ABD’nin bizim liberaller kadar aklı yok
“Yeni Anayasa” taslağını oluşturmakla görevlendirilen “Uzlaşma Komisyonu”nun ilk toplantısı öncesi köşe yazarları endişelerini kaydetti.
1900’lere girilirken Osmanlı Devleti derin bir borç krizi içinde boğuluyordu. Devlet içindeki azınlıklar; ayrı devletler haline geliyor; imparatorluk hızla parçalanıyordu. Bu devleti yöneten Türklerin nüfusu 10 milyon civarına inmişti. Bu nüfus da yoksulluk, hastalık, kıtlık yüzünden bitik hale gelmişti.
Bu şartlarda girilen bütün savaşlardan Osmanlı Devleti yenilmiş olarak çıktı.
İmzalanan Sevr Antlaşması ile Anadolu bile beş parçaya bölündü. Türklere; koskoca imparatorluktan, Orta Anadolu’da bırakılan 5 vilayet kalıyordu.
Millet kimliği hedefte
İşte böyle bir ortamda Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları; sömürgeci Batılı güçlere karşı bir ölüm kalım savaşı başlattılar.
Ve Mayıs 1919’dan Eylül 1922’ye kadar süren bu uzun mücadeleyi kazandılar.
Lakin; askeri mücadeleyi kazanmak yetmiyordu; yeni ve ileri bir devlet kurulmalı idi. Bu devletin ayakta kalabilmesi için de orada güçlü bir millete ihtiyaç vardı.
Zaten Mustafa Kemal ve arkadaşlarının örnek aldığı Avrupa ülkeleri de ‘millet kimliği’üzerinden yükselmiş devletlerdi.
Kurtuluş Savaşı’nı yürütüp kazanan da Türkler idi. Bu yüzden de yeni devlette Türk kimliğini çatı kimlik yapmak gerekiyordu.
Bu üst kimlik içinde; alt kimlikleri birleştirerek tek millet yaratmak şart idi. Çünkü Fransa’da bile 5 önemli etnik kimlik tek Fransız kimliği altında birleştirilerek bir millet yaratılmıştı.
Atatürk’ün formülüydü
İşte yeni bir çağdaş devlet için gereken o milleti yaratmak için Kemal Atatürk ve arkadaşları yaman bir çalışma başlattılar. Artık din temelli ümmet yerine aynı kültür ve tarihten gelen milletin temel alınması gerekiyordu. Zaten 1. Dünya Savaşı’nda aynı dinden olduğumuz Araplar, İngilizler ile birlikte olup Müslüman Türk ordularını arkadan vurmamışlar mıydı? Demekki artık ümmet olmanın bir avantajı kalmamıştı.
Öyleyse; Avrupa ülkelerinde olduğu gibi millete dayanmak gerekiyordu.
Temeli dinamitliyorlar
Mustafa Kemal ve onun fikir dünyasını oluşturan düşünürler; yeni devlette Türk Milleti kavramının temel alınmasına karar verdiler. Böylece; 1300 sene önce Bilge Kağan’ın adını anıtlara yazdırdığı Türk Milleti yeniden devletin temel öğesi haline getirildi. Türkiye’deki bütün etnik ve dinsel yapıları yeni bir kimlik içinde bütünleştirme projesi idi bu.
Ve Kemal Atatürk bu amaçla; ‘Ne mutlu Türküm diyene!’ dedi.
Böylece; Osmanlılık dönemindeki ayrışmış öğeleri tek kimlik altına soktu.
Bugünkü 75 milyonluk büyük kitle de işte böyle yaratıldı.
Şimdi, geldiğimiz noktada; ‘Büyük Türkiye’yi parçalamak için, bu ‘Büyük Türkiye’yi yaratan o slogana saldırıyorlar.
Yeni yapılacak anayasanın temeline de Büyük Türkiye’yi yaratan Türk kimliğini çökertmeyi yerleştirmek istiyorlar.
Bunun için de topluma uyumu reddeden PKK teröristleri gerekçe yapılıyor.
