Abdullah Gül, metro hattını Çankaya Köşkü’ne bağladı!..

Başkentte, Batıkent-Sincan metrosu açıldı. Melih Gökçek’in uğrattığı milyon dolarlarca zarar yüzünden Ulaştırma Bakanlığı tarafından yaptırılan hattı utanmadan sıkılmadan seçim malzemesi olarak kullandılar. Ankara, cadde ve sokaklarındaki reklam panolarından bunun bir seçim mitingi olacağı günler öncesinden ilan edilmişti.
Müsaadeniz olursa “törene” ben farklı bir açıdan bakacağım;
17 Aralık sonrası skandallara, ince diplomasi ile uyarı görevini yerine getiriyormuş görüntüsü veren cumhurun başı Abdullah Gül’ün AKP içinde  “resmi sözcüsü” Genel Başkan Yardımcısı Salih Kapusuz’dur. Bakanlar Kurulu içinde “resmi sözcüsü” ise Enerji Bakanı Taner Yıldız’dır. Yakinen bildiğim bu tanımlama şahsıma ait değildir, AKP kurmaylarının her yerde dile getirdiği bir durumdur. Yıldız’ın, Gül ailesi içinde konumu da çok çok önemlidir.
Şimdii!..
Taner Yıldız’ın, “paralel yapı yönetiminden bazı isimlerin Başbakan Erdoğan’ın ölmesini istediğini, bunun üst düzeyde konuşulduğunu” açıklaması ve “Erdoğan’ın üç yıldır ölmesini bekliyoruz sözünü duyunca donup kaldım” sözlerine ve hemen ardından olana dikkat!..
Cumhurun başı Abdullah Gül, Sincan’daki AKP mitingine katıldı. AKP icraatlarını övdü. İstikrardan bahsederken olup bitenleri “lüzumsuz dedikodu” olarak nitelendirdi. Bu sözleri sarf ettiğinde yığınların yanı sıra Recep Erdoğan ve Melih Gökçek’ten de coşkulu alkışlar aldı. Vatman koltuğuna Gül oturup, arkasına diğerleri dizildi.
Kısa bir süre önceki yazımda, Erdoğan-Gül yakınlaşmasına ve uzlaşma formülleri arayışlarına dikkat çekmiş ve “uzlaşmak üzereler” başlığını atmıştım. AKP içindeki son kulislere göre Erdoğan, “üç dönemi gevşetme” sinyali verdikten sonra karar aşamasına daha da yakınlaştı. Çankaya kaynaklarına bakılırsa 
formül;
“Gül, 5 sene daha Köşk’te oturacak. Erdoğan partinin başında kalacak.” 
Başbakanlık kaynaklarına bakıldığında formül (Cumhurun başı da sıcak bakıyormuş);
“Erdoğan Köşk’e. Bülent Arınç bir sene Başbakan. Daha sonra Gül’e hem parti genel başkanlığı hem de Başbakanlık.” 
Ankara kulislerinden son durumu aktardım sadece!..
Recep Erdoğan bu şirin(!) törenin ardından bir gün daha sukutuhayale uğrarsa hiç de şaşırmam!.. “Yolsuzluk dosyaları mı” dediniz?
Mendireğe gidin, geceleyin, deniz fenerinin dibinden mehtabı seyredin!..

Ülkenin itibarı!..

Üşenmeyin lütfen!.
İnternetten, Başbakan Recep Erdoğan ile İspanya Başbakanı Mariano Rajoy’nun ortak basın toplantısı fotoğraf ve görüntülerine tekrar tekrar bakın.
Dillerinden düşürmedikleri ülke itibarımız bu mu?..
Mariano Rajoy, ortak basın toplantısı sırasında Erdoğan’a Fas’tan HaberTürk’ü araması, havuz, Urla’daki villalar sorulunca elindeki kalemi ve simültane çeviri yapılan kulaklığı çıkarıp masanın üzerine koyuyor. Hiddetli Recep Erdoğan soruları soran gazeteciyi, “Ne havuzu ya!..”, “Ne gücünüz ne evraklarınız yeter”, “Size nasıl komut ediliyorsa ona göre hareket ediyorsunuz”, “Bunu da patronlarına söyle”, “Siz uyduruyorsunuz”, “Bunları patronlarına söyleyecek irade sende yok”, “Twitleri iki katına artırılması için de fetvayı da aldığına göre sen de uygulamaya devam et” diye kıyasıya fırçalarken, adamcağız, şaşkın bakışlarla olanları izlemekle yetiniyor.
17 Aralık’tan sonra Çankaya Köşkü’ne gelen yabancı ülke liderleri ile yapılan ortak basın toplantılarına, Recep Erdoğan’ın yurtdışı ve içinde yabancı devlet adamlarıyla düzenlediği basın toplantılarına dikkat kesilin. Türkiye’yi Çankaya Köşkü ve Başbakanlık makamından (güya)idare edenlere sorulan sorular hep aynı; yolsuzluk. Dünya liderlerinin şaşkın bakışları arasında Abdullah Gül gelen soruları sırıta sırıta savuşturuyor, Erdoğan bağıra çağıra, gazetecileri fırçalayarak durumu kurtarmaya gayret ediyor. 
Biz bize olsak hadi neyse!.. Bu rezalet ötesi kareleri tüm dünya seyrediyor.
Mesleğim icabı dünyanın birçok yerinde zirveler ve liderlerin basın toplantısını izledim. Böylesine hiç şahit olmadım. Ortak basın toplantılarında sadece iki ülke arasındaki gündem neyse onlar sorulur ve cevaplanırdı. Hele!.. Yabancı bir liderin işine gelmeyen bir soru üzerine bırakın kendi ülke gazetecisini, herhangi bir gazeteciyi fırçaladığını ona hakaret ettiğini hiç görmedim.
Yanlış anlaşılmasın. Gazetecinin soru sorma hakkına bir itirazım yok. Sıkıntım; içinde yaşadığımız rezalet ötesi duruma ve bunun dünya liderleri önünde gündeme gelip milli haysiyetimizin yerler altında sürünmesine. Zaman gazetesindeki muhabir arkadaşıma da hak veriyorum. O soruları sorabileceği en güvenli yer Başbakanlık binası. Yoksa, Başbakan’ı yakaladığı herhangi bir yerde yakın mesafede sormaya kalksa korumalardan çaktırılmadan dayak yiyebilir, Erdoğan daha şiddetli bir tepki de gösterebilir. 
“Türkiye’yi dünyanın en itibarlı ülkeleri arasına soktuğunu” iddia edenlerin bizi ne hale düşürdüklerinin fotoğrafı canımı çok yakıyor!..

Yazarın Diğer Yazıları