ABD, Suriye'den çekilir mi?
ABD Başkanı Trump'ın "Suriye'den çekiliyoruz" açıklaması sonrasında Türk basını, tek kelimeyle "şaşkınlık" halindeydi.
"Neden böyle bir karar verildi, bundan sonra ne olacak, ABD tamamen çekilir mi?" soruları sorulmaya başlandı. Nitelikli ve kapsamlı bir yoruma denk gelmek samanlıkta iğne aramak kadar zordu.
İç siyasette de durum çok farklı değildi.
Olayın en kısa ve en net özeti ise Rusya Devlet Başkanı Putin'den geldi.
Putin özetle, "ABD'nin Suriye'den çekilmesi doğru bir karardır. Ancak bunun uygulanabilirliği soru işaretleriyle dolu. Biz henüz herhangi bir geri çekilme belirtisi görmüyoruz. Bilindiği üzere daha önce Afganistan'dan çekildiklerini ilan etmişlerdi. Ancak şu anda ABD'nin Afganistan'daki varlığı devam ediyor" ifadelerini kullandı.
Nokta atışı!
***
Trump'ın açıklamalarına dönecek olursak; ABD'nin, Suriye'den askeri anlamda varlığını çekmesi imkânsız. Eğer böyle bir eylem gerçekleştirilirse de şu anda bölgeye monte ettikleri güvenlik şirketlerinin personel sayısını artıracaklardır.
"ABD çekilirse ne olur?" sorusundan ziyade ABD'nin ne amaçla Suriye'de olduğuna cevap aramak gerekiyor.
Hatta soruyu biraz daha genişleterek "ABD'nin Ortadoğu'da ne işi var ve ne yapmayı amaçlıyor?" şeklinde sormalıyız.
Cevap ise; bölgedeki İslam ülkelerinin yönetimsel ve demokratik anlamda geride bırakılması ve beraberinde yönetimlerine, halklarına daha rahat müdahale edilebilmesinden geçiyor. Bu sayede bölgenin zengin yeraltı kaynakları çok daha rahat bir şekilde sömürülebilir.
Petrol ve para ABD ekonomisinin dayandığı temellerdir. Günümüzün sömürü biçimleri de "petrol" üzerinden şekillenir. ABD, petrol için insan canını, insan hayatını, savaşları önemsemez. İstediğini almak için her yolu mübah sayar, gerekirse tıpkı şu anda yaptığı gibi işgale kalkışır.
ABD'nin bölgede bulunması sadece petrol ekonomisiyle de açıklanamaz. Çünkü ABD, bölgedeki İslam ülkelerini birbirine düşürerek, çok büyük silah ihracatları yapıyor. Öte yandan yasa dışı silah ve uyuşturucu ticareti üzerinden de bölgeden büyük bir gelir kaynağı sağlanıyor. Nicolas Cage'in "Savaş Tanrısı" filmi, bu konuya güzel bir örnektir.
Aynı zamanda bölgeye ABD'nin büyük bir ilaç ihracatı da var. İlaç sektörünün Ortadoğu ve Afrika'dan elde ettiği gelir akıl almaz boyutlardadır.
Gazetecilik ölürse siyaset de ölür
Gazetecilik ve siyaset aslında iç içe geçmiş eylemlerdir. Birbirini besler, büyütür ve geliştirir. Gazeteciliği öldürürseniz, siyaseti de öldürmeye başlarsınız.
Türkiye tam da bu durumu yaşıyor.
İktidara iliştirilmiş gazeteciler, Suriye'de neler olup bittiğine kafa yormaya, araştırma ve değerlendirme yapmaya çekiniyorlar.
Çünkü dış politika noktasında tek enformasyon kaynağı olarak hükümetin açıklamalarından besleniliyor. Resmî açıklamaların derinliği olmadığı için yakın coğrafyalardaki hadise ve gelişmeler anlaşılamıyor.
ABD'nin böyle bir çıkışı neden yaptığı, neyi amaçladığı, bu durumun nasıl bir sürece yol açacağı analiz edilemiyor.
Böyle bir ortamda Türkiye'nin dış politikasını şekillendirecek siyaset aklı da beslenemiyor.
Suriye'deki çekilme hamlesinin gerçeği yansıtmadığını iyi okumamız gerekiyor. ABD'nin bölgeden kolay kolay çekilmesi mümkün gözükmüyor. Askeri anlamda varlığını azaltsa bile kendisine bağımlı grup ve yöneticilerle çalışmaya devam edecek.
Türkiye'nin ise ABD'nin Afganistan, Irak, Suriye'yi karıştırmasından elde edeceği ve gelecek siyasetini için alacağı çok önemli dersler var.
Eğer bu ülkelerin demokrasileri, insani gelişmişlikleri, bireysel üretkenlikleri taşıdıkları kültürel miras kadar derin olabilseydi, bu işgallerin hiçbirisi yaşanmazdı.
Dolayısıyla Türkiye'nin düşünceyi serbest kılan, demokrasiyi güçlendiren, çok seslilikten korkmayan bir kimliğe bürünmesi acil eylem planı gibi gerekli hale gelmiştir.
Bunu yapabildiğimiz ölçüde demokrasimizi ve devletimizi ayakta tutabiliriz.
Ve bu sayede hemen yanı başımızda nelerin olduğunu daha iyi anlayabiliriz.