31 Mart'ın perde arkası (4) İmamoğlu nasıl kazandı?..
Dün bu köşede, "iktidarları koşullar, zaferleri halklar yaratır" demiştik ya, işte bu iki gerçeği yan yana getirdiğimizde ortaya zaten bir lider de çıkmış oluyor...
Evet; AKP'nin son 17 yıldır iktidarda kalmasının etkili bir "seçenek" sıkıntısından kaynaklandığını herkes biliyor...
Son dönem muhalefet liderleri iktidarla mücadele etmek için çırpındı ama genel seçimlerde ayakta kalınmasına karşın, AKP'yi var eden "yerel" seçimlerle ilgili sarsıcı bir proje uygulanamadı...
Milli Görüş'ün etkili olduğu 1994'ten ve AKP'nin iktidara geldiği 2002'den bu yana Türkiye'yi kıskaçta tutan sosyo-politik karanlığa karşı muhalefet zaman zaman etkili olsa da, sürekli yenilgi yaşanmasının başka gerekçeleri de vardı;
Koşullar yeterince olgunlaşmamış ve halk da AKP'ye karşı yeterince bilinçlenmemişti... Ve tabii ki, siyaset yeni ittifaklarla-açılımlarla ayakta kalabilme gerçeğini de henüz keşfetmemişti...
AKP'nin baştan itibaren kuşatılacağı yerin "İstanbul" olduğu yaşamsal bir gerçekken ve mücadele İstanbul'dan başlatılırken, Erdoğan'ın kullandığı sosyo-politik enstrümanları elinden alabilecek bir figür ortaya çıkartılmalıydı...
Koşulların olgunlaşması ve halkın tepkisinin artmasıyla uygun hale gelen zeminde yürüyecek, sosyo-kültürel ve sosyo-politik gerçeklere uygun bir figür olmalıydı bu...
İstanbul gibi koca bir kentin demografik yapısına uygun olacak ve sert politik söylemlerle siyasi kavgalardan nefes alamaz hale gelen kitlelere yumuşak-kucaklayıcı bir yaklaşım gösterecek bir isim de olmalıydı o seçenek...
İstanbul'a en uzak ilçelerden birinin belediye başkanı olan Ekrem İmamoğlu, siyasetteki koşusunun İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne uzanacağının farkında mıydı bilmiyoruz ama onun hiç beklenmedik bir anda sahaya sürülmesi sıradan bir strateji olmamalıydı...
Çünkü İmamoğlu'nun 31 Mart'ta yarattığı enerji; CHP'nin, İstanbul'un uzak ilçelerinden birinde önemli bir potansiyelin üzerinde uzun süredir çalıştığının da işaretlerini veriyor...
Ülkeye yayılan İstanbul enerjisi...
CHP İstanbul'da ipi nasıl göğüsledi, AKP'yi kıl payı da olsa nasıl alt etti ve toplumda nasıl bir enerji yarattı, bunun gerekçelerini dünkü yazımızda anlatmıştık...
İYİ Parti desteğinden Doğulu seçmenin oylarına ve CHP örgütleriyle halkın en az yarısının çabaları İstanbul'daki başarının önemli etkenleriydi...
Konu Ekrem "İmamoğlu nasıl kazandı" sorusunun yanıtını aramak olduğu için, "ittifak" gerçekleriyle siyaset stratejilerinin toplumun bütün kesimlerini kucaklayan bir güç yaratmasını bir tarafa bırakarak, Beylikdüzü'nden İBB'ye uzanan bir siyasal figürle ilgili saptamalara dikkat çekelim...
CHP- İYİ Parti ittifakının 31 Mart seçimlerinde başarı göstermesi, Ege, Akdeniz, Trakya ve önemli kentlerde ipi göğüslemesi, en çok da AKP'yi ayakta tutan İstanbul ve Ankara gibi kentleri kazanmasının ardında, toplumun iktidara karşı büyüyen ciddi refleksi elbette yadsınamaz...
AKP'nin sert siyaseti, baskı politikası ve insanları sefalete sürükleyen ekonomik çıkmazları ülkenin gidişatını vahamet çizgisine çekince, toplumdan ciddi bir uyarı geldi iktidara...
Cumhuriyetle kavga etmeyen, Atatürk'e karşı durmayan ancak muhafazakar çizgisini koruyan kitleler de, AKP'nin pervasızlığının durdurulmasında ciddi bir destek sağladı...
İşte bu sırada, Atatürkçüler, dindarlar, farklı farklı etnik kökenden gelen insanlar, "sağ"da-"sol"da değişik ideolojik çizgilerde duranlar, koşullar ve tepkilerin birleştiği bir noktada ılımlı duruşuyla Ekrem İmamoğlu üzerinden bir ders vermek istedi AKP'ye...
Çünkü Erdoğan'ın bütün siyasal enstrümanlarını elinden alabilecek bir figür ortaya çıkarmıştı CHP... Sosyal ilişkileriyle, bireysel tavırlarıyla, birleştirici söylemleriyle, kucaklayıcı eylemleriyle ve hatta soyadıyla bile insanlara sıcak gelen bir portre çizdi İmamoğlu...
Doğulusu-Batılısı, iktidarın frenlenmesi, sosyo-politik çıkmazdan kurtulması ve İstanbul'un 25 yıl sonra bir başka vizyonla yönetilmesi konusunda hemfikir olunca, halkın siyasetten nefret etmeye başladığı bir dönemde sahaya sürülen İmamoğlu, sadece İstanbul'da değil, yarattığı enerji ile Türkiye genelinde de bir umut yaratmış oldu...
Beylikdüzü'nden İBB'ye zafer...
Evet; Kemal Kılıçdaroğlu'nun şaşırtıcı bir stratejiyle siyaset sahasına sürdüğü İmamoğlu'nun Milli Görüş'ün kalesini 25 yıl sonra sarsması yalnızca "Millet İttifakı"nın çabasıyla bir "zafer" havası yaratmadı, din sömürüsü ve rant çarkının kısır hale getirdiği siyasi arenaya yeni bir "nefes" de kazandırdı...
İşte "Güneyhan Rüzgar" imzasıyla gelen aşağıdaki okur saptamaları da, halkın İmamoğlu ile ilgili ortak düşüncesini yansıtması açısından dikkat çekici;
"Şunu artık anlıyoruz, toplumumuz yüksek perdeden, ben bilirim havasında gezen, öğretici edasıyla seslenen politikacı istemiyor... Erdoğan da yolun başında keskin değildi... Bu yüzden cumhuriyet duyarlılığı yüksek merkez sağ seçmenin ve sosyal demokrat kitlenin önyargılarını kırdı, kendisine oy verir duruma getirdi. Şimdi aynı yöntemi İmamoğlu kullanıyor. İmamoğlu keskin değil, kucaklayıcı, herkesle iletişim kurabiliyor, dini değerler konusunda duyarlı kesimlerin önyargılarını kırabiliyor. Erdoğan'ı asıl kızdıran kendi silahıyla vurulmak!.. Erdoğan, CHP'de hiçbir zaman karşılık bulmadı. Çünkü geçmişteki keskinliğini CHP'liler hiç unutmadı. Ancak İmamoğlu'nun belleklere kazınan keskin söylemi, AKP'ye ağır sözlerle saldıran konuşmaları yok. Bu durum toplumun vicdanında takdir topluyor. İmamoğlu, bizim insanımızın barıştırıcı, birleştirici, kendine güvenen lider özlemine yanıt veriyor... İmamoğlu, bunları 2.5 ayda yaptı. Demek ki, bir aylık zamanı daha olsaydı yüzde 55'i zorlayacaktı."