ABD'nin "özel operasyon" sırrı!..

Nasıl bir hastalıktır ki; Doğu'dan Batı'ya, Güney'den Kuzey'e kadar tüm coğrafyalarda, tüm devletlerde, tüm siyasi mekanizmalarda ve yaşamın her alanında bir numaralı strateji gibi dayatılıyor, uygulanıyor ve aslında çok da sinsice çatışmaları deşifre ediyor...

Ne kadar yararlı acaba, diplomatik-politik-sosyolojik çatışmalarda "saf" belirleme operasyonunun en acımasız yöntemi olan "düşmanımın düşmanı dostumdur" zihniyeti?..

Uzun vadede ne kazandırıyor, kısa vadede neler kaybettiriyor bu strateji?..Ve aslında "kimin eli, kimin cebinde" sorusuna nasıl bir yanıt verebiliyor acaba?..

Kimilerinin "çivi çiviyi söker" diye de tanımlayabileceği, "düşmanımın düşmanı dostumdur" zihniyetinin perde gerisinde hem "denize düşen yılana sarılır" özdeyişi var, hem de "attığın taş vurduğun kuşa değer mi" sorusu!!!

Derdimiz felsefe ya da edebiyat yapmak değil... Her zamanki gibi yaşamın içerisindeki çarpıklıklara dikkat çekerken, hayatı cenderede tutan olgulara ve perde gerisindeki sinsiliklere -planlara- derin siyasete ve sonucu belli olmayan gelişmelere odaklanmak istiyoruz...

Güneydoğu'da, 1984'ten 2000 yılının başlarına kadar terör estiren Hizbullah adlı örgütün ortaya çıkarılmasında, PKK şiddetinin önemli bir gerekçe olduğuna dikkat çekilir...

Dönemin MİT müsteşarı Teoman Koman'ın, "kendilerini PKK'ya karşı koruyan Kürt yurttaşlar" diye nitelendirdiği Hizbullahçıların, Güneydoğu'da nasıl dehşet verici yöntemlere başvurduğu unutulmuyor!.. Hele de Gaffar Okan'ın şehit edilmesi!..

Kürt kökenli Hizbullahçılarla Kürtlerin hakları için savaştığını öne süren PKK'nın çatışmasında yüzlerce kişi yaşamını yitirdi ama asıl soru hep geride yanıt aradı; iki örgütü kim birbirine düşürdü ve sonuçta kim ne kaybetti, kim ya da kimler (!) ne kazandı?..

Kırdırma ve asıl kırılma!..

Heyhat, yaşam nasıl da çelişkilerle dolu...

Baksanıza; bir dönem Hizbullah'ı PKK'ya karşı kullanan zihniyet şimdi de PKK'yı Hizbullah benzeri bir örgüte, yani IŞİD'e karşı "eğitiyor!.."

Dünya tersine mi döndü demeyin... Tam aksine, yazının başında dikkat çektiğimiz o "düşmanımın düşmanı dostumdur" şeklindeki karanlık yaklaşım var ya, işte o strateji bazen dincileri ayrılıkçı örgütlere karşı, bazen de bölücü terörü şeriatçılara karşı kullanabiliyor...

Evet; yukarıdaki tüm saptamaların perde gerisinde yaşananlar derin ve karanlık bir çelişkiyi de dışa vuruyor...

Çünkü medyaya yansıyan son olay da direkt Türkiye'yi ilgilendiriyor... Vaka Suriye'de yaşansa da, yani her zamanki gibi PKK ve türevlerini ABD askerlerinin eğittiğine ilişkin haberler ardı ardına medyaya yansıyorsa, burada durup düşünmek lazım; "dost kim, düşman kim?.."

Ya da iki düşmandan çıkar sağlamak hangisi stratejiye hizmet ediyor?.. Bu stratejiden aslında kimler yarar sağlıyor?..

Meseleyi fazla uzatmaya gerek yok... Dikkatli okurlar hangi çıkar çatışması, hangi çelişkiden, hangi kavgadan ve hangi sinsi plandan, nasıl dersler çıkardığımıza ilişkin deneyim sahibidirler...

O halde yine "düşmanımın düşmanı dostumdur" yaklaşımını dışa vuran bir haberin önceki günkü YENİÇAĞ'a yansıyan ayrıntılarına dikkat çekelim... İşte o haberde yazılanlar;

IŞİD'den sonraki "tehdit!.."

"ABD'nin terör örgütü PKK'nın Suriye kolu olan YPG'ye verdiği silah ve eğitim desteğinin bir görüntüsü daha ortaya çıktı. ABD öncülüğünde Irak ve Suriye'deki IŞİD unsurlarına karşı mücadele etmek amacıyla kurulan Özel Operasyonlar Orta Görev Gücü, YPG'li teröristleri nasıl eğittiğini Twitter hesabından paylaştı!..

Paylaşılan videoda, 'Suriye Demokratik Kuvvetleri' komando öğrencileri, Suriye'de 3 Ağustos 2019'daki eğitim sırasında bir odayı temizlediler. Ortak Görev Kuvveti Özel Kuvvetler Komutanlığı, yaz eğitimi kapsamında, kent arazisinde askeri operasyonlar konusunda öğrencilere eğitim verdi' ifadeleri yer aldı...

Özel Operasyonlar Görev Gücü, daha önce yaptığı paylaşımda YPG'yi 'güvenilir ortak' olarak tanımlamış, YPG'nin Suriye'de terör örgütü IŞİD'e karşı mücadelede 'vazgeçilmez' olduğunu belirtmişti!.. ABD'lilerin paylaşımında, Suriye'de IŞİD'in önündeki en büyük engel olarak gösterilen YPG/PYD'nin dört ay içinde 225 IŞİD'liyi gözaltına aldığı bildirilmişti..."

PKK'nın da, IŞİD ve türevlerinin de Türkiye'de kanlı terör olaylarına girişmesi gerçeği göz önünde alındığında, yukarıdaki haberle ilgili sorular derin bir paradoksu da dışa vuruyor; "ne yapmalı şimdi Türkiye?.."

Büyük kentlerde intihar saldırıları düzenleyerek yüzlerce kişiyi katleden IŞİD'e karşı YPG'nin eğitilmesine sevinmeli mi, yoksa salt IŞİD'e karşı mücadele ediyor iddiasıyla PKK'nın Suriye kolunun güçlendirilmesinden kaygı mı duymalı?..

İşte yazının başında, "Düşmanımın düşmanı dostumdur" stratejisi ile hareket eden ABD'nin yarattığı bu derin paradoks ciddi bir tehlikeyi de dışa vuruyor...

Bu sinsi tehlike tam da Türkiye için bir tehditken, Anadolu topraklarında katliam yapan iki örgütün birbirine düşürülmesine karşı Ankara nasıl bir strateji yürütecek acaba?..

Üstelik toplumda "terör örgütlerinin arkasında ABD ya da Avrupa Birliği olduğu "şeklinde algı hakimken, Amerikan ordusunun PKK türevlerini eğitmesi çok düşündürücü bir gidişatı (!) dışa vurmuyor mu?..

Doğrusu, IŞİD ve benzerlerinin Orta Doğu'dan silinmesi insanlık için büyük bir kazanım olabilir ama sonrasında ne olacak acaba?..

IŞİD'i temizledi diye, Türkiye PKK'nın Suriye koluna göz mü yumacak, yoksa ABD tarafından eğitilenler IŞİD temizlendikten sonra Türkiye için tehdit mi olacak?..

Peki; şu soru bir "sır" mı?.. "PKK aslında Suriye'nin geleceğinde kendine daha büyük "alan" (!) kazanmak için mi IŞİD'le savaşıyor?.." İşte asıl mesele!!!

Yazarın Diğer Yazıları