ABD, PKK ile güneyden Yunanistan ile Batı'dan kuşatıyor
Türkiye'nin gündemi dün papaz Brunson'du.
Papaz kriziyle ilgili 06 Ağustos'da şunları yazmıştım: Papaz krizi suyun üstündeki kesimdir, gündem bununla meşgul edilmektedir... Papaz krizinde görünmeyen pazarlık ise Türkiye'nin tam da rejim değiştirdiği bir ortamda içinde bulunduğu derin ekonomik krizi ve dış kredi ihtiyacını bilen ABD'nin siyasi tavizler dayatmalarıdır. Liste uzun ama Suriye kuzeyindeki terör yapısının kabullenilmesi listenin başındadır.
Gerçekten de Türkiye'nin güvenlik ve beka sorunu denildiğinde ilk akla gelen tehdit PKK terörÜ ve Suriye kuzeyinde yapılanma. Ama krizlere, arazideki konuşlanmaları, oluşan yeni ittifaklaşmalara bakıldığında Türkiye'nin dört bir tarafından kuşatılmakta olduğunu görürsünüz.
Irak'ın işgali Irak kuzeyinde Barzani yönetiminde özerk Kürt bölgesiyle sonuçlandı. Barzani bölgesiyle Türk sınırı arasında PKK kontrolünde alan oluştu. Suriye'de ise IŞİD ve El Kaide tehditlerine karşı mücadele adı altında mini dünya savaşı yaşanıyor. Suriye kuzey-doğusunda ise ABD güdümünde ikinci bir sözde Kürt bölgesi (aslında PKKistan) kurulması hızlı adımlarla yürüyor.
Böylece Türkiye, ABD-İsrail projesi büyük Kürdistan'ın iki parçasıyla güneyinden kuşatılmış durumda.
Güneyimiz böyle de batımız farklı mı? Örneğin Ege Denizi'nde egemenliği anlaşmalarla Yunanistan'a devredilmemiş dolayısıyla halen Türk toprağı olan 18 ada-adacık Yunan işgalinde.
Buralarda Yunanistan'ın devlet uygulamaları yaptığı, asker konuşlandırdığı kanıtlanmış durumda.
Türkiye'nin içeride ve dışarıda açmazda kaldığını, ABD ile krizler yaşadığını gören Yunanistan, ABD ile özel ilişkiler geliştirmeyi projelendirip uygulamaya sokmuş durumda.
Doğu Akdeniz'deki enerji kaynakları üzerinden Yunanistan-GKRY-Mısır, Yunanistan-GKRY-Mısır, Yunanistan-GKRY-Lübnan ittifak halkalarıyla Türkiye'yi hem bölgeden dışlamakta hem de ittifak halkalarının oluşturduğu zincirle Türkiye'yi kuşatmaktadır. Yunanistan'ın bu ittifak zincirindeki ağırlık merkezi veya dayanak noktası tam Amerikan desteğidir.
Truman Doktrini ve Marshall Yardımı sürecinden itibaren ABD'nin Türkiye-Yunanistan arasında bir denge politikası izlediğini görürüz. Ancak son 1-2 senedir ABD'nin bu tutumunu değiştirdiği çok net ve açık.
Artık Amerikalı diplomatlar ve generaller çok açıktan Yunan tezlerini savunup, Türkiye'yi suçluyorlar. Yunanistan'ı Akdeniz'deki yeni stratejik ortakları olarak görüyorlar. Bunu açıkça ifade etmekten de çekinmiyorlar.
ABD'nin Atina Büyükelçisi G. Pyatt Mayıs ayındaki bir konuşmasında, "Türkiye'nin stratejik yöneliminin yol açtığı sorunlar dikkate alındığında, ABD için Yunanistan'dan daha önemli bir müttefik olmadığını düşünüyorum" ifadelerini kullanmıştı. Pyatt Yunanistan'ın bir enerji hub'ı olmasını desteklediklerini de söylüyor. ABD ayrıca Yunan savaş uçaklarının modernizasyonunu da üstlendi.
ABD'nin Girit Suda'da deniz ve hava üssü olduğu biliniyor. Geçen aylarda ABD bu üsse stratejik İHA'larını konuşlandırdı. (S)İHA operasyonlarının bir bölümünü buradan yapıyor.
ABD-Yunanistan ilişkileri daha ileri bir safhaya geçmek üzere. Yunan Bakan Kammenos geçen gün ABD'li Bakan Mattis'le görüşmesinde "ABD'nin askerlerini Yunanistan'da bulundurmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. ABD, askeri gücünü sadece Suda Körfezi'nde değil, Larissa, Volos ve Dedeağaç bölgelerinde de kuvvetlendirmeli" dedi. Açıkça Amerikan üssü önerdi.
TANAP ve Türk Akımı'nın muhtemel rotasına yakın Dedeağaç kritik. ABD Yunanistan'da bu tür askeri varlığını artırarak Balkanları ve Karadeniz-Akdeniz hattında Rusya'yı daha yakın izlemeye alabilecek. Ancak bunun diğer bir yansıması Ege-Akdeniz'de Yunan politikalarına yönelik artan desteği olacaktır.
Yunanistan'ın bu cömert önerisiyle buralara yerleşecek ABD'nin kısa vadede geri gitmesi mümkün olmayacaktır. Bakın Suriyeli göçünü önlemek gerekçesiyle Ege'de oluşturulan NATO deniz görev gücü işi bitmesine rağmen halen Ege'de Türk kara sularında dolaşıp duruyor.
Arkasına ABD desteğini alan Yunanistan'ın Ege'de bizim savaş nedeni saydığımız 12 mili hayata geçirmesi artık bir zamanlama meselesi olacaktır. Bu da Ege'nin Türkiye'ye kapatılması, Türkiye'ni kara sınırlarına hapsedilmesidir.
Yani Türkiye'nin Ege ve Doğu Akdeniz'de kuşatılmasıdır.
Dedik ya Türk-Amerikan ilişkilerinde papaz krizi buz dağının görünen kısmıdır. Maalesef iktidar sadece onu görmek ve göstermekle meşgul. Halbuki ana tehdit suyun altında.
Dört bir yanından ABD ve Rusya tarafından çifte kuşakla kuşatılıp hayat alanı daraltılan Türkiye için herkes üç maymunu oynuyor. Eğer kuşatmayı engelleyemezsek oyunun sonunda nefes alamaz hale geleceğiz.