AB Kur'an elifbasını yerlere atarken...
İki soru sorulmuş.
Beyefendinin biri, “Ne olmuş papaz ve hahamlar imam hatiplerde derslere girip dinlerini anlatacaklarsa, yoksa siz dinimiz İslam’a güvenmiyor musunuz?” diyor ve ekliyor:
“- Avrupa’da din özgürlüğü yok mu? Müslümanlar dinlerini istedikleri gibi yaşamıyorlar mı?”
Sapla samanı karıştırma diye dense dense işte buna denir. Ben şimdi bu kişiye sen evine birisinin gelip esrar ve eroin reklamı yapmasını ister misin desem, “Ne münasebet” diyecektir. Şimdi bizim o kişiye, “Yoksa sen çoluk çocuğuna güvenmiyor musun?” mu dememiz lâzım! Papaz ve hahamların imam hatip liseleri yahut başka Türk okullarında derse girip kendi dinlerinin propagandalarını yapmalarıyla Avrupa, yahut dünyanın başka bir yerinde Müslümanların dinlerini (artık ne kadar rahatsa!) rahatça yaşamaları aynı şey değildir. Türkiye’de yapılanın karşılığı bir Hıristiyan ülkesinde Müslüman din görevlilerinin lise ve ortaokul seviyesindeki öğretim kurumlarına girip, “Allah katında tek din İslâm’dır. Kur’an tahrif edilmemiş tek kutsal metindir, Hz. Muhammed(s.a.v) Allah’ın son peygamberi, Allah’ın razı olduğu tek din de İslâm’dır” deyip bu söylediklerinin altını doldurmalarına izin verilmesidir. Şimdi söyleyin bakalım, Avrupa yahut Amerika’da böyle bir şey mümkün müdür? Değildir. Peki orada mümkün olmayan burada nasıl mümkün oluyor, asıl sorulması gereken soru bu değil midir?
Avrupa Birliği üyeleri Türkler ve Müslümanlara karşı anlaşmalardan doğan haklarını bile esirgerken Türkiye’yi yönetenlerin ortada fol yok yumurta yokken ders kitaplarına İncil ve Tevrat propagandası doldurmaları ve liselere haham ve papazları öğretmen olarak sokmaları hangi akla hizmettir, doğrusu biz işin içinden çıkamadık. İşte Avrupa Birliği üyesi Yunanistan. Yeni öğretim yılının başında dershane yetersizliğini bahane ederek 18 Türk öğrencinin kayıtlarını siliverdi. Oysa okulun ve dershanelerin kapasite diye bir sorunu yoktu. Diyelim ki vardı. Ama Avrupa Birliği üyesi Yunanistan sınıfa üç-dört sıra koymak yerine Türk öğrencileri okuldan atmayı daha “insancıl” buldu.
AB üyesi Yunan’ın Türk’e zulmü o kadar ileri boyutlarda ki, okul ve sınıf bulabilen öğrenciler bile okula gitmek istemez hale geldiler. Yunan neler mi yapıyor? Mesela geçen yıl Dedeağaç ili köylerinden Büyük Derbent’te geçen yıl göreve başlayan Yunan öğretmen Hara Nikopolu Türk öğrencilere çıkarttığı bin bir zorluğun yanı sıra tutuyor Kur’an elifbasını yere fırlatıyor. Biz tahrif edilmiş de olsa İncil ve Tevrat’a saygı gösteriyoruz, ama elin Yunan’ının Kur’an’a yaptığına bakınız. Böyle bir dünyada Türkiye’nin haham ve papazları bir tek Hıristiyan öğrenci dahi bulunmayan imam hatip liselerine öğretmen olarak sokması bize Osmanlı’nın çöküş dönemlerinden başka hiçbir şeyi hatırlatmıyor...
Hakikat bu olmasına rağmen hâlâ particilik adına böyle bir uygulamayı savunanlara partiniz dininiz haline gelmiş demekten başka bir cevabımız olamaz..
Rabbim akıbetimizi hayreylesin...
Bir başka okuyucumuz ise Başbakan’ın bazı gazeteleri evinize sokmayın kampanyası hakkında ne düşündüğünü merak ediyoruz diye sormakta.
Bir defa biz birilerinin bize şu kitabı, şu gazeteyi okuma yahut şu televizyonu seyretme demesini içimize sindiremeyiz. Hatırlarsanız benzer bir yasak da gazetemiz Yeniçağ için Devlet bey tarafından konulmuştu.
AKP’liler bu yasağı içlerine sindirebiliyorlarsa diyecek bir şeyimiz yok.
Ama işin bir hukuk, bir de ahlâk boyutu var.
Gazete her ürün gibi bir üründür.
Bir başbakanın falan gazeteleri almayın çağrısı yaparak iktidar yanlısı gazeteleri, “Tarafsız basın” diye övmesi, şu marka beyaz eşyaları almayın da şu marka beyaz eşyaları alın demesinden farksızdır.
Bir başbakan böyle taraf olabilir mi!
Bu halkı iktidar eliyle cephelere ayırmak demek değil midir?
Elbette öyledir ve Yüce Divanlık bir suçtur.