ABD destekli Kürt sorunu yeniden sahnede
Çıkarlarımızın çatıştığı, temel kavramlar ve tanımlar üzerinde anlaşamadığımız, tehdit algılamamızın örtüşmediği, bölgemize yönelik dizayn planlarında görüş birliğimizin olmadığı ABD ile kapsamı hedefi sınırları konusunda anlaşmadığımız ABD ile güvenli bölge kurmak üzere bir müşterek harekat merkezi kurmak konusunda mutabık kaldık!
Bu traji-komik durum Türkiye için de oldukça tehlikeli gelişmelerin önünü açıyor.
Ve harekat merkezi tam kapasiteyle faaliyete geçmiş. 6 Amerikan askerinin geldiği medyaya paylaşılmıştı ama sonrasında gelen giden Amerikan askerleri veya sistemlerinden hiç haber verilmedi. Eğer gelen giden yoksa bu 6 askerle mi tam kapasiteye geçildi anlamak mümkün değil.
Bu kapsamda ortak helikopter devriyesine her iki taraftan birer subayın katıldığı açıklandığına göre harekat merkezinin kapasitesi de ortaya çıkıyor! Helikopterden paylaşılan fotoda yüzü kapatılmış Amerikalı olduğu sanılan askerin üstündeki kamuflajın SDG (PYD/YPG)'nin kamuflajıyla çok benzer olması manidar. Şimdi hemen diyecekler ki bu Amerikan deniz piyadesinin kamuflajı. Velev ki öyle ABD başka bir kuvvetten asker mi bulmadı da onu gönderdi o göreve?
Algı yönetimden bir numara olan ABD'nin bu benzerlikle bile mesaj verdiğini söylersek abartı etmiş olmayız. Ben gördüğüm mesaj şu: ABD ile SDG iç içedir. Amerikan askeriyle SDG kamuflajı tek bedende birleşmişti! İçi ABD dışı SDG yani PKK/YPG. SDG burada olmasa bile simgesi buradadır. PYD/YPG de bu mutabakatın bir tarafıdır.
Tabi bu mesajı düşünmemizin birçok somut gerekçesi var.
Türkiye'nin güvenli bölgeden ne anladığını üst düzeyde herkes anlattı. Ama ABD'lilerin nihai hedefi yüzde yüz farklı.
Mesajları ortak. O da şu: Mutabakatla Türk Müdahalesi Engellendi. Uygulanan Güvenli Bölge Değil Sınır Güvenlik Planıdır. Sınır hattında tampon bölge kuruluyor. Suriye kuzey-doğusunda IŞİD'le mücadeleye odaklanacağız. PKK/YPG ortak/dost.
Bu mesajları en açık şekilde önceki gün IŞİD koalisyondaki generallerden Nicholas Pont, SDG'nin Haseke'de düzenlediği "Terörün Bitirilmesinden İstikrarın Sağlanmasına" yıllık toplantısında verdi.
Türkiye'nin Kuzey-Doğu Suriye'ye yönelik herhangi bir müdahalesinin olmayacağını ifade eden General Pont, "Koalisyon sınır güvenliği konusunda Türkiye ile anlaşma yaptı. Bugünden itibaren Suriye Demokratik Güçleri üzerinde Türkiye'nin hiçbir tehdidi olmayacaktır" dedi.
Aynı toplantıda SDG'nin başındaki terörist elebaşı ilan ettikleri özerk yönetimin statüsünün tanınması ve Kürtlerin meşru haklarının tanınması temelinde bir siyasi çözüm için çağrıda bulundu. Aynı elebaşı daha önce de SDG'nin güvenli bölge mutabakatının ortağı olduğunu söylemişti.
Bir diğer YPG'li ise güvenli bölge mutabakatına ilişkin olarak "Kurulan askeri meclisler, bugünden itibaren YPG'nin yerine sınır hattına konuşlanacak. Tel Abyad ve Resulayn arasında 5 kilometre derinlikteki alanda kentlerin askeri meclisleri devreye girecek. Türkiye'nin askeri operasyon gerçekleştirmemesi için bütün sınırlarımızın sınır güvenliği kapsamına alınması için çabalıyoruz" diye konuştu.
Bütün bunlar ABD'li diplomat ve generallerin yanında söyleniyor.
Bu durum sınır hattında bir güvenli bölge değil TSK ile YPG arasına tampon bölge kurulduğuna işaret ediyor. Türk yetkililerden hem ABD hem de YPG'lilerin açıklamasına karşı bir yalanlama veya yanıt gelecek mi bilmiyoruz ama sahada olan biten ABD-PKK planından başka bir şey değil.
Biz bu gidişatı, işin buraya geleceğini ve bunun sonunun Türkiye ve Suriye kuzeyini kapsayan genişletilmiş bir müzakere süreci olacağını son bir yıllık yazılarımızda neredeyse günbegün anlattık.
Ve işin bu safha geldiğini SETA Koordinatörü Burhanettin DURAN 21 Ağustos'ta NTV'deki Yakın Plan Programında anlatıyor. DURAN anlattığı için değil, bir düşünce kuruluşundan ziyade iktidarın propaganda şirketine dönüşen SETA'nın başındaki kişi anlattığı için manidar mesajlar.
Bakın ne diyor: Türkiye'de bu güvenli bölgeyle beraber acaba YPG'nin kaderi ne olacak? Bu iş nereye gider? Tabi ki Türkiye PKK ile mücadeleden vazgeçmez, YPG'yi meşrulaştırmak istemez. Ama aynı zamanda güvenli bölgeyi de Amerika ile birlikte kurduğunuzda, "acaba buradan YPG istifade edecek mi"ye koşut olarak bir Kürt sorunu tartışması başlatılacaktı. Ya da başlatılıyordu. Bunun ucu görünmüştü. Dolayısıyla bu kayyum kararıyla aslında bu tartışmanın başka bir hal aldığını, ya da daha komplike bir tartışmaya dönüşebileceğini bekleyebiliyoruz. Ben şahsen hala bir Kürt sorunu tartışmasının yakın vadede Türkiye'de başlatılacağını düşünüyorum. İster Amerika'nın da desteğiyle, Amerikan kamuoyunun desteğiyle ya da karar alıcılarının, ya da güvenli bölgenin gidişatının getireceği yeni gelişmelerin ışığında, ya da Türkiye'nin içinde bir Kürt seçmen üzerindeki rekabet sebebiyle, böyle bir tartışma başlatma söz konusu olabilirdi. Şimdi bu kayyum kararı ve güvenli bölge iç içe geçti bunların hepsi.
Ve şimdi ABD yeni bir versiyonu ile yeniden Kürt sorununu Türkiye'de gündemin tepesine taşıyor. İktidar da bilerek veya bilmeyerek bunun önünü açacak hamleler yapıyor. Türkiye'de en son Kürt sorunu diye yapılan tartışma PKK ile müzakereyle bitmişti.