ABD, Türkiye'yi Libya'da savaşa itiyor
İktidarın istemediği konuların gündemde öne çıkmasını önlemek için yapay gündem oluşturmada ve çok hayati bir konuyu başka bir iç/dış gündemle örtmede pek bir mahir olduğunu biliyoruz.
Örnek mi istersiniz? Bugün 27 Aralık. Mustafa Kemal ATATÜRK'ün Ankara'ya gelişinin 100. Yılı. Bu öylesine sıradan bir geliş değil. Gazi Meclis burada açılmış, o Meclis, İstiklal Savaşını yönetmiş, Ankara başkent olmuştur.
Haliyle 27 Aralık'ın 100 yılı çok anlamlı. Bu vesileyle kapsamlı şekilde kutlanıp anılmalı, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna giden bu aşama Türk Milletine bir kez daha anlatılmalıydı.
Ama görünen o ki öyle olmayacak. Çünkü bugün İtalya'da tasarlanıp prototipi yapılan yerli-milli (!) otomobil tanıtımı var. Cumhurbaşkanının katılacağı programın tüm gün malum medyada tek gündem olacağını söylemeye gerek yok. Bunun ne anlama geldiğinin detayı için duayen gazeteci Ahmet Takan'ın Korkusuz gazetesinde dünkü yazısını okumanızı tavsiye ederim.
Başka bir örnek mi? Kanal İstanbul. Projenin Türk ekonomisinin düşebileceği en olumsuz şartlarda olduğu bir dönemde hızla gündeme sokulması manidar değil mi?
Kamuoyu, medya Kanal İstanbul'la yatıp kalkıyor. Ne oldu bizim Suriye'de oluşturmaya çalıştığımız güvenli bölge? Hani en az 2 milyon Suriyeliyi oraya gönderecektik? Böyle uluslar arası insani bir konuda bile dış ekonomik destek bulunamazken Kanal İstanbul için kredi bulunabileceğini düşünüyor musunuz? Bulunsa bile bunun bedelinin ne kadar ağır olabileceğini bilmiyor musunuz?
Bakın üçüncü köprü ve çevre yolu projesinin yüzde 51 Çinli firmaya satılmak zorunda kalındı. İyi işte Çin'den Kanal İstanbul için de para bulabiliriz diyenleri duyar gibiyim. Aslında Çin'in üçüncü köprü hamlesi bunun emaresi gibi duruyor.
Evet Çin böyle bir projeyi finanse edebilir. Ama öyle bedava ekmek yok. Sizce Çin bunun karşılığında neleri, hangi ayrıcalıklar ister? Kanal İstanbul'un yönetimini isteyebilir mi mesela? Montrö'nün göbeğine yerleşip ABD'nin Rusya ile bir çatışma alanı yapmaya çalıştığı Karadeniz'de ana aktörlerden biri olur mu? İktidar yetkililerinin sıkça söylediği gibi "nereden nereye…".
Sonra içinde boğulacağımız bu sanal ve yapay gündemle sizce aslında hangi gerçek gündemin üstü örtülüyor?
Örneğin İdlib. Aylardır yıllardır uyardığımız Suriye'de, El Kaide-IŞİD kalıntısı bütün aşırı dinci, selefi teröristlerin İdlib'te biriktiği terör cerahatının patladığı ve Türkiye'ye sızmaya başladığı konuşulmuyor. Suriye ordusunun operasyonunun da etkisiyle başlayan göç dalgasının sınıra dayandığını haber başlıkları olarak duysak da bunun Türkiye'ye yaratacağı onarılamaz bedeli konuşmuyoruz.
Yani aslında en büyük tehdit olan içimizdeki ve en yakındaki tehdit konuşulmuyor. Peki ne konuşuyoruz? Erdoğan'ın da açıkladığı kararla Libya'ya asker göndermeyi. Ve de Kanal İstanbul
Libya'ya asker göndermekle Suriye kuzeyine asker gönderme arasında dünyalar fark var. Suriye'de haklı bir şekilde terörle mücadele yaparken Libya'da iç savaşın parçası oluyorsunuz. Libya'da savaşa giriyoruz farkında mısınız?
TBMM'ye gelecek tezkere terörle mücadele için asker gönderme tezkeresinden çok daha fazlası, bir savaşa girme tezkeresi. Umarım TBMM üyeleri bunun farkındadır.
Daha önce defalarca yazdım. Libya'daki savaş bizim savaşımız değil. Türkiye ve Türk Milleti için hayati bir konu değildir. Al deniz sınırı gel savaş benim için çarpık bir denklem. Libya'da savaşa girmek Türkiye'nin çıkarlarına hizmet etmediği gibi aksine büyük zarar verecektir.
Bu konuda Rusya ile nasıl karşı karşıya geleceğimiz önceki gün yazdım. Peki ABD ile durum ne olacak? ABD Libya'daki pozisyonunu tarafsız(!) olarak açıkladı. Ama kamuoyuna yansıyan açıklamalar, sızdırılan bilgiler, yerel medyada yer alan haberler gösteriyor ki aslında ABD Türkiye'yi Libya'da savaşa girmeye yönlendiriyor hatta teşvik ediyor.
Suriye doğusundan gelen bilgiler ABD'nin yerel, bölgesel ve uluslararası güçlerle işbirliği içinde Suriye'de Fırat'ın doğusunda özerk bölge yönetiminin çekirdeğini kurmaya, ortak askeri ve siyasi çerçevede Fırat'ın doğusundaki tüm bileşenleri SDG temelli bir özerk yönetimde birleştirmeye başladığını, ekonomik-askeri destek bağlamda S.Arabistan ve Mısır'ın bölgeye geldiğini gösteriyor.
Türkiye'nin bu oluşumu benimsemeyeceğini düşünen ABD'nin Suriye'yi unutması adına Türkiye'yi Libya'ya daha büyük bir şekilde karışmaya ittiğini ve Doğu Akdeniz'de Rum-Yunan merkezli ittifakla karşı karşıya gelmesine neden olacak gelişmeleri tetiklediği bildiriliyor. ABD'nin Doğu Akdeniz ve Libya bağlamında Türkiye'den gelen açıklamalara tepki göstermemesi de bu tespitleri teyit ediyor.
Suriye savaşının Türkiye'ye yönelik yarattığı adeta bir kavimler göçü niteliğindeki 5.3 milyon Suriyeli sığınmacı krizinden, Suriye'de içine düşülen açmazdan ve ekonomik krizden çıkış Libya'da iç savaşın parçası olmak ve siyasi-ekonomik-askeri-çevresel bedeli çok ağır olacak Kanal İstanbul projesi değildir.
Yapay konularla gündemi değiştirip iç politika hedefli dış politika yaparken;
- Rusya ile Suriye ve Libya'da karşı karşıya gelme olasılığının arttığını,
- Libya'ya asker göndermekle sözde karşımızda olan ABD'nin bölge planlarının önünü açtığımızın ve kendi kuyumuzu kazdığımızın farkında mısınız?