3 Mayıs ve fason demokratlar...

Yıl 1944, günlerden 3 Mayıs. O gün, Ankara Adliyesi'nde görülen bir dava sonrası Nihal Atsız tutuklanarak cezaevine gönderilir. Karar sonrası Ankara sokakları karışır. Devir tek parti devridir, İsmet Paşa ne derse odur, ama gençler "Milli Şef istifa!" sloganı ile sokaktadır. O 3 Mayıs, Cumhuriyet tarihinin ilk "demokratik" tepkisi olarak kabul edilmelidir.
2013 yılında "ne var yani bunda" denebilir. Beş-on bin üniversiteli genç nümayiş yapmış kafasına cop yemiş ve iş bitmiş denebilir. Lakin devir İnönü'nün tek parti dönemidir, bırakın hükümete karşı yürüyüş yapmayı nefes bile alınamaz bir ortam vardır. Bu ortamda bile Türk Milliyetçileri "rahat durmamış", muhalefet üretmiştir. Daha sonra, o gün tutuklanan Atsız'a içinde Zeki Velidi Togan, Alparslan Türkeş, Osman Yüksel Serdengeçti, Necdet Sançar gibi isimlerin bulunduğu onlarca Türk Milliyetçisi eklenmiştir. Demokrasi literatürümüze "tabutluk" teriminin yerleştirildiği günlerdir, o günler...
Peki, şimdilerde Türkiye'de "demokrasi" tarihini yazdığını iddia eden "yıldızlar" o günlerde neredeydi? CHP sıralarında siyaset yapıyorlardı. Türk Milliyetçilerini "kafatasçı", Nihal Atsız'ı insanların kafasını ölçerek ırkına karar veren biri gibi göstermek isteyenlerin öncülleri İsmet Paşa'nın kapısında ya vekillik ya da memurluk sırasındaydı.
3 Mayıs sadece Türkçüler için önemli bir gün değildir, Türk demokrasisi için de önemli bir gündür. Türk milletinin sivil veya resmi hiçbir baskıya boyun eğmeyeceğinin ilk ipucunu verdiği gündür 3 Mayıs. Tabii ki demokrasi ve "sivil" siyasetin kendisi ile başladığını iddia eden zevat için 3 Mayıs bu yönü ile değerlendirilmez. Onlar için bir grup, kafatasçı-ırkçı, yargı kararlarına karşı ayaklanmıştır. "Demokrasi amaç değil araçtır" vecizesini Türk demokrasisine hediye eden bu "kafa"nın 3 Mayıs'taki manayı anlamasını beklemek beyhude.
Atsız ve arkadaşları cezaevi sonrasında dünyalıklarını yitirmiş ama insanlıklarını yitirmemiş, vatan sevgilerini daha da büyütmüş, yokluklar içerisinde ülke için üretmeye devam etmişler; mücadeleden bir milim kaymamışlardır. Bunda hepimizin alacağı mesajlar vardır. Şüphe yok ki 3-5 aylık cezaevi "mağduriyetlerinin" karşılığını bu ülke kaynaklarından tahsil eden; bir zamanlar ihtiyaca binaen dört elle sarıldığı demokrasiyi iktidarlarını kurumsallaştırdıktan sonra bir kenara fırlatan "fason demokratlar" ve onların bendeleri bu mesajı alamazlar.

Memleketimden
1 Mayıs manzaraları...

Öncelikle şunu tespit edelim. Türkiye'de 1 Mayıslar Türk Milliyetçilerine "Faşizm" üzerinden vurulduğu günlerdir. Aynı zamanda aşırı sol ve bölücü örgütlerin "hükümet güçleri" karşısında güçlerini test ettikleri gündür. Kimse kendini kandırmasın, 1 Mayıs bu ülkede hiçbir zaman "İşçi Bayramı" olmamıştır.
Bu 1 Mayıs'ta Taksim'de bayram değil, Başbakan'ın tabiri ile "ruh ikizleri"nin kavgasını seyrettik. Ülkeyi geren "açılım" sürecinin paydaşlarının birbirlerine yumruk sallarken nasıl da gayretli olduklarını gördük. Türk bayrağını alaşağı etmek isteyenle, "şimdi sırası mı" psikolojisi ile bayrağı kurtarmak isteyen "ortakların" didişmesini seyrettik. Bir tarafın bayram kutlama adına yarattığı "tedhiş"i, diğer tarafın ise "meydana sokmamak" saikiyle köprü kaldırarak, asfalt dökerek, ulaşımı askıya alarak yarattığı "komedi"yi ve nihayet süreç ortaklarının birbirlerinin gözlerini yaşartmadaki "kararlılıklarını" temaşa ettik. "Eğitici" bir işçi bayramı idi anlayacağınız...
İkna heyetine "Akîl" veren Hak-İş, Türk-İş, KESK ve utangaç bir şekilde "kenardan" destekleyen CHP ve DİSK'in hükümet "güçleri" ile yaptığı kavgada "milis" güç olarak bölücü sol ve Kürt örgütlerinin devreye girmesi sonucu ortaya çıkan manzara memleketin başına örülen çorabı gözler önüne sermiştir.
Ama siz bu manzaraya bakıp, "kutsal ittifak bozuldu" ümidine kapılmayınız. 1 Mayıs'ta Taksim meydanında yiyişenler, "açılım-saçılım" söz konusu olduğu zaman birbirlerine ettikleri hakaretleri ve attıkları yumrukları unutup tekrar bir araya geleceklerdir.
Bunun için "oyun kurucu"nun bir düdük öttürmesi yeter...

Yazarın Diğer Yazıları