98 yılda cumhuriyet nerede?..
Atatürk''ün, "Efendiler, yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz" sözlerinin perde gerisinde, cehalet ve bağnazlığın çarpıklığında, geri kalmış Osmanlı İmparatorluğu''nu esaretten kurtarmak için girişilen muhteşem bir mücadelenin soylu duruşu vardı...
Çanakkale''den Kurtuluş Savaşı''na kadar cepheden cepheye koşarak, bir grup arkadaşıyla Anadolu''da Kuva-yi Milliye''yi örgütleyen ve cumhuriyetin taşlarını döşeyen Gazi, yoktan var ettiği bir devleti, Aydınlanma Devrimi''nin ışığında Türk Ulusu''na emanet etmişti...
Nüfusu on milyon bile olmayan bir coğrafyada; büyük bölümü cahil bırakılmış dağınık bir topluluktan uygar bir "ulus" yaratmayı planlayan Gazi Mustafa Kemal, 29 Ekim 1923''te cumhuriyeti ilan ettiğinde, tüm dünyada emsali görülmemiş bir zaferin bayrağını da göklerde dalgalandırmıştı...
Çünkü cumhuriyetin kurulmasının ardında, dünyaya nam salan bir Kurtuluş Savaşı mücadelesinde şehit olmuş on binlerce vatan evladının katkısı vardı...
Donanımsız, altyapısız, araç-gereçsiz, hatta silahsız bir orduyu Kuvayi Milliye''nin desteğinde örgütleyerek; Anadolu''nun dört bir yanını işgal etmeye çalışan emperyalizmin uşaklarını darmadağın eden Gazi, Kurtuluş Savaşı öncesinde de- sonrasında da cumhuriyete direnen, hatta rejimin rövanşını almaya çalışan bağnaz din sömürücüleriyle, işbirlikçi çetelerle ve ipi dışarıda hainlerle uğraşmaya devam etti...
Gazi''nin ebediyete intikalinin ardından da cumhuriyetin hangi badireleri atlatarak, yüzbinlerce askerin şehit olduğunu unutarak, kentlerin yakılarak- yağmalanarak yok edildiğini gözardı ederek ve bir milletin, emperyalizmin kanlı ipi ile boğulmak istediğini inkar ederek cumhuriyetin rövanşını almaya çalışanlar, bağnazlığı siyasetin arka bahçesine çevirerek, ihanet tuzaklarından hiçbir zaman vazgeçmediler...
AKP, REJİM, RÖVANŞ!..
Atatürk''ün Gençliğe Hitabe''de dikkat çektiği öngörüler ve kaygılar, Gazi''nin bu dünyadan göç etmesinin ardından tehdide dönüştürülürken; Türkiye özellikle 1950''lerden itibaren de gericiliği ve cehaleti siyasetin örgütlenmesine alet eden cumhuriyet karşıtlarının ağır tahribatlarına uğradı...
İşte o pervasızlar ihanetlerini her geçen gün daha da ileri götürerek, her fırsatta cumhuriyetin kalesinde yeni burçları işgal ettiler, devrimlerin altına oydular, Aydınlanma ışığını boğmak için her yolu denediler ve Türkiye 1980''e geldiğinde terörü dincilikle enterne etme projesi ile birlikte, giderek daha çok karanlığa sürüklendi...
Tarikat-cemaat- medrese üzerinden yürütülen din sömürüsünün toplumu birbirine düşüreceğine ısrarla dikkat çeken Atatürk''ün, "Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır" sözüne alçakça ihanet edercesine yürütülen sinsi kuşatma stratejileri, 2000''li yıllara gelindiğinde, daha tehlikeli bir plana dönüştürülerek, cumhuriyetin her kurumu siyaset-cemaat işbirliğiyle iyice kuşatıldı...
Bugün Cumhuriyetin kuruluşunun 98. yıl dönümü..
Ancak 98. yılda geriye bakıldığında; Atatürk''ün gençliğe miras bıraktığı cumhuriyetin bürokrasisinden kamu kurumlarına, yasalarından Aydınlanma Devrimi''ne, eğitiminden dış politikasına kadar her alandaki yıkım stratejisi ülkenin kuruluş gerekçelerini darmadağın etmeye devam ediyor...
Üstelik Çanakkale''de de, Kurtuluş Savaşı''nda da işgalci güçlerle işbirliği yapan emperyalizmin maşası tarikat-cemaatlerin günümüzdeki uzantılarının bürokraside örgütlenerek devlete "darbe" yapması unutulmuşçasına, AKP iktidarında bu kez başka tarikat ve cemaatler cumhuriyetle çatışırcasına devleti ele geçirme operasyonundan vazgeçmiyorlar..
İşte bir ulusu yıkmak için ilk hedef olarak belirlenen "eğitim" düzenine yönelik saldırılar son 20 yılda öyle pervasız hale getirildi ki; bugün Türkiye laik eğitimden hızla uzaklaşırken, karanlık giderek büyüyor...
UMUT AYAKTA, SEÇENEK NEREDE?..
AKP''nin 20 yıldır arkasına tarikatları alarak ve "ne istediler de vermedik" şeklindeki bir itirafla cemaati büyüterek; sonraları da "açılım- çözüm" adı altında, PKK''ya taviz vererek cumhuriyeti her açıdan erozyona uğratması, "98 yıl sonra cumhuriyetten ne kaldı" sorusunu bir kez daha öne çıkartıyor...
Gazi; 98 yıl önce emperyalizmi yenerek uygar bir ulus yaratma stratejisinin ürünü olan cumhuriyeti Türk Ulusu''na emanet etmişken, işte o dönemdeki emperyal kuşatmanın bir benzeri de Türkiye''de son yıllarda siyaset ve bağnazlık işbirliğinin sonucu olarak devleti tüketmeye devam ediyor...
Altıok''un bizzat işbirlikçi siyaset tarafından tahrip edildiği, laik eğitimin darbelendiği, Türk Silahlı Kuvvetleri''nin erozyona uğratıldığı, dış politikada hayal kırıklıklarının bitmediği ve ekonominin allak bullak olduğu bir sürecin asıl gerekçesi bellidir;
Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte Türkiye''nin kalkınma hamlesinin kilometre taşları olan milli kaynakların "özelleştirme" talanı ile yok edilmesi ve Türkiye''nin tarımdan sanayiye kadar neredeyse her alanda yabancıya mahkumu olacak hale getirilmesi...
Evet; "98 yıl sona cumhuriyetten ne kaldı" sorusunun cevabını ararken, "cumhuriyetin sadece adı kaldı" demek neredeyse karşımızda tek kahredici yanıt olarak duruyor...
Çünkü yazının başından itibaren kronoloji ve saptamalar iç karartıcı gibi görünse de, toplumun bir bölümünün farkında olduğu tehlikeyi tersine çevirebilecek güç ise Türk siyasetinin muhalif kesimlerince bir türlü örgütlenemedi...
İşte bu "seçenek" arayışında, cumhuriyetin kuruluşunun 100. yılına iki yıl varken, rejimin peşindeki karanlığın çabaları durmuyor...
Önümüzdeki iki yıl içerisinde, Atatürk''ün mirası olan cumhuriyeti fabrika ayarlarına döndürecek bir siyaset örgütlenmesi ortaya çıkmazsa, Türkiye işte o zaman asıl büyük karanlığa sürüklenecek... Tüm bu umutsuz tabloya rağmen; Atatürk''ün gösterdiği hedefin ve cumhuriyet ışığının, bağnaz siyaseti de, işbirlikçi siyaseti de kendine getirebilecek umudu ve cesareti taşıdığına inanarak, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı''nın 98. yıl dönümünü kutluyor, Atatürk ve silah arkadaşlarını saygıyla anıyorum...