Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ
Özcan YENİÇERİ

AB'ciler ne haber!

Milli Takım’ın müsabakası sırasında “Allah sizinle beraberdir” diyen Arap spikerin sözlerinden alınacak dersler vardır. Türk Milli Futbol Takımı’nın zaferlerinin Berlin’den Sydney’e; Üsküp’ten Tebriz’e; Bakü’den Türkistan’a kadar uzanan bir coğrafyada sevinç gösterilerine neden olması, başarılan işe bir spor müsabakasının ötesinde çok daha farklı bir anlam yüklemektedir.
Türk Milli Futbol Takımı, Avrupa takımlarını sahalarında yenerken bir anlamda yalnızca rakiplerini değil aynı zamanda uzun süredir Doğu toplumlarında kronikleşmiş olan aşağılık duygusunu da yenmiş olmaktadır. Dünyanın ezilen kesimlerinde bu müsabakalara yüklenen anlamın derinliği böyle bir değerlendirme yapmayı da gerektiriyor. İşin özü Türk Milli Takımı’nın zaferlerinin görünmeyen anlamı, görünür futbol müsabakası anlamının da ötesindedir.

AB’cilerin yaman çelişkisi!
Olgu Türkiye’de “her ne pahasına olursa olsun AB” diyenler cenahındaki kafa karışıklığını göstermesi bakımından da ibret vericidir. Avrupa’da kent kent Türk Milli Takımı’nı desteklemek için koşuşturan AB yandaşı Türk fanatiklerin çok da ne yaptıklarının farkında değiller. Türk Milli Takımı’nın zaferi onlardaki milli damarın farkında olmadan açığa çıkmasını tetiklemiştir.
Aslında AB’ye üyelik için çırpınan bir ülkenin, futbol da dahi olsa Avrupalı efendileri dize getirmesi AB’cilerin tezleriyle taban tabana çelişir bir durumdur. Bu durum Avrupa takımları karşısında sağlanan zaferlerin diğer sahalarda da mümkün olduğu düşüncesini tetikler. Kendine ve kendinde olana güveni artırır. Bu durum milli duyguları geliştirir.
Türkiye’deki çelişki şuradadır: Kıbrıs gibi bir milli davada bile fikir birliği etmemiş olanların futbol söz konusu olunca kenetlenmeleridir. Her alanda evrenselcilik yapanların spor söz konusu olunca millicilik yapmalarıdır!
Şimdi bir düşünün birileri düne kadar şehit cenazelerinde ve kurtuluş günlerinde Türk Bayrağı taşımayı eleştiriyorlardı. Acaba ne oldu da birdenbire onbinlerce bayrağı -Ergenekoncuların yaptığı gibi- statlarda taşımayı “yer beyaz, gök kırmızı” olarak yüceltmekteler, en azından eleştiri konusu yapmamaktalar. Bu malum cenah klasik olarak “İyi oynayan kazansın”, “Kaliteli futbol alkışlansın” gibi söylemler yerine Türk Milli Futbol Takımı’nı -iyi ya da kötü oyun oynamasına bakılmaksızın- kazanmasını istemeleri ciddi bir çelişki değil midir?
Buna benzer yüzlerce çelişkiden söz etmek mümkün. Çok açıktır ki, spor karşılaşmaları toplumların bilinçaltlarını ortaya çıkaran önemli olgulardır. Her ülke kendi bayrağını, kendi takımını ve kendi futbolcularının nasıl oynarsa oynasın galip gelmesini istemektedir. İyi oynayan rakip ülke takımını futbol adına, evrensellik adına alkışlayan -marjinaller hariç- kimseye rastlanmamaktadır.

Demek ki isteyince oluyormuş!
Daha düne kadar bu AB’ciler Türkiye’nin siyasi çıkarlarını savunanları “hamaset” yapmakla suçlarken, spor söz konusu olunca hamaset sözünü bir kenara bırakmışlardır. Spor karşılaşmaları bu AB’ci cenahın bile “Üçüncü Viyana Kuşatması” ndan söz etmesine neden olmaktadır. Gerçekte bu keyif verici bir çelişkidir. Aslında olması gereken, eşyanın doğası da bunu gerektirmekteydi. Bu yalnız Türkiye’ye özgü bir durum da değildir. Hırvat futbolcuların Türkiye karşısındaki yenilgi sonrası ağlamaları, İtalyan hakemin Türk futbolcularına basit hareketler sonucu bolca sarı kart gösterirken Hırvat futbolcuları şefkatli bir baba edasıyla maç sonrası teselli etmesi ciddi mesajlar içermektedir.
AB’ciliğini her türden kariyerinin önünde tutan bir ana haber bülteni sunucusunun “Hadi çocuklar neden kupayı almayasınız. Kendinize güvenin, başaracaksınız!” demesi de kaderin bir cilvesi olsa gerek. Aynı şahsın futbolla kabaran milliyetçi duygularının müsabakalarla birlikte sona ereceğini umut ettiğini sözlerine ilave etmesi de ibretlik başka bir çelişkidir.
AB’ciler ne haber! Demek ki çalışınca, iyi hazırlanınca ve inanılınca oluyormuş! Demek ki AB’siz de, hatta AB’ye karşı da zafer oluyormuş! Futbolda olan ekonomide niçin olmasın?

Yazarın Diğer Yazıları