7 ayın değil 7 yılın hesabı

“Hükümet yasa değiştirerek Sulh Ceza Mahkemelerine özel bir düzen verdi. Sayın ki, kapalı devre işleyen kendisine bağlı bir mahkeme düzeni kurdu. Sebebi açık: Yedi aydır Başbakanın sürekli tekrarladığı; ama bir türlü küçük bir delil bile bulamadığı “darbe”, “paralel devlet” gibi suçlamalara algı düzeyinde inandırıcılık kazandırmak ve cadı avını sürdürmek için...” diyorlar; ki doğru.
“Torba yasa ile”, TCK’nın 277. maddesinde yapılan değişiklikle “soruşturmaya müdahale”nin suç olmaktan “çıkartılmasına” itiraz ediyorlar; ki haklılar.
Ve lakin “Son yedi ayı, seri cinayetler şeklinde hukukun evrensel prensiplerinin katliama uğramasıyla geçirdik” derken, hâlâ “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” cı, hâlâ bencil, hâlâ dünyanın merkezini kendi kuyruk acıları varsayan tutumlarıyla haksızlığın daniskasını kendileri yapıyorlar!

***

2004 yılında Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde tehdit önceliğinin değişmesi çalışmalarının başlatılması “cadı avı”nın temel atma töreniydi.
Aynı yıl “Özel Yetkili Mahkemeler”in kurulması ve “Özel Yetkili Savcılar”ın iş başı yapmasıyla “duvarlar” da örülmeye başlandı.
2006’da Terörle Mücadele Kanunu’nda yapılan ve iktidarın her muhalefet edeni, keyfince “terörist”likle suçlatabilmesi, yargılatabilmesi ve en ağır cezalara çarptırtabilmesinin yolunu açan değişiklik “taşıyıcı kolon” işlevine sahipti.
Nihayet 2007’de, polisin terörle mücadelede “izinsiz dinleme, fişleme, zor kullanma, herkesi arayabilme” gibi ucu açık-olağanüstü yetkilerle donatılmasıyla güçlü bir “payanda” sistemi de kurulmuş oldu; her nevi suç-delil itina ile üretilebilirdi!
Sahi gözaltına alınan polislere yöneltilen suçlamaların temeli neydi; “dinleme-fişleme” değil mi?
2009 yılında askerlerin adliye mahkemelerinde yargılanmasına başlanmasıyla bütün “şartlar olgunlaştırıldı.”

***

Hanefi Avcı “Herkes sıraya konulmuştu. Lazım olur diye Silivri Cezaevi’nin karşısına üç katlı bir adliye binası diktiler. Hükümet yetkilileri, MİT, Emniyet, iş dünyası, medya ve birçok kesim sırasıyla operasyondan geçirilecekti. Özel yetkili mahkeme mantığının amacı buydu” diye bağırırken, bakın Başbakan ne diyordu:
“Ortada karanlık iddialar, kirli bir senaryo var. Ancak bu vahameti umuda dönüştüren senaryonun tartışılması özgürce eleştirilmesi en önemlisi hukukun konusu olabilmesidir. Neden yedi yıl beklediniz diye soranlara diyorum ki Türkiye bu demokratik olgunluğa ancak bugün ulaşmıştır.”
Türkiye son 7 ayı değil son 7 hatta 10 yılı “evrensel hukuk prensiplerinin katliamı”yla geçirdi;
Keşke, gerekirse mezardakilere dahi oy kullandırmak suretiyle o katliamın taşeronluğunu üstlenmeseydiniz;
Keşke Avcı’nın “bumerang” uyarısına kulak verip “evrensel hukuk ilkelerinin çiğnenmesini”, “demokratik olgunlaşma” diye meşrulaştırmaya kalkışmasaydınız değil mi!
Son sözüm; Erdoğan, Köşk’e çıktığı gün cemaati kökünden kurutacağı inancıyla yanında saf tutanlara:
Unutmayın, cemaatin muzdarip olduğunuz bütün icraatlarını “demokratik olgunluk” diye baş tacı etmiş bir zihniyet var karşınızda!
Bülent Arınç ağzından kaçırdı işte, “yok etmek” değil “biat ettirip” yeniden “voltran”ı oluşturmak var kafalarında!


GÜNÜN SORUSU
Kendisi de eski bir savcı olan Gültekin Avcı, son operasyonlara dair “haklı” bir sürü hukuki/usul eleştirisi getirdikten sonra, “gece operasyonları düzenlemek insan hakları ihlalidir” diyerek noktalamış dün Bugün’de yayınlanan yazısını.
Ben bir gazeteci olarak “o polislere” yapılan her türlü hukuksuzluğun, hak ihlalinin hesabının sorulması konusunda üzerime düşeni yapmaya/yazmaya hazırım. Peki Avcı, “o polislerin” Ümraniye, Balyoz, Oda TV, Şike gibi davalardaki hak ihlallerinin, sebep oldukları haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizliğin hesabının sorulmasına aynı desteği verir mi?
Hodri meydan... Arınalım; hep istediğiniz bu değil miydi!

Yazarın Diğer Yazıları