31 Mart'ın perde arkası (1) Sandık kaosunun asıl nedeni...

Türkiye, toplumun sosyo-ekonomik olarak derin bir girdapta çırpındığı bir dönemde gitti 31 Mart seçimlerine...

Bırakın son 17 yıllık siyasal sarsıntının her alanda dayattığı vahim sonuçları; özellikle son 2 yıldır yaşanan ekonomik sıkıntılar, tarımda- sanayide- ihracatta çöküşe, işsizlikte, geçim sıkıntısında ve sosyolojik vakalarda artışa yolaçmasına rağmen, toplum gerekli "refleks"i gösterdi mi acaba?..

Türk halkı, siyasetten kaynaklanan kendi sorunlarının üzerine gitti mi, yarınlarına sahip çıktı mı, ülkenin gidişatıyla ilgili duyarlı davrandı mı, bu konuda "sandık"ta yeterince görevini yaptı mı?..

Toplum; ülkeyi 17 yıldır adeta kasıp kavuran yandaşlık ve yolsuzluk pervasızlığıyla, memleketi toplumsal çatışmaya sürükleyen bir siyasal anlayışla ilgili gereğini yapabildi mi?..

Şüphesiz bu sorunun onlarca yanıtı olabilir... Örneğin, muhalefet cephesinden bakıldığında ortada gerçekten bir zafer var ama bu bile yeterli mi yukarıdaki soruların yanıtı için?..

AKP'yi var eden ve 17 yıldır ayakta tutan, İstanbul ve Ankara gibi iki kentin CHP safına geçmesi bile yukarıdaki sorular için umut verici bir yanıt mı?..

Evet; başta CHP olmak üzere muhalefetin önemli bölümü belki 1989 yerel seçimleri sonrasında görülmemiş bir dirençle çabaladılar ve hem sandığa sahip çıkılması hem de şaibelerin önlenmesi konusunda müthiş bir performans gösterdiler...

Yalnızca sandık kurullarındaki hakimiyet değil, son günlerde özellikle İstanbul'da seçim kurullarının kuşatılarak "hile"nin önlenmesi konusunda da CHP milletvekillerinin ve İstanbul örgütünün yürüttüğü mücadele gerçekten dikkat çekicidir...

11 milyon oy heba oldu...

Ancak asıl mesele muhalefetin hep olması gereken direncinin 31 Mart seçimlerinde ilk kez zirve yapması değil, asıl sorun ülkeyi sosyo- ekonomik alanda esaret altında tutan AKP'ye karşı toplumun tamamı görevini yapabildi mi?..

Bu soru demokrasinin tamamen yerleşmesi konusunda en önemli unsur olsa da, aslında toplum görevini tamamen yapmış olsaydı bugün İstanbul'da sandık krizi de yaşanmamış olacaktı... İşte bu yüzden gelelim asıl meseleye:

Türkiye genelinde 194 bin 678 sandıkta oy kullanması gereken 57 milyon 93 bin 410 seçmen var...

İşte bu seçmenlerden 9 milyondan fazlası ne yazık ki sandığa gitmedi...

Ülkenin neredeyse ezici bir çoğunluğu AKP'nin artık gitmesini beklerken, 9 milyondan fazla insan sorumsuz davrandı ve demokrasiye, ülkenin gidişatına katkı sunmak varken oyunu kullanmaktan kaçındı...

Sorun yalnızca sandığa gitmeyenlerde değil, oyunu -bilinçli ya da bilinçsiz olarak- doğru kullanmayan seçmenler de İstanbul'da ve diğer bazı kentlerde yaşanan karmaşaya katkı sundular!..

Çünkü 48 milyon 340 bin kişinin oy kullandığı Türkiye genelindeki seçimlerde ne yazık ki 2 milyondan fazla oy geçersiz sayıldı...

Evet; sandığa gitmemek kadar, sandıkta doğru davranmamak da demokrasinin tam yerleşmesine engel oldu...

31 Mart; sandığı "protesto" eden ya da gitmeyen 9 milyonu aşkın seçmenin yanı sıra, oyunu doğru kullanamayan ya da bir şekilde "geçersiz" hale getirenler yüzünden de 2 milyonu aşkın oyun heba edildiği bir seçim olarak tarihe geçti...

Velhasıl, 11 milyondan fazla oy boşa gittiği için Türkiye halen seçim karmaşası yaşıyor ve bu duyarsızlık-bilgisizlik ne yazık ki AKP'yi ayakta tutuyor...

Siyasete "eğitim" dersi!..

Evet; işte asıl sorun sandığa gitmemek ve sandığa gidilmesine rağmen doğru davranmamakta...

Bu durumun İstanbul başta olmak üzere bazı kentlerde muhalefet ve iktidar arasında adeta savaş yaratması bir yana, başka ciddi sakıncalara yolaçtığını da hep birlikte gördük...

İşte Yalova'da, Giresun'da, Kırklareli'nde, Muş'ta, Iğdır'da ve başka birçok bölgede CHP, AKP, MHP, İYİ Parti arasında yaşanan gerilimin en önemli gerekçesi de oy kullanmaktaki duyarsızlık oldu...

Çünkü birçok kentte ve ilçede, rakipler arasındaki 10 ile 200 arasındaki oy farkı nedeniyle sandıklar defalarca sayıldı ve yaşanan gerilim neredeyse çatışmalara yol açtı...

Oysa seçmen sandığı protesto etmeseydi ya da oyunu geçersiz hale getirmeseydi, belki de çok düşük oylarla seçimin kazanıldığı ya da kaybedildiği bölgelerde ciddi sorunlar çıkmayacaktı...

Ne yazık ki sandığa gitmeyen ya da doğru oy kullanamayan 11 milyon insanın yol açtığı duyarsızlık ve "eğitim" meselesi 31 Mart seçimlerinde çarpıcı biçimde dışa vurmuştur...

Çünkü seçmeni sandığa getirmenin yanısıra, oy kullananların eğitilmesi konusunda da siyasi partilerin yeterince başarılı olamadığı, Yüksek Seçim Kurulu'nun da yurttaşlara etkili bilgilendirme yapmadığı ortaya çıkmıştır...

Hiç kuşkusuz 31 Mart seçimlerinde 11 milyon yurttaşın iradesinin sandığa yansımamasının, Türkiye'de demokrasinin tam olarak yerleşmesi, dengelerin değişmesi ve gidişatın iyileştirilmesi konusundaki çabaları engellediği anlaşılmıştır.

Bu duyarsızlık tablosu; özellikle muhalefete, ilgisiz ya da bilgisiz-bilinçsiz seçmenin sandığa götürülmesi ve eğitilmesi konusunda neler yapılması gerektiğini de göstermiştir.

Hiç kuşkusuz gerici- rantiyeci siyasetin belediyeleri vurgun yerine getirdiği bir ülkede, büyük kentleri alarak büyük bir zafere imza atan CHP'li belediyeleri, yurttaşın her alanda bilinçlendirilmesi- kazanılması konusunda da ciddi görevler bekliyor... Nasıl olsa genel seçim çok uzak olmamalı!..

YARIN: AKP nasıl kaybetti?..

Yazarın Diğer Yazıları