Abdullah Gül'ün Kazakistan ziyareti neden önemli?
1991 yılından, yani Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığa kavuştuğu zamandan bu yana Türkiye olarak inişli çıkışlı dönemler yaşansa da kardeş ülkelere sırtımızı hiç çevirmedik. Kimi zaman birbirimize “küstük”, “kırıldık” ama asla ayrılmadık. İlk zamanlardaki etki ve ağırlığımızı sürekli azaltarak ancak bugünlere ulaşabildik. Hoş ! Bugünlerde ilişkilerimizin ne kadar iyi olduğundan bahsediyoruz. Demek ki doksanlı yılların başında yarattığımız etki tartışılması imkansız bir gerçek. Bildiğiniz gibi bu ülkeler üniter başkanlık diyebileceğimiz bir modelle idare ediliyorlar. Yani devlet başkanı ülkenin her alanında temel belirleyici durumunda. Diyelim ki siz o ülkenin “başkanı” ile ters düştünüz ya da birbirinizi istemiyorsunuz’85Bu durumda başkanlık süresi boyunca halklar ya da ülkeler arasındaki ilişkiyi artırmanız düşünülemez. Fakat bu eleştirmemek ya da uyarma hakkının elinden alınması demek değil. Hangi konuda peki ? O ülkenin içişlerine müdahale etmemek kaydıyla her meselede. Örneğin Bakıyev’i ya da Nazarbayev’i sevmiyorsunuz diye Kırgızistan veya Kazakistan’ı unutursanız bundan kimse kazançlı çıkmaz. Üstelik içselleştirilmiş bu duygudan haberi olmayan milyonlarca insan etkilenir. Şimdi bazılarınızın kızdığını biliyorum. Yine de gerçek bu. Dış siyaset ve hedeflere ulaşma sanatını dengeli bir biçimde yürütmek zorundayız. Dolayısıyla her anlamda kendini uyarlayabilen dinamik bir Avrasya politikamızın olmasından yanayız. Öte yandan bu coğrafyada pek çok gizli servis var. Bir kısmı işini gücünü bırakmış “Türkiye ile aralarını nasıl açarız” diye uğraşıyor. Sebepler zaten bulunabilir. Bizim çok olduğumuz yerlerde sorunlarımız da çoktur.
Bu bakımdan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Türk Cumhuriyetlerine sürdürdüğü gezileri olumlu bulanlardanız. Kazakistan’a yapılan ziyaretin Bağımsızlık gününe denk getirilmiş olması anlamlı. Öncelikle Nazarbayev’in büyük ihalelere işadamlarımızı yönlendirmesi çok önemli. Biz zaten uzun zamandır söylüyoruz. İnşaat tamam da şu enerji projelerinde yokuz diye. Hazar’ın kıyısında mutlaka yerimizi almalıyız. Konsorsiyumdan bahsedilmiş. Neden olmasın ? Belki de bir dönemdir bu bölgeyi riskli gören dev şirketlerimiz böylece daha sıcak bakabilirler. Gerekirse bizzat firmaların patronları davet edilerek söz konusu alanda Türk işadamlarının büyümesi sağlanmalı. Enerji konusunda daha önce bizim de ısrarla vurguladığımız Kazakistan’ın Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattına dahil edilmesi projesinin konuşulması son derece dikkat çekici.Nitekim onların enerjide pazar zayıflığı bizim de enerji bağımlılığımız var. Bugün bölgenin liderliğine yükselmiş Kazakistan’ın bu konuda Türkiye ve Azerbaycan ile ortak hareket etmesi bir çok dengeyi değiştirebilir. Bundan sadece biz değil Azerbaycan da katkı sağlar. Sonra zannetmeyin Türkmenistan buna kayıtsız kalır. Güç birliğinin farkına varan herkes bahsedilen alana yaklaşır.
Cumhurbaşkanı’nın ziyaret ettiği ve KATEV’in yaptığı liseyi bitimine 10 gün kala görme fırsatımız olmuştu. Gerçekten övgüyü hak eden bir okul. Bize söylendiğine göre arsayı bizzat Nazarbayev vermiş.Hem de Astana’nın en merkezi yerinden. O günlerde tatlı bir heyecan vardı. Çünkü Devlet Başkanı kendisi arayıp okulun yetişip yetişmeyeceğini valilikten öğreniyordu. Bu gezinin Türkiye-Kazakistan ilişkileri açısından önemli olduğunu düşünüyoruz. Oradan aldığımız tepkiler ve düşünceler bu yönde. Unutmamalıyız ki onlarda bizim geçtiğimiz zor günlerden geçmekte ve bize bazen ters gelen şeyler yapsalar da birbirimizden kopmamızın mümkün olmadığı görülecektir.