Eğer Başbakan Erdoğan ‘Ne mutlu Türküm diyene!’ sloganını ümmetçi bir zihniyetle ırkçılık gibi değerlendirirse; bugün bizzat kendisinin övündüğü Büyük Türkiye’nin temeline dinamit koymuş olur.
Onlar neden yapmadı?
Bugün ABD’de, İspanyol kökenliler; İngiliz kökenlilerden daha fazla nüfusa sahip. Lakin kimse İspanyol kökenliler için ABD’de İspanyolca eğitim istemiyor; ABD yönetimi de bu tür toplumu ayrıştıracak isteklere kesinlikle karşı çıkıyor.
Peki biz ABD’lilerden daha mı akıllıyız yoksa her milletten topluluğu Alman toplumuna uyuma mecbur bırakan Alman yöneticileri bizim liberallerden daha mı akılsız?
Rıza Zelyut / Güneş
“Sivil darbe”yi itiraf etti
“Tabula Rasa” ilkesinden hareketle ortaya yeni bir metin çıkacak. Aksine bir gelişme ve “kısmi bir Anayasa değişikliği” bu Meclis’in başarısızlığı olacaktır! (...)
1961, 1971 ve 1980 darbelerinde askerler tarafından “kurucu Meclis”lere Anayasa yaptırılabilmişse siviller de bugün “seçilmiş” parlamentolar eliyle demokratik bir Anayasa yapılabileceğini kanıtlayabilmelidir. (...)
Askerler, darbeyle anayasa yapıyorsa seçilmiş Meclis’ler de sıfırdan anayasa yapar.
Değiştirilemez maddeler de değiştirilir.
Derya Sazak / Milliyet
Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, “MİT’te göreve başladığımda Kürt’e Kürt demezdik” demiş. N’olmuş ki? Bu gidişle yakında da Türk’e Türk demeyeceğiz!
Fahrettin Fidan (Milliyet)
PKK ağzıyla konuşan MİT’çi
Sen; Mine’nin deyişiyle 41 yıl istihbarat teşkilatında çalışacaksın... Diyarbakır’da üç yıl gözüne uyku girmeden (nasıl oluyorsa) görev yapacaksın...
Sonra da çıkıp tüm dünyanın kabul ettiği Türkiye Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri’ni, terör örgütü ile bir görüp, “Onur, gurur meselesi yapmaya gerek yok, silahları aynı anda bıraksınlar” diyeceksin...
Bunu da “çocukların ölmemesi için çözüm” olarak sunacaksın, duygusal yürekleri etkilemeye kalkacaksın!
***
Olur beyim, emrin olur... Hatta silah bırakmak yetmez, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni toptan terhis edelim; onun yerine dağdaki eşkıyanın omzuna apolet takalım! En çok öldüreni ya da ölüm emri vereni de Genelkurmay Başkanı’nın koltuğuna oturtalım... Ve... Resmi dairelerden Atatürk’ün fotoğraflarını indirip, yerine Apo’nunkileri asalım!
Yeter ki “silahlar sussun” değil mi ama!
***
“Türk Silahlı Kuvvetleri silah bıraksın” demek, katile paye vermektir...
Sizin benim ödediğimiz vergilerden 41 yıl boyunca maaş almış, devletin gizli haber alma servisinin en üst kademelerine gelmiş Cevat Öneş’e soruyorum:
Ananı, babanı, kardeşlerini öldürseler... Ve aileni tek tek katletmeye devam etseler... Polise de “Silah bırakın, yeter ki ölümler dursun” der misin?
Cevat Öneş’in bu son açıklamasını, yakalandığı amansız meslek hastalığına bağlıyorum: Anlaşılan PKK’nın peşinde geçen onca yıl da Cevat Öneş’e yaramamış... Baksanıza; PKK ağzıyla konuşuyor!
Mustafa Mutlu / Vatan
İktidar bu asar da keser de
Yeni bir anayasa ile bütün sorunların çözüleceği havası estiriliyor... Bir dostumuz soruyor:
“AKP iktidara geldiğinden bu yana demokraside, basın özgürlüğünde, yargı bağımsızlığında, kadın erkek eşitliğinde yaşanan geriye gidişin sorumlusu anayasa mıydı? İktidar hapisteki yazarların, profesörlerin, subayların, öğrencilerin tutukluluk halinin sona erdirilmesini, yargının hızlandırılmasını, basının ve yargının üzerindeki baskıların kaldırılmasını, kadın erkek eşitliğinin sağlanmasını istiyordu da anayasa mı buna engel oldu? Geçen yıl iktidarın zorlamasıyla yapılan anayasa değişikliğinden sonra şimdi Türkiye daha mı demokratik? Yargı daha mı bağımsız? Anayasanın eksikleri giderilebilir ama yeni bir anayasa projesinin iktidarın başkanlık rejimine geçilmesi arzusundan, terör örgütünün ve yabancıların baskısından kaynaklandığını görmemek mümkün mü?”
CHP, AKP’nin anayasayı istediği gibi kesip biçmesini engelleme hayalini kuruyor. Ancak Başbakan “Dört parti olmazsa iki partiyle devam ederiz”, diyerek CHP’nin önlerini kesmesine izin vermeyeceğini açıkça ifade etti.
Melih Aşık / Milliyet
Değiştirilemez maddeler “demokratik, laik, sosyal hukuk devleti”nin sigortasıdır. İktidar “4-5 milletvekili ayartarak değiştirilemez maddeleri bile değiştiririm” diyecek olursa o da başka bir kumar olur. 12 Eylül referandumuyla değişen Anayasa Mahkemesi ilk dört maddeyi korumakta eski heyet kadar kararlı olmayabilir mesela. Peki o tehlikeye tedbir yok mu; var. Bunlardan ilki, Meclis’teki oylamalarda gizli oy kullanacak olan milletvekillerinin ettikleri yemini hatırlayacakları umududur.
Güngör Mengi / Vatan
Gazeteci imajı
Taksiye bindim, trafik rezalet, taksici bunalmış..
Dert yanmaya başladı..
Plakayı aylık kiralamış, otomobili yeni almış, taksit ödüyormuş; abi dedi; sabah direksiyona geçiyorum gece yarısına kadar, çift vardiya çalışıyorum..
İşin zor dedim..
Zor ki ne zor dedi; bir de bebek bekliyoruz..
Allah kolaylık versin dememe kalmadan bu kez o sordu..
Senin işin ne?
Gazeteciyim..
Abi sizin işiniz benimkinden zor..
Niye?
Sizleri arada sırada içeri atıyorlar da..
***
Gazeteci imajı bu olmuş..
Mehmet Tezkan / Milliyet
Biraz figüran lazım...
İçinde ne olacağı henüz bilinmezken, boyunu söylediler:
“Kısa...”
Genişliği:
“Dar...”
“Kısa” ve “dar” anayasa istemelerinin nedeni; sorun çıkartması olası kesimlerin istemlerini anayasaya koymayıp “içinde var” diyerek herkesi uyutmak... Ve Cumhuriyet’in temel ilkelerinden kurtulmak...
Yargısından üniversitesine, medyasından ordusuna kadar Türkiye’yi tarikata istila ettirdiler, engel olamadınız da...
Şimdi işgalin tapusunu çıkartmalarına mı engel olacaksınız?..
Sadece biraz figüran lazım...
Anayasa, sanki tüm kesimlerin katkısı ve uzlaşısı ile yapılıyormuş gibi yapacak figüranlar...
Ki CHP tuzluğu kapıp koştu bile... Sonra figüran olarak MHP... Olmadı BDP...
Biraz yanaşma profesör...
Birkaç yandaş sivil toplum örgütü...
Bu figüranlar, sanki anayasa ulusal uzlaşma ile yapılıyormuş gibi ortalıkta dolanırken, AKP kendi zihniyetine uygun anayasayı yapar nasıl olsa...
Dokuz yıldır bir tek konuda uzlaşmayan, bir kez olsun karşıtlarını adam yerine koymayan kafanın şimdi anayasa yapmada size söz hakkı vermesi olası mı?..
Korku salarak, yok ederek, kinle ezerek, nefretle susturarak... Yargıyı ve hukuku bitirmiş bir iktidarın anayasası için tek eksik: Biraz figüran...
Bekir Coşkun / Cumhuriyet