32. Gün'ün beneklileri...

Mehmet Ali Birand, AKP Milletvekili Özlem Türköne’nin kocası Mümtaz’er Türköne’ye ”Türkiye’ye yeni bir düzen mi gerekiyor?“ diye çanak bir soru sorarsa...
Türköne o çanağı, ”Türkiye’ye yönelik bir tehdit sıralaması yapmak gerekiyorsa en başta gelen tehdidin şu anda Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki terör organizasyonundan kaynaklandığı anlaşılıyor.
Böyle bir ordu ile Türkiye’nin iç güvenliğini dış güvenliğini sağlamak mümkün değil o yüzden çok ciddi bir tasfiye gerekiyor“ laflarıyla
doldurursa...
Haliyle taşar çanak...
Etrafa sıçrattığı provokatif ifadeler de, tasfiyesi istenen ordunun eski bir mensubunun suratına suratına çarparsa...
Değmesin yağlı boya!
İş o noktaya geldikten sonra, ağzına fermuar mı çekseydi Emekli Tuğgeneral Ramiz İlker?
Haliyle soracaktı: Siz İkinci Mahmut musunuz?
Ha bir de karşısında pişkin pişkin ”Üçüncü Selim’im efendim!“ diyen şahsa ”Benimle polemiğe girme, kaybedersin!“ demiş.
Bir kızılca kıyamet ki sormayın gitsin: Basının tarihi adına utanç verici, görüntüler... Paşa gazeteciyi tehdit etti... Kara leke...
Öyleyse de, bunun sorumlusu insanı çileden çıkaran, ekran karşısında dahi tahammül sınırını zorlayan duruşuyla Türköne veya aylardır yürütülen
asimetrik savaşa isyan eden İlker midir gerçekten?
32. Gün stüdyosunun dili olsa da konuşsa. ”Rantçı, soyguncu, haysiyetsiz, terörist, dansöz, paçavra, kaçakçı, aşağılık, Yunan işbirlikçisi“ gibi bir çok veciz ifadeyi...
Ve elbette birbirine bağıran, parmak sallayan, masaya abanan konuk profilini hatırlayınca; 32. Gün lekelene lekelene, beyaz üstüne siyah benekli Dalmaçyalı motifini andırmıyor mu? Benek benek.
Demem o ki; Bakmayın siz o sağduyulu moderatör hallerine... ”Efendim lütfen“lere, ”Fikir tartışması yapıyoruz“lara, ”Sakin olalım, izleyiciye saygısızlık“lara kanmayın. Karşı karşıya getirilecek konuklardan, soruların seçimine kadar herşeyi ”reyting canavarı“nın ağzına layık biçimde planlayanlardır asıl sorumlular. Herşeyi daha iyi anlamanızı sağlayacak basit bir soru: Önceki gece yaşanan kavgaya kadar kaçınız farkındaydı 32. Gün’ün yayınlanıp yayınlanmadığının?

* * *

Ölü toprağını kaldıran eylem
Topluca gittiğimiz Türk-İş önünde binlerce Tekel işçisi toplanmıştı. Ziyaretçiler arasında Prof. Dr. Mümtaz Soysal ve Prof. Dr. Alpaslan Işıklı hocalarımız, Gökhan Günaydın, Banu Avar, Yıldırım Koç, Oğuz Oyan, Kaya Güvenç gibi çeşitli kesimlerden gerçek aydınlar vardı.
Ben şimdiye kadar böyle diri, böyle inanmış bir emekçi topluluğu görmedim. Direnişin 24. gününde hepsi de aslanlar gibiydi.
İşçilerin çoğuna aynı soruyu sordum:
“Geçen seçimde kime oy verdiniz?”
Neredeyse tamamı AKP’ye oy vermişti. Bundan 2.5 yıl önce AKP’ye oy verenler, bugün o partiye dümdüz gidiyordu.
Onlar Tayyip’in iddia ettiği gibi yan gelip yatanlar değil. Onlar Tayyip’in zırvaladığı gibi yetim hakkı yiyenler hiç değil.
Peki bu ülkede yetim hakkı yiyenler yok mu? Elbette var. Onlar, devletin ve milletin malını eşe dosta, yerli ve yabancı işbirlikçilerine peşkeş çekenler. Onlar, vatanın milletin fabrikalarını ucuza kapatanlar, insanları sokağa terk edenler.
Onlar, ülkemizin geleceği olan altın yumurtlayan tesislerimizi satıp, parasını bütçeyi denkleştirmek için kullanan ve çarçur edenler.
Tekel, o altın yumurtlayan tavuklardan biriydi. İçki ve sigara üretir, tütün piyasasını denetler, içki ve sigara ithalatı yapardı. Türkiye’nin köklü kuruluşlarından biriydi ve büyük paralar kazanırdı. Tekel fabrikalarını bu iktidar -bazılarını yabancılara- sattı. Yani peşkeş çekti. Şimdi o fabrikaların çoğu kapalı! Binlerce çalışan açlığa terk edildi.
Bütün bunlar niçin yapıldı?
Günü kurtarmak için! Geleceğimizi yediler ve yemeye devam ediyorlar.

‘Yazar kasa’ olayı
Yakın geçmişte rahmetli Ecevit başbakandı. Adamın biri başbakanlık binası önünde elindeki yazar kasayı yere atıp “Durumumuz çok kötü” diye bağırmaya başlamıştı. Aman Allahım, o günkü medya bu olayı nasıl da büyütmüş, allayıp pullayıp günlerce dilinden düşürmemişti.
Yine aynı dönemde Ankara Tandoğan meydanında bir esnaf yürüyüşü yapılmış ve kan gövdeyi götürmüştü.
Şimdi durum bin beter!Bütün kesimler kan ağlıyor. Fakat gelin görün ki, Tekel işçileri dışında direnen, ses çıkaran yok.
Peki bu niçin böyle oldu?
Üzerimizde bilinçli bir plan uygulandı. Darbe, cunta, suikast, bilmem ne masallarıyla, insanları gözaltlarına aldılar, tutukladılar, evler ve işyerleri basıldı. Hakimler ve savcılar dahil yüzbinlerce insanımızın telefonları dinleniyor. Bu yolla herkes korkutuldu ve ses çıkaramaz duruma getirildi.
İşte, üzerimize ölü toprağı serpili bu ortamda ilk toplu direniş, ilk hak arama çabası, yılmadan ve korkmadan, Tekel işçilerinden geldi...
l Emin Çölaşan / Sözcü

* * *

Polisin tankla ne işi var?
Yandaş medya, ikide bir. ’Asker darbe yapacak!’iddiasıyla özel üretilmiş belge yayımlıyor ya...
Şimdi onlara bir sorum var: Hükümet; yasa değişikliği ile polisin de tank ve top almasının önünü açıyor... Bu polis, o topu ve tankı kime karşı kullanacak? PKK yandaşları sokakları doldurup otobüsleri, evleri yakarken; bu polis onlara sapan ile nohut büyüklüğünde taş atmıyor mu? Eğer terör örgütü yandaşlarına karşı normal silahını bile kullanmayan polise siz tank ve top alırsanız; o zaman başka bir niyetiniz var demektir. O da darbe yapmak... AKP hükümeti; başlattığı siyasi darbeyi şimdi polisi ordu haline getirerek tamamlamaya kalkışıyor. Tanklı, toplu polisler geliyor. Ey anlı şanlı demokratlar neredesiniz? l Rıza Zelyut / Güneş

* * *

Yoksa bir maaş daha mı bağladılar!
Fehmi Koru, çok gücenmiş Ahmet Altan’a. “İktidar Ergenekon soruşturmasını yavaşlatmak ve orduyla sıkı ilişkiler kurmaktan yana” iddiasına ateş püskürüyor: Fısıltı yaygarası bunlar, madem bilmiyorsunuz bilenlerden öğrenin!
Bir “düzeltme” metni yayımlamış ki benim diyen
“basın sözcüsü” yazamaz: “Hükümet ile kast edilen Başbakan Erdoğan ise, Ergenekon konusundaki tavrı dün ne ise bugün de o... Cumhurbaşkanı Gül ise, hukukun ve yargının önemini her vurguladığında, bunu Ergenekon sürecini yürüten savcılara destek çıkmak için yapıyor... Günahtır, yazıktır arkadaşlar... ’Ergenekon süreci’ yargının titiz ellerindedir ve tavsamaya meydan vermeden devam etmesi bekleniyor.”
Hele şu aba altından sopa gösteren kısmına bayıldım: “Fısıltı üreterek sonuç almaya çalışan ’çevre’ yakın olduğunu sanıyor hükümetin öndegelen isimlerine, ancak... Hükümetin öndegelen isimleri, o çevreden insanlarla aralarına mesafe koyma ihtiyacı duymaya başladı bile. Durumlarını yeniden gözden geçirseler iyi olacak.”
Yani, sonradan olma yandaş taifesi; iyi geçinin Fehmi abinizle! Tam “sözcü” ağzı değil mi? Eğer Başbakan veya Cumhurbaşkanı’nın danışmanlarının, basın sözcülerinin, mesleği “tekzip etmek” olan kadrolarının ellerinin armut topladığına inanmıyorsa, Koru neden böyle bir yazı yazdı? Tamam biri eski kankası ama; gazetecilik da alenen kanka avukatlığı yapmak için kullanılmaz ki! Bu ne şiddet, ne celal, nasıl bir içselleştirme, nasıl bir sahiplenme Fehmi Koru? Yoksa onca gazeteden, televizyondan sonra, bir de “basın sözcülüğü”nden mi maaş bağladılar sana?

* * *

Kozmik yalanlar üretim tesisleri
Fikret Bila dün yazdı... Meğer gözaltına alınan albayın şoförü olan er telefonda babasına “Baba biz de evrak yakıyoruz” dememiş. Zaten aramanın yapıldığı binada kalorifer kazanı da yokmuş. Kozmik odaların aranmasına bu ve benzeri yalanlar dayanak gösterilmişti. Özellikle yandaş medyaya bu yalan haberleri, dinlemeleri vs. belli ki bir “organize örgüt” servis ediyor? Bu organize suç örgütü hangisidir? Neden kovuşturulmuyor? Hukukçu Noyan Özkan gönderdiği notta diyor ki: “Ankara’da yetkili savcılığın, bu ‘organize suç işleme örgütü’ hakkında TCK. 302. Maddeye muhalefetten ceza soruşturması ve dava açması gerekirdi...” Gerekirdi ama kimse bu konularla meşgul değil... Akla mesela Yavuz Donat’ın, 11 Temmuz 2003 tarihli Sabah gazetesinde yayımlanan “Erdoğan’ın Özel Timi” başlıklı yazısı geliyor. Okuyoruz: “Doğrudan Başbakan’a bağlı bir organizasyon. İçişleri ve Adalet Bakanları’nın bilgileri dahilinde. Bütün ’iç güvenlik birikimleri’de bu organizasyonun içinde. Çalışmalar gizli... Operasyonel niteliği yüksek, tribünlere oynamayan bir takım. Bu işlerin yürütüldüğü karargâha gelince: O da gizli... TBMM’ye yürüme mesafesinde bir yer..” Bu yazı o gün bugün yalanlanmadı. Savcıların soruşturma başlattığı da duyulmadı! Anlaşılıyor ki iktidar yanlısı komplo merkezlerinin Ankara’da rahat bir çalışma alanı var.
l Melih Aşık / Milliyet

* * *

Deniz Feneri çok can yakacak!
İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi, Deniz Feneri Derneği’yle ilgili bir rapor hazırlamış... Bu rapor açıkça gösteriyor ki; sadece Deniz Feneri Almanya’da değil, Deniz Feneri Türkiye’de de “garip” işler dönmüş... Bu saatten sonra top bağımsız Türk mahkemelerinde:
- Dernekler Dairesi’nin belirlediği o
usulsüzlükler nasıl yapılmış?
- Dernek yöneticilerinin yakın olduğu firmalar kimlere aitmiş?
- Amaca uygun dağıtılmayan yardımlar
nerelere gitmiş?
- Şeffaflık ilkesine uyulmadığı, bugüne kadar devlet yetkililerin gözünden nasıl ve neden kaçmış?
Bu soruların hepsi elbette yargılama sonucunda aydınlığa kavuşacak...
Elbette; sorumlular hesap verecek... Elbette, “ilişkiler” bir bir ortaya dökülecek... Yeter ki; yargı süreci yıllara yayılmasın... Uzayıp, lastiğe dönmesin! Dün öğrendiğimiz rapor, okun yaydan çıktığını gösteriyor... Bakalım o ok, kimleri vuracak? Sonucu görmeyi heyecanla bekliyoruz!
- Mustafa Mutlu / Vatan

* * *

Primat’a ince ayar
Özdemir İnce, Ertuğrul Özkök için “değişimi okumakta zorlandı” yazan “sıkı ve sıkıcı değişimci İsmet Berkan”a öyle bir ayar çekti ki...
İşte İnce’nin Primat’ı ’gerçeklerle’ vurduğu satırlar: “Türkiye’deki değişim”i çok iyi okuduğunu sanan İsmet Berkan’ın yönettiği Radikal Gazetesi’nin tirajı 27 Aralık 2009-3 Ocak 2010 tarihleri arasında 39 bin 369 idi. Sıralamadaki yeri 25’incilik. Bu konuda daha fazla bir şey yazmak gerekmez! “

* * *

MİNİ YORUM
Tencere ile kapağı ayrılmış

Karısının kafasına kimyasal dışkı atan adam ile toplumun kafasına fikri dışkı fırlatan gazetenin yolları ayrılmış. Meğer sektörün en tabu yıkıcı yayın organı, en tabu yıkıcı yazarlarına “sistemli sansür” uyguluyormuş. “İkinci Cumhuriyet” ütopyasının mimarlarını, bir de gazetelerinde dahi “tek adam” yönetimi ilan eden örtülü faşist kimlikleriyle değerlendirin...

Yazarın Diğer Yazıları