ABD, Montrö’yü “deler de geçer” de; ya sonra?

Sahne “yandaş medya” da olsa “Kadife devrimlerden belliydi zaten böyle olacağı...”, “İşte Ukrayna da bölünüyor....”, “Bulgaristan ve Romanya zaten ABD’nin ’garnizon ülkesi’...”, “O Kafkas petrolleri, o enerji koridoru orada olduğu sürece kaçınılmaz ’yeni cephe’Karadeniz....” şeklindeki “sular ısınıyor” replikleri ümitlendirmişti;
- Her şeye rağmen “akıl” direniyor demek ki!
Perde kapanırken anladım bu ülke adına, bu medya adına umutlanmak için acele ettiğimi. Bombanın pimi çekildi:
- Montrö değişmeli; zaten Türkiye’nin yararına değil ki!
Pardon da Montrö, Lozan’ın “Boğazlar”ın denetim-yönetimini “uluslararası komisyon”a vererek Türkiye’nin egemenlik haklarını kısıtlayan maddesinin kaldırılması suretiyle bir anlamda “bağımsızlığımızın ilanı”nda “eksik kalan parça”nın tamamlanması değil miydi!
An itibarıyla Karadeniz’de konuşlandırılan, balistik füze kalkanlı, Tomahawk tipi füzeler dahil tam teçhizatlı Amerikan savaş gemilerinin, mahallenin kabadayısı edasıyla “fink atmaları(!)”na imkan tanımıyor diye mi “boyunduruk” varsayacağız; kuzeyimizin “ortadoğulaşması” na mani olan bu “emniyet kemeri”ni?

***

Türkiye’den çok Rusya’nın sahipleniyor olması “manidar” değil miymiş?
Breh breh...
İmzalandığı dönemde en muhalif ülkeydi Rusya; Montrö Türkiye ile Rusya arasındaki “kara kedi”ydi. Ve asıl “manidar” olan şu ki, “Montrö imzalansın” seferberliği başlatanlar da bugün “delip geçmeye” çabalayan “batılı” ülkelerdi!
Hangi “ölçü” şekillendiriyor/şekillendirecek/şekillendirmeli Türkiye Cumhuriyeti’nin tercihlerini:
Montrö’nün “diğer devletler” arasındaki güç mücadelesini nasıl etkilediği mi?
Diğer devletler arasındaki “güç mücadelesi”nin Türkiye’yi nasıl etkilediği mi?

***

Her zaman “çatışmaz” zaman zaman “kesişe-de-bilir” ülkelerin menfaatleri;
Şimdi, bugün sırf Rusya için de bir “teminat” diye Montrö bizim için “tehdit” sayılabilir mi?
Rusların işine gelmesin ama Amerika’ya “Azerbaycan-Ermenistan-Gürcistan hattı” üzerinden yeni bir “işgal kapısı” aralasın;
Rusya Ukrayna’yı bölmesin tamam da ABD Ukrayna başta Karadeniz’e kıyısı olan ne kadar ülke varsa maşalaştırsın ve “Yeni Kafkasya Projesi”ni inşa etsin;
Peki bu Türkiye’nin menfaatine mi?
Ya hakikaten bu “kafa”ya sahip olmak için ne içiyorsanız söyleyin biz de içelim;
Ya da bence Deniz Kuvvetleri’nin neden Hasdal’a, Hadımköy’e, Mamak’a demirlemek zorunda bırakıldığını siz bir kere daha inceleyin!


Kurşun yoksa kurşun geçirmez zeplin ne ola!
Güler misin ağlar mısın;
Haber o ki TSK, 2015’ten itibaren sınırları “kurşun geçirmez zeplinlerle gözetlemeye” başlayacakmış.
Böylece “terörist sızma” olmayacakmış.
Var mı ki;
Hâlâ “sızmak” gibi banal metodlara başvuran teröristler kaldı mı ki?
Sızmıyorlar artık;
Davulla zurnayla, halayla, “milletvekili” kucaklamasıyla karşılanıyorlar;
Göstere göstere, gövde gösterisiyle geliyorlar;
Kırmızı dipli mumla davete icabetle!
Öyle kaça saklana değil, güle oynaya iniyorlar “dağdan ova”ya; rahatsız olmasınlar diye çekilmedi mi askerimiz karakollara...
Hem “kurşun geçirmez zeplin” de ne ola;
Silahlar sustu ya!
Susmadı mı, kandırdınız mı milleti yoksa!


Sızdırma ödülü
Milliyet’ten Mehveş Evin, Pulitzer’in Edward Sonwden’in sızdırdığı belgelere dayanarak yaptıkları haberler dolayısıyla Washington Post ve Guardian’a yani “sızdırma gazeteciliğe” verilmesini “heyecanlı bir gelişme” olarak tanımlamış.
Türk gazeteciler açısından “heyecanlanacak” bir durum göremiyorum;
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, 2009 yılında Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü’nü Mehmet Baransu’ya vererek Amerikalılardan 5 yıl önce ödüllendirmişti zaten “sızdırma gazeteciliği”!
Çok oldu biz “kevgir” tipi manşetleri sindireli!


Benim çiftliğim iyidir
Türk Hava Yolları’nın “eski AKP’li” milletvekili Muhammed Çetin’i “istenmeyen yolcu” ilan etmesi üzerine “THY babanızın çiftliği” mi diye soruyor Nazlı Ilıcak;
Daha Yurt, Cumhuriyet, Sözcü, Bugün, Zaman gibi gazeteler “yasaklılar” potasına girmemişken; THY Yeniçağ’a ambargo uygulamaya başladığında, biz “babanızın çiftliği” mi diye bas bas bağırırken yükseltseydiniz sesinizi, şimdi şikayet etmeye hakkınız olurdu belki. Ama bu tablo “benim hırsızım” iyidir, “benim teröristim iyidir”den, “benim çiftliğim iyidir” diyen herkesin eseri...

Yazarın Diğer Yazıları