ABD himayesinde PKK-Rum işbirliği
Kurumsal karar sürecinin ortadan kalkmış olması, tek bir noktadan gelecek talimatın beklenmesi yani sistemsizlik, krizlerin kişilere emanet edilmesi devletin kurumlarının ve sorumlu makamların olaylara tepki ve karşılık vermesini de geciktiriyor veya engelliyor. Ülkeyi açmaza sürüklüyor.
Örneğin, Rum Yönetiminin terör örgütü PKK ile birlikte 4 Temmuz'da, Güney Lefkoşa'da düzenlediği panelde yapılan konuşmalar ortaya çıktı. Bunlar medyaya geç yansıyabilir ama devletin istihbarat ve dışişleri birimleri bunları anında tespit edip deşifre etmeli ve gereken yanıtı verebilmeliydi.
Panelde Rum siyasi partilerden milletvekillerinin yanında PYD'li terörist Salih Müslüm de katılımcılardandı. Terörist Müslüm panelde "Kürtlerin ve Rumların yaşadığı sorunlar aynıdır" deyip Türkiye'ye karşı ortak mücadele çağrısında bulunmuş.
Rum milletvekilleri ise PKK'yı terör örgütü olarak görmediklerini, özgürlük mücadelesini desteklediklerini ifade etmişler.
Teröristbaşı Öcalan'ı koruyan kollayan siyasi-askeri destek aktaran pasaport veren Yunan-Rum ikilisi şimdi de Suriye kuzeyindeki PKK/YPG terör yapılanmasına destek vermeye devam ediyor.
Size karşı ortak mücadele cephesi kuran bu iki (Rum-PKK) işgalci-terörist yapı ortadayken Türk tarafı halen Kıbrıs'ta sözde birlikte yaşamı öngören federasyon müzakerelerini tamamen gündemden çıkarıp iki devletli çözümü, bağımsız bir Kıbrıs Türk Devletini hedefine alamıyor.
Bunu yapamadığı gibi gazetemiz Yeniçağ'ın Ankara temsilcisi Ahmet Takan'ın son iki yazısında gündeme getirdiği Ege ve Kıbrıs'ta Yunan işgalini savunan, Türkiye'yi işgalci gösteren sözde bir Yunan diplomatı konuşmacı olarak Türk Büyükelçiler Konferansına davet etmekte mahzur görülmüyor. Bu nasıl bir körlüktür anlamak mümkün değil.
Kıbrıs, Doğu Akdeniz ve Ege'de Yunan-Rum ikilisinin bu pervasız girişimlerini şimdilerde sözde enerji güvenliği ve bölgesel istikrar bahanesiyle askeri kanatları altına da alanın ABD olduğunu bir kez daha yazalım.
ABD kanatları altına aldığı bu yapılarla anavatan ve yavru vatanı hedef almış durumda.
İşte o ABD'nin kanatları altına aldığı diğer işgalci-terörist yapı PKK/YPG için Suriye kuzeyinde tesis etmeye çalıştığı güvenli bölge konusuna geçelim.
ABD ile varılan mutabakatın en somut sonucu Şanlıurfa'da kurulacak müşterek harekat merkezi.
Görüntüde sanki her şey iyi ama gelin görün ki harekat merkezinin neye hizmet edeceği tartışmalı.
Türk tarafı tesis edilecek harekat merkeziyle Fırat doğusunda kurulacak 32 km derinliğinde bir alanının güvenli bölge olacağını, buradaki PKK/YPG'nin bölge dışına çıkarılacağını, silahlarına el konulacağını, bölgenin kontrolünün Türkiye'de olacağını iddia ediyor. Talepleri de bu yönde.
ABD tarafından bu konuda en net açıklama Şanlıurfa'ya gelen USEUCOM komutan yardımcısı Korgeneralin ziyaretine ilişkin olarak USEUCOM'dan yapılan açıklama.
Ara bilgi verelim. CENTCOM ve USEUCOM operasyonel komutanlıklardır ve görevleri açısından doğrudan ABD Başkanına bağlıdır.
Açıklamanın tercümesi aynen şöyle:
"Devam eden müzakereler, geçtiğimiz hafta Ankara'da düzenlenen ve Türkiye'nin güvenlik endişeleri, IŞİD'in yeniden birleşmesini önlemek için Suriye'nin kuzeydoğusunda güvenliği sağlama ve Koalisyon ve ortaklarımızın IŞİD'in tamamen bozguna uğratma başarısına odaklanmasını sağlama konularına değinen askeri görüşmelerin hemen ardından gerçekleştirildi. Müşterek harekat merkezi bu çaba için planlama ve bilgi vermeyi sürdürecektir."
Ne diyor ABD? Kurulacak harekat merkezi Türkiye'nin sınır güvenliği ve Suriye kuzey doğusunda IŞİD'le mücadele hedeflidir. O kadar.
Harekat merkezinin amacına ilişkin olarak Türkiye ile ABD'den gelen açıklamalarda bir örtüşme görüyor musunuz? Hayır.
ABD açıklamasında PKK-YPG-SDG'den hiç tek kelime bahsedilmemesi, uzaktan yakından ima bile edilmemesi dikkat çekici.
Böyle olunca da güvenli bölgenin kim için bir güvenli bölge olacağı deşifre edilmiş oluyor.
Bu durum, ortak hedefler ve tehditler konusunda mutabakat olmadan müşterek harekat merkezi kurmakla ABD'nin Türkiye'yi bir kez daha kandırdığının ve Fırat doğusunda kendi hedefleri doğrultusunda Türkiye'yi alet ettiğinin açık ilanıdır.
ABD Avrupa Komutanlığının açıklaması da bunun resmen duyurusudur.
Tabi burada sadece ABD'yi suçlamakla, kandırıldık denilerek bu vahim gelişmeden kurtulunamaz.
Bunca uyarılara rağmen iktidarın bir ABD-PKK planı olan güvenli bölge uygulamasını hayata geçirmek için ABD ile mutabık kalmayı başarı olarak sunması ve körü körüne ısrar etmesi anlaşılmaz.
Devletin de bu oyunu görememesi skandaldır.
Güvenli bölge uygulaması bu haliyle, BM'nin yanında Uluslararası Kriz Grubu gibi STK'ların raporlarında resmen özerk yerel yönetim olarak tanımladıkları, ABD ve AB'nin siyasi ve askeri olarak tanıdığı PYD/YPG özerk devletçiğinin yeni Suriye anayasasında resmileştirmesinin önünü açacaktır. Bu da büyük Kürdistan projesinin ikinci parçasının kurulmasıdır.
Yol yakınken, henüz harekat merkezi açılmamışken PKK'ya hizmet edecek bu mutabakattan dönülmeli, Suriye'de ABD değil Şam yönetimiyle işbirliği yapılmalıdır.