici vuruş” olarak değerlendirenler var. Reşadiye katliamını neoliberal yandaş bazı kalemler de “Bingöl’de 33 askerimizi kim öldürmüştü?” sorusunu sorarak cevaplandırmaya çalışıyorlar. Katliamın PKK’nın işi olduğu doğrudur. Ancak, PKK’lılar bu katliamı “açılımın önünü kesmek” için değil aksine kapsamını genişletmek için yapmışlardır. Daha doğrusu katliam, açılımın Öcalan’ın taleplerini kapsaması için yapılmıştır. Katliama “Kürt Açılımı” adı altında yaratılan aşırı abartı ve beklentilerin neden olduğunu da kimse saklayamaz. Olaylardan iktidar doğrudan sorumludur.