Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Cahit Armağan DİLEK
Cahit Armağan DİLEK

ABD ile Rusya arasına sıkışan Türkiye

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şu anda tabii Suriye'deki gelişmeler, gerek Tel Rifat gerek Münbiç olsun istenilen istikamette henüz gelişmedi... Bazı görüşmeler ve anlaşmaları Münbiç ve Tel Rifat konusunda da yaptık. Bunları A'dan Z'ye tekrar ele alacağız. Dara konusu, İdlib konusu var, tekrar ele alacağız..." dedi.

Erdoğan Fırat'ın doğusundan bahsetmedi. Münbic'te işler iyi gitmiyorsa sadece Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun bildiği Yol Haritasına göre Fırat'ın doğusunda da hayata geçmesi mümkün değil.

Nasıl mümkün olsun ki? ABD'nin en kıdemli komutanları, senatörleri, diplomatları bölge ziyaretleriyle devlet inşa faaliyetlerini sürdürüyorlar. PKK/YPG'den düzenli ordu kurma süreci hızla ilerliyor. Menbic dahil PYD bölgelerine Amerikan askeri yardımı devam ediyor. YPG'nin terörist kimliğini isim değişiklikleriyle örtmeye çalışıyorlar. YPG'ye önce bazı Arap güçleri katarak Demokratik Suriye Güçleri (DSG) adı altında maskelemeye çalıştı. Geçen sene sınır gücü adını vermişti. Şimdi de Kuzey Suriye Savunma Gücü adını verdiği ortaya çıktı.

IŞİD koalisyonundan Fransız Tuğgeneral Frederic Parisot IŞİD'den kurtarılan toprakların korunması için DSG'ye eğitim verdiklerini söyledi. DSG'ye "Kuzeydoğu Suriye Savunma Gücü" diyen Parisot, "Bunlar güvenlik güçleri dediğimiz güçlere sahip olacaklar. Çünkü savaştan sonra, aynısı Irak tarafı için de geçerli, askeri açıdan kazanımlarını ellerinde tutmaları gerekiyor. Dolayısıyla onlara toprakları ellerinde tutmaları için eğitim veriyoruz" diye konuşmuş. Türkiye bunu kabul edecek mi?

En az 3 yıldır YPG'nin orduya dönüştürülmekte olduğu uyarısı yapıyoruz. Çünkü ordu varsa devlet de vardır. Terör devletçiğinin siyasi ayağını 2016 yılında PYD/YPG'nin ilan etiği Kuzey Suriye Federasyonu, yerel meclisler, DGS'nin siyasi kanadı Demokratik Suriye Meclisi (DSM) kuruyor. Bütün bunlar Suriye kuzeyindeki PKK devletçiğinin habercisidir.

Münbic'te Türkiye'yi oyalayan, Türkiye'yi dışlayan "ABD oyunu" varken Türkiye'nin ABD ile Münbic'te sonuç alması mümkün değil. Diğer taraftan ABD ile Rusya arasındaki nüfuz alanları paylaşımında, bunun alt düzlemi olan Şam-PYD müzakerelerinde Münbic de görüşülüyor. Önümüzdeki günlerde Münbic, Afrin konularında ABD Rusya-Suriye'yi, Rusya ABD-Suriye'yi muhatap gösterip Türkiye'yi dışarıda bırakacaklardır.

Erdoğan Putin'le görüşeceği konular arasında Münbic'i saymadı. Münbic'in ABD nüfuzunda olduğu kabullenildiğinden muhatap ABD olmuştu. Münbic'te ilerleme yokken, ABD'den askeri finans ambargo tehditleri varken, tutuklu rahiple ilgili Trump ve Pence'den gelen tehditler krizleri tsunamiye dönüştürüyor. ABD Türkiye'yi en zayıf anında yakaladığını düşünüyor, teamüllere diplomasiye müttefikliğe aykırı tarzla Türkiye'yi saf dışı bırakmak üzere tüm kozlarıyla saldırıyor.

Hal böyleyken Putin'le görüşmeden ne çıktı? Görüşmeden "dayanışmamızı kıskananlar var" cümlesiyle ABD'ye mesaj verildi yorumu öne çıktı. Halbuki devletler arasında "kıskanmak, sevmek, küsmek" yok "çıkar ilişkileri" vardır. "ABD yoksa Rusya var" deyip belirlenecek politikadan sonuç alınamaz.

İdlip'de Eylül'e doğru Rusya destekli Suriye ordusunun operasyonu bekleniyor. Türkiye Rusya'yı İdlib'e yönelik Suriye operasyonunun Astana sürecini bitirebileceği şeklinde uyarmıştı. Fakat diğer üç çatışmasızlık bölgesinde yaşananlara bakıldığında İdlib'de benzerinin yaşanması, Astana/Soçi sürecinin ömrünü tamamlaması kaçınılmaz gözüküyor.

Ruslar değişik zamanlarda Türkiye'nin İdlib'te üstüne düşenleri yapmadığından şikayet etmişlerdi ve artık İdlib işini bitirmek istemektedirler. Afrin harekatının Tel Rifat'ta durmasının sebeplerinden biri budur. Dara konusu Rusya-ABD-Ürdün arasında kotarılmıştır. Türkiye'nin müdahil olmasına izin vermeyeceklerdir. Dolayısıyla Putin-Erdoğan görüşmesinde Türkiye açısından Suriye bağlamında olumlu sonuç çıkması düşük olasılık.

ABD'yle Rusya mutabakat içinde Suriye'deki kendi kazanımlarını sağlamlaştırırken zaman ve bölgesel sınırlamalar koyarak Türkiye'yle iş birliği kurmuşlardır. Ancak hedeflerine ulaştıklarını gördüklerinde Türkiye'yi yolun dışına atıp adeta ikisinin politikaları arasına sıkıştırıyorlar.

Enerji açısından Rusya'ya, askeri-ekonomik açıdan Batı (ABD)'ya bağımlılığımız sıkışıklığı artırıyor, hareket serbestimizi iyice ortadan kaldırıyor. Bu durum sadece Suriye değil Türkiye'nin çevresi boyunca geçerli. Türkiye dört bir yanında yaratılan krizlerle mücadele gerekçesiyle Rus-Amerikan çifte kıskacına alınıp bunların arasında sıkıştırılmaktadır.

Bu sıkışıklıktan çıkılabilir mi? Evet. Reçetesi bu köşeye sığmaz, kısaca şunu söyleyebilirim: Atatürk'ün ilkelerinden öngörülerinden izlediği politikalardan, Soğuk Savaş'ın en sert dönemlerinde ABD ve SSCB'ye yönelik izlenen politikalardan ders alınmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları