ABD’nin 2030 raporuna nasıl ulaşıldı? -1-
Amerikan istihbarat teşkilatı Ulusal İstihbarat Konseyi tarafından hazırlanan ve 10 Aralık 2012’de yayınlanan 2030 Genel Eğilimler raporunda Türkiye’nin toprak bütünlüğünün tehdit altında olduğu ve 2030’a kadar Türkiye’nin bölünebileceği ileri sürüldü. Ulusal İstihbarat Konseyi yetkilisi Mathew Burrows, Suriye’deki olayların bölgeye yayılmasının sonuçları olduğunu belirterek, Türkiye’nin bundan etkilenen ülkelerin başında geldiğini söyledi.
İlginç olan Ulusal İstihbarat Konseyi’nin bu açıklamasından kısa bir süre önce Washington’da önemli isimlerden benzer uyarıların gelmiş olmasıdır. Bir süre önce Bush döneminde Ulusal Güvenlik Danışmanı ve Dışişleri Bakanlığı yapan ve 2004’de Orta Doğu’da 22 ülkenin sınırlarının tekrar çizileceğini açıklayan C. Rize, “Suriye iç savaşı, bildiğimiz anlamda Orta Doğu’nun bölünüş hikayesinde son perde olabilir. Mısır ve İran’ın uzun ve devamlı bir tarihleri, güçlü ulusal kimlikleri var. Hâlâ büyük ölçüde asimile edilmemiş bir durumda olan ve Ankara’nın güvenmediği, bağımsız bir millet olma umudu besleyen Kürtlerin merkezinde yer aldığı mesele dışında Türkiye de öyle. Bu yüzden Türkiye de Suriye’deki savaşa çekiliyor” diyerek, Türkiye’nin bölüneceğini ima etmiştir. Ondan çok kısa bir süre önce de ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi M.Abromowitz de 2014’ün Türkiye için kritik yıl olduğunu, Suriye Kürtlerinin Türkiye üzerindeki baskısının artacağını ileri sürmüştür.
Şubat 2012’de ise Amerikan Deniz Kuvvetleri Akademisi öğretim üyesi ve National Interest dergisinin eski editörü Nikolas K. Gvasdev, 1933 Montevideo Anlaşması ile egemenlik hakları belirlenen uluslararası sistemdeki devlet anlayışının aşıldığını ve “Suriye Olayının” , “Suriye Normu” diye anılan ve devletlerin otoritesini reddedenlere karşı kuvvet kullanma hakkını sınırlayan bir anlayışı ortaya çıkardığını ifade etmektedir.
Nikolas K. Gvasdev, Suriye Normu’nun kısa bir süre içinde Türkiye’de PKK’ya, Kolombiya’da FARC’a, Filipinlerde komünist ve İslamcı asilere karşı uygulanan isyan bastırma uygulamalarının sorgulanmasını beraberinde getireceğini ifade etmektedir. Gvasdev’e göre bunun sonucu, devletlerin topraklarının bir bölümünde egemenliklerinin sınırlanması olacaktır. Üstelik bu konuda Güney Kafkasya’da üç egemen devletin yanında üç uluslararası sistem tarafından tanınmayan devletçiğin (Dağlık Karabağ, Abhazya, Güney Osetya) birlikte yaşaması bunun olabilirliğini göstermektedir.
Bu noktaya nasıl gelindi? 1974’de Arap-İsrail savaşında Batı dünyasının İsrail yanlısı tutumu üzerine Arap dünyası belki de Abbasilerden sonra ilk kez birlikte ve bir millet bilinci ile hareket ederek, İsrail’i destekleyen ülkelere petrol ambargosuna başladı. Bunun üzerine dönemin Amerikan Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Henry Kissenger, Arap ülkelerinin etnik ve mezhepsel zeminde formatlanmasının mümkün olup olmadığının araştırılmasını istedi.
Aslında Kissenger’ın araştırın bu konuyu dediği husus, daha önce İsrail siyaseti tarafından araştırılmış, hatta denenmiştir. 1980’de Livia Rokach adlı İsrailli gazeteci “Israel’s Sacred Terrorism” adlı kitabında, eski İsrail Başbakanı Moshe Shrarett’in anılarını derlerken 1950’ler Arap devletlerini parçala ve yönet yaklaşımının nasıl geliştiğini ve Lübnan’da nasıl uygulandığını anlatmaktadır.
Kissenger’ın ABD’de başlattığı süreç ile ilgili açık kaynaklara geçen ilk toplantı, Princeton Üniversitesi’nde Haziran 1978’de gerçekleştirilmiştir. Profesör Bernard Lewis’in başkanlığını yaptığı toplantıya Oryantalizm ve modern Arap tarihiyle ilgili tanınmış isimleri katılmıştır. Toplantıda 19. Yüzyıl Osmanlı idarecilerinin uyguladıkları mezhep ve inançlara göre belirlenmiş sınırlar üzerinde çalışılması öngörülmüştür.
Bu toplantıyı haber yapan Yıllar Boyu adlı dergi, (Yakın tarih dergisi Mayıs 1978) toplantıya getirilecek İsrail planına göre, Orta Doğu’daki her mezhebin bir vatanı olmasının hedeflendiğini; Marunilerin Lübnan’da, Kürtlerin Suriye ve Irak’ta, Şiilerin Güney Irak ve İran’ın bir kısmında, Sünnilerin Suriye, Lübnan, Ürdün ve Filistin’de sınırları belli yurt sahibi olacaklarını ve bu ülkelerin hepsinin sonunda bir federasyon veya konfederasyonda birleşecekleri haberini yapmıştır.