Aç ülkeden tok seçmen refleksi beklemek
Öyle sağanak filan değil. Bitmiyor. Zam, çok uzun zamandır "tufan" şeklinde yağıyor. Kendisini, iktidar gemisine bir şekilde atmış olanlar, açılan gediklerin, içeriye dolan suyun farkında değil; bir körleşme halinde "kurtulduk" sanıyorlar.
Onun dışında kalan herkes, çürük olmasa bile hayli ezik; bu ağır yükün altında ezildik!
Ama bu yılın sonuna doğru ama ertesinde, amiyane tabirle "zam kazığı" diye anılan travmanın acısı geçmeden, hatta daha da artmış olarak gidilecek bir seçimde, seçmen dağılımını siyasi, ideolojik, dini yahut etnik söylemler etrafında oluşturulmuş mahallelere göre yapanlar var.
Hâlâ!
*
Elektriğe yılın ilk günü, yüzde 50 ile 125 arasında zam gelmişti.
Nisan''da sanayi elektriğine yüzde 20…
Haziran''da, yani tam da çiftçiye en lazım olan zamanda, konut ve tarımsal faaliyetlerde kullanılan elektriğe yüzde 15, sanayi ve ticarethanelerde kullanılan elektriğe ise yüzde 25…
Ve önceki günden geçerli olmak üzere;
Konut ve tarımsal faaliyetlerde kullanılan elektriğe yüzde 20, kamu ve hizmet sektöründe kullanılan elektriğe yüzde 30, sanayide kullanılan elektriğe ise yine yüzde 50 zam geldi.
Sadece faturayı etkilemiyor tabii; eli kulağında, üretim maliyeti artan her türlü ürünün, "iğneden ipliğe" ne varsa tamamının etiketi de değişecektir; "yine".
*
Bu ahval ve şerait içinde, bizim gibi dar ile orta gelir arasında, dara daha yakın bir pozisyonda yaşamaya çalışanların "günde on bin adım"ı tamamlamak için düzenli spor yapmak gibi bir derdi kalmadı. "Açık unutulmuş lamba, lüzumsuz çalışan alet var mı" diye, evin içinde bitmeyen bir devriyeye çıkınca da buluyor insan rahatlıkla o sayıyı!
Bizim grup böyle; alaca karanlık kuşağında idare etme derdinde.
Bu halimize, yani aç ve açıkta olmayışımıza "şükür" etmek durumunda hissettiren bir alt grup zaten toptan karanlıkta.
Bir de "ışıl ışıl" bir mutlu azınlık var memlekette; bakınca insanın gözünü alacak şekilde ışıklandırılmış izole alanlarında yaşıyorlar.
Baksanız da görünmüyorlar ve muhtemelen görmüyorlar; topluma öyle uzaklar.
*
Bunun da etkisiyle olabilir algıyı eski ezberlerle yönetebileceklerini sanıyorlar.
Seçmenin, "Gülşen''in tutuklanmasına sevinenler", "Gülşen''in tahliyesine sevinenler", "Gülşen''in zaten tutuklanmaması gerektiğinden ortada bir adaletin tecellisi durumu bulunmadığını idrak edenler" diye konsolide olabileceğini, insanların sandık başında Gülşen''in donunu yahut densizliğini merkez alarak çizilmiş kümelerin ortak refleksiyle oy verebileceğini hesap ediyorlar!
Halbuki, kendi donlarının derdine düşmüş durumda artık insanlar.
Keza, son yirmi yılda belki de en şerbetlendikleri muamele densizlik!
Özrü dilenmediği gibi bir de üzerine "hak" sayılan bir densizlikle "terbiye edilmeye(!)" çalışılmış kitlelerin herhangi birine dahiliz illa hepimiz; ya çürük, ya sürtük, ya perdesiz ev!..
*
Doğal gaza;
Ocak''ta, konutta yüzde 25, sanayide yüzde 50 zam geldi.
Şubat''ta, elektrik üretiminde yüzde 14…
Nisan''da, konutta yüzde 35, elektrik üretiminde yüzde 44, bunun dışındaki alanlarda yüzde 50…
Haziran''da, konutta yüzde 30, sanayide yüzde 40, elektrik üretiminde yüzde 17…
Önceki günden geçerli olmak üzere konutta yüzde 20,4, sanayide yüzde 50,8, elektrik üretiminde yüzde 49 daha zam geldi.
*
Toplumun çok büyük bölümü kışın yiyeceği ayazın derdine düşmüş halde…
Bir kesim "doğal gaz"la henüz tanışmadı bile; naylondan pencere camı yaptığı, yıkık dökük viranelerde, ne bulursa onu, hiçbir şey bulamadığında kendini, geleceğini, ailesini yakan muhtaçlıktaki insanlar var hâlâ ülkede…
"Kombi"nin yerini unutan aileler var; neydi? Evin neresindeydi? İşlevi?
Bu iklimde, kış ortasında tropik desenli şortlarını, gömleklerini çekip güney yarım küre ülkelerine "insani yardım" götüren amcaların "doğal gaz müjde"lerinin belirleyebileceğine inanabiliyorlar oyumuzun rengini!
*
Bu ortamda medyada yayına en yol verilen haberler; beş gelinlik değiştirilen milyonluk düğünler…
Halbuki, geçti o günler!
Firdevs Hanım''ın çarpılıp, Bihter''in ölüp, Behlül''ün de meczuba dönmesiyle bitti o hikaye!
Öykünme yoluyla dahil hissetmiyor artık kimse kendini şaşaaya!
*
Markette mikrofon uzatılan genç bir anne, 1 litre sütü 11 liraya aldığını, bir çocuğa üç gün yetmediğini, bir ayda sadece süte verdiği parayı hesaplamaya ve insafa çağırıyordu yönetenleri…
En ucuzu söylediği, "süt" mü değil mi belli değil. Herhangi bir yaygın yahut köklü markanın sütü 17, 18, 20''den başlıyor…
Trilyonluk ihale yolsuzlukları, rüşvet iddiaları, bir boşanma davası sayesinde patlayan lağım kokusunun ortasında çocuğuna "süt bile içiremez" hale gelen annelerin, kemikleri sayılan, avurtları çökük çocuklarının değil de, kendilerinin kara kaşının, kara gözünün hatırına oy vereceğini sanıyorlar; "bir daha".
"Ahlaksızlık" algısını, gizli çekimle gösterilen saç teliyle sınırlandırabileceklerine inanıyorlar.
*
Halbuki, bir millet feryat ediyor;
Bir daha mı?
Asla!
*
Ha, muhalefet bu isyanı kendi lehine döndürür, döndüremez o ayrı tartışma!