95 yıl sonra direnen cumhuriyet!..
29 Ekim her yaklaştığında Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'ni bir kez daha okurum...
Çünkü o hitabe yalnızca cumhuriyetin hangi badirelerden geçtiğini değil, aynı zamanda hangi tehlikelere sürüklenebileceğine de dikkat çeken yaşamsal satırlarla doludur...
Siz de ülkenin nereden nereye geldiğini ve 95 yıl sonra ne yazık ki eski vahim noktaya nasıl sürüklendiğini görmek istiyorsanız, Hitabe'yi bir kez daha, sindire sindire okuyunuz;
Atatürk'ün; tehditleri, tehlikeyi, yıkımı, yozlaşmayı, iş birlikçiliği ve ihaneti de anlattığı Gençliğe Hitabe 20 Ekim 1927 tarihli...
Büyük Önder'in 91 yıl önce öncesine ait çok önemli saptamaları, Kurtuluş Savaşı'nda, yani Osmanlı'nın işgal edilmiş topraklarındaki "ahval ve şeraiti" anlatıyordu...
Tarihin her açıdan tekerrürden ibaret olduğunu da kanıtlayan çok yaşamsal satırlardır Hitabe'deki vurgular...
İşte bu nedenle cumhuriyetin adeta yeni bir "kurtuluş" mücadelesine gereksinimi olduğu şu günlerde, Gençliğe Hitabe'nin özellikle son satırları, karşımıza ne yazık ki günümüz Türkiye'sini de çıkartıyor...
***
Karanlığın paslı kıskacı!..
Gafiller uyansın diye, cumhuriyetin kuruluşunu Hitabe'deki vurgular üzerinden bir kez daha irdelemek gerekiyor;
Söyler misiniz; dışa bağımlılıkla ekonominin, "üs" adı altında stratejik kurumların ve toprakların, terör faaliyetleriyle güvenliğin ve "yoksullaştır-köleleştir" stratejisiyle de siyasetin çökertildiği bir "vatanın bütün kaleleri cebren ve hile ile kuşatılmış" değil mi?..
Özelleştirme yağması, hırsızlık-rüşvet ve dinci-biatçı sermaye yaratma uğruna ülkenin "bütün tersanelerine girilmiş" olması, günümüzde de Anadolu'nun işgali açısından yanlış bir saptama mı?..
Ve yine söyler misiniz, "açılım" uğruna hareket kabiliyeti çökertilen, yanlış diplomasi uğruna Suriye sınırında aciz duruma düşürülen ve "Ergenekon-Balyoz" gibi kumpaslarla da askerlerin esir alınmasının, "orduların dağıtılmış" olmasının, 95 yıl öncesindeki esaret ve kuşatmadan çok mu farkı var?..
Peki; gericilik-bölücülük kıskacında, eğitiminden ekonomisine kadar, "memleketin her köşesi bilfiil işgal altında" demek, bugünkü karanlık çemberi ve paslı kıskacı da yeterince anlatmıyor mu?..
Hitabe'deki keskin ve uyarıcı saptamalar, tıpkı cumhuriyet öncesinde olduğu gibi günümüz Türkiyesi'nde de toplumun canını acımaya devam ettiğini gösterirken, ortam 95 yıl öncesinden bile "daha elim ve daha vahim" değil mi aslında?..
***
Gaflet, ihanet, iş birlikçilik!..
Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'ndeki çok önemli saptamalar, yoksul, eğitimsiz, geri bırakılmış üstelik de Osmanlı'nın yanlış siyaseti ve kimilerinin de ihanetleri nedeniyle 95 yıl öncesindeki erozyonu, yozlaşmayı ve ne yazık ki dayatılan teslimiyeti de anlatıyordu...
"Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hiyanet içinde bulunabilirler" şeklindeki çok çarpıcı saptamaları bugünkü Türkiye'ye uyarladığımızda karşımıza çıkan tablo bellidir;
Günümüzde ülkeyi yönetenlere, icraatlarına ve onlara muhalefet bile edemeyen zavallıların gafletine baktığınızda, cumhuriyetin aslında "kuşatma" açısından Osmanlı'daki konumundan çok da farklı olmadığını görüyoruz!..
"Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler" diye devam eden saptamalara bakıldığında da, karşımızda yine iş birlikçi ve çıkarcı siyasetçilerin olması kesinlikle rastlantı değil...
Peki ya ulus?.. "Millet, fakrü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir" diyen Atatürk, bugünlerde, "yoksullaştır-köleleştir" zihniyetiyle, hilafetçi siyasetin peşinden sürüklenen kitlelerin içinde bulunduğu derin gafleti de anlatmıyor mu?..
Hangi cumhuriyet ayakta?..
Gelelim sonuca... Biliyoruz; özellikle son dönemlerde, ulusal bayramların kutlanması ve Atatürk büstlerine çelenk konulması bile yasaklanmışken, tarikat-cemaat militanlarıyla molla-medrese düzenine sürüklenen eğitim de bağnazlarca kuşatıldı...
Bir gecede 5 bin okul imam hatibe dönüştürülürken ve türban ilkokullara kadar girerken cumhuriyete sahip çıkması gereken muhalefet de ne yazık ki iş birlikçi konumuna sürüklendi...
Evet; Cumhuriyet bugün 95 yaşında... Laik rejimin geleceğinin ciddi riskler taşıdığı şu dönemde, en önemli soru da bellidir; "Peki, hangi cumhuriyet 95 yaşında?.."
Kurucusu alçakça saldırılara uğrayan soylu cumhuriyet mi?..
Temelinde yüz binlerce şehidin kanı olan muzaffer cumhuriyet mi?..
Bayramları bile yasaklanan coşkulu cumhuriyet mi?..
"Kinci" zavallıların "ikinci"sini kurmak için kendilerini paraladıkları hedefteki cumhuriyet mi?..
Hilafet özlemcilerinin, bağnazlığın cenderesinde rövanş almaya çalıştıkları kuşatılmış cumhuriyet mi?..
Dört bir koldan çembere alınan aydınlanma cumhuriyeti mi?..
Truva kısraklarının içten yıkmak için, bölücülük-gericilik kıskacında parçalamaya çalıştıkları cumhuriyet mi?..
İş birlikçi, dönek liboşların her fırsatta haince taarruz etmeye çalıştıkları büyük cumhuriyet mi?..
Rejimin kurulduğu Meclis'te, ihanetlere uğrayan "demokratik cumhuriyet" mi?..
Tarikat-cemaat, türban-mürit kıskacında yok edilmek istenen laik cumhuriyet mi?..
Ya da yurttaşlarının, korku imparatorluğunun yasalarıyla karanlığa sürüklendiği, "sosyal-hukuk devleti" denilen cumhuriyet mi?..
Hayır!.. Mustafa Kemal Atatürk'ün; kuşatılmış topraklar yoksulluk, gericilik ve cehalet batağındayken, sönmeyen bir aydınlanma meşalesi gibi ulusa armağan ettiği "Türkiye Cumhuriyeti" 95 yaşında...
Ezeli alçaklığa ve bitmeyen ihanetlere rağmen umudunuzu kaybetmeyin... Hiç kuşkusuz, "ilelebet payidar kalacak cumhuriyet..." Nice 95 yıllara...