28 Şubat’tan Kırım’a...
28 Şubat’ın iktidara getirdikleri, 28 Şubat’ın yıl dönümünde aynı sakızı çiğneyerek mazlum pozlarına bürünüyor. Yandaşlarla, candaşların dünkü manşetlerinde yine 28 Şubat vardı. Bu defa hedef asker değil, “paralel yapı” adını verdikleri cemaatti. Pensilvanya’daki vaize dön çağrılarının yanında, onun 28 Şubat’ı öven haberleri ön plana çıkararak, her daim prim kazandıkları “mağdur edebiyatı”na sığındılar. Oysa son MGK toplantısında tıpkı 28 Şubat’ta olduğu gibi tavsiye kararı aynı doğrultuda çıktı. Bu satırların yazarı 28 Şubat 1997’de Milli Güvenlik Siyaset Belgesi denilen yönergeye ağır eleştiriler getirmişti. Bugün kahramanlık pozlarına bürünenler ise kaçacak delik arıyorlardı. Evet; 28 Şubat’ı eleştirdim. Bazı uygulamalarını eleştirmeye devam ederim. Ancak 28 Şubat’ta bugünlere yansıyan öngörülere haksızlık yapıldığı kanaatimi de paylaşmalıyım. 28 Şubat’taki telekulakçılardan kimse bahsetmiyor! Oysa devletin üst düzey yöneticilerinin dinlendiğine dair ilk skandal o dönem ortaya çıkmıştı. Dün Onbaşı Sarımsak’ın servis ettiği kayıtlarla bugün CIA destekli ötekilerin yaptıkları arasında ne fark var? Bugün Başbakan’ın kriptolu telefonunun dinlenmesine “alçaklık!!” manşeti atanlar, dün Genelkurmay santralini dinleyenlere “kahraman” payesi vermedi mi?
Irak’ta bir milyondan fazla Müslüman’ın ölümüne çanak tutan hükümetin, Suriye’de 150 bin Müslüman’ın katlinde, milyonların mülteci konumuna düşmesinde vebali var.
Davutoğlu’nun “Stratejik Derinliği” artık “jeopolitik çukur”a dönüşmüştür. Rusya’ya rağmen Suriye konusundaki hoyratlığın bedelleri Karadeniz’in kuzeyine kadar uzandı. Soros’un turuncu devrimlerinin laboratuvarı haline dönüşen Ukrayna’da istikrarı ABD ve AB’nin bozduğunu ilk mektep çocukları yorumlarken, “35 milyar dolarlık ihracat için Rusya ile ilişkilerimizi bozamayız” mantığı tam da AKP hükümetine göre.. Stalin zorbasının göçe zorlayarak soykırıma uğratmaya kalkıştığı Kırım Tatarları anavatanlarına dönmeye başladığı sıralarda başlarına gelmeyen kalmