ABD’nin İran şantajı!
Michael Scheuer “Kudret Körlüğü” adlı kitabında Lincoln’ün bir anısına atıfta bulunarak Irak için doğru stratejinin ne olduğunu şöyle ifade eder: 2003’ün başlarında Afganistan’da başlayan bir isyanı göz önüne alarak, Lincoln’ün 1861 sonbaharında Dışişleri Bakana William Henry Seward’a söylediklerinin, Irak’ta bize doğru yolu gösterebileceğini düşünüyorum. Bakan Seward ’Kuzey ve Güney’i ortak bir düşmana karşı birleştirmek için Britanya ve Fransa’ya savaş açma’yı önerdiğinde, Lincoln bilgece “Bay Seward, tek seferde tek savaş” demiştir (M. Scheuer, Kudret Körlüğü, s.18).
Dikkatleri başka yöne çekmek, büyük düşmanlar yaratarak küçük ihtilafları aşmak Amerikan siyasi hayatında fazlaca uygulanan yöntemler arasındadır. İç çatışmaları dış düşmanlar yaratarak önemsizleştirmek, ABD’nin öteden beri izlediği stratejilerdendir. Kamuoyunu askeri harcamalara ikna edebilmek, vergi yasalarında yapılan değişiklikleri kabul ettirebilmek vb. nedenler yüzünden dışarıda hayali tehditler icat etmek ABD’nin SSCB dağıldıktan sonraki en temel politikası olmuştur.
Ancak ABD’deki Bush yönetimi, onca beyin yıkama, kamuoyu yönlendirme ve psikolojik operasyon gücüne sahip olmasına rağmen inandırıcılığını içeride ve dışarıda gittikçe yitirmektedir. Avrasya’yı “özgürleştirmek ve demokratikleştirmek” ; Irak’ı ise “kimyasal” ve diğer “kitle imha silahlarından” mahrum etmek için gerçekleştirdiği işgallerin, birer aldatmacadan ibaret olduğu kamuoyunda yaygın kanaattir. ABD’nin Afganistan ve Irak’ı işgali 11 Eylül saldırılarının intikamı olarak gerçekleştirildiğinden dünya kamuoyunca beklenildiği kadar şiddetli eleştiri almamıştı. Ancak bugünün dünyası 2002 şartlarının dünyası değildir. Artık ortada çok ciddi ABD karşıtı bir dünya vardır. Rusya ve Çin ise soğuk savaş sonrası yenilginin travmasını büyük ölçüde üzerlerinden atmışlardır. İran bir yana, Irak’taki direniş grupları bile ABD’ye adeta kök söktürmektedir. Irak’taki gelişmeler ABD’nin yenilemez bir güç olduğu tezlerini de büyük ölçüde geçersiz kılmıştır. Bütün gelişmeler bundan sonra ABD’nin küresel mahalle kabadayılığına devam etmesinin mümkün olmadığının işaretlerini vermektedir. ABD’nin “önce gerekçe yarat sonra da işgal et” siyasetinin miadı da dolmuştur. Aslında ABD’de erki elinde tutanlar da bu durumun farkındalar. Onun için plan üstüne plan, toplantı üstüne toplantı yapmaktadırlar. Ancak İsrail’in ABD’deki etkisi Amerikan yönetiminin elini kolunu bağlamaktadır. ABD’nin stratejik aklı adeta Musevi lobisi, Siyonist medya, petrol şirketleri ve büyük sermaye tarafından rehin alınmıştır.
İsrail’in son günlerde gerçekleştirdiği Suriye operasyonu, İran’a yönelik niyetini ortaya koyan bir göstergedir. İsrail bu operasyonla, İran’a yönelik hava gücünün yeteneklerini bir kez daha test etmiş olmaktadır.
Amerika’nın İran konusunda da Irak’takine benzer bir strateji izlemesinin nedeni de İsrail’dir. ABD, İran’ın nükleer enerjiye değil, nükleer silaha sahip olmak için gayret gösterdiğini ileri sürerek her yönteme başvurup bunu engellemek amacında olduğunu iddia etmektedir. İran’a uygulanan ambargoları da bu nedene bağlamaktadır.
İran’ın nükleer enerji ısrarının ABD için tehdit olarak nitelenmesi, gerçeklerin değil siyasi ve ekonomik hırslarının ürünüdür. ABD’nin İran’ı “şer ekseni”inde bir ülke olarak ilan etmesi, İran’ın nükleer enerjiye sahip olmasına şiddetle karşı çıkmasındaki faktörlerden yalnızca birisidir. İran’ın nükleer enerji yüzünden savaşla tehdit edilmesinin asıl nedeni, İran’ın bir İslam devleti olmasıdır. Nükleer lobi; hiçbir İslam ülkesi nükleer teknolojiye sahip olmamalıdır. Unutulmamalıdır ki, dünyada mevcut 442 nükleer santralden sadece bir tanesi İslam ülkesi olan Pakistan’dadır.
ABD, yetmişdört yıl komünizm tehdidini gerekçe göstererek Türkiye gibi ülkeleri kendi yörüngesinde tutmayı başardı. Bu günlerde de ABD’li kudret elitlerinin yeni insanlık düşmanı ülke olarak gördükleri İran’a karşı, başta Türkiye olmak üzere bütün dünyayı işbirliği içinde olmaya çağırması söz konusudur.
Bu yüzden ABD, Türkiye’nin İran’la olan doğal gaz vb.. ekonomik ilişkilerinin gözden geçirilmesini istemektedir. Diğer yandan da besleme medya “Ahmedinecad Türkiye’yi tehdit etti” diye başlıklar atıyor. Bir zamanlar da Saddam Hüseyin’in Türkiye’yi tehdit ettiği, füzelerinin menzilinin Ankara’ya ulaştığı yaygarasını yapmışlardı. İşin özü, İran olayı ABD’den daha çok Türkiye’nin başını ağrıtacaktır. Türkiye oyuna ve ABD/İsrail şantajına gelmemelidir. İran, Türkiye ilişkilerinin de ABD’nin ipoteğinde olmadığı muhataplarına hatırlatılmalıdır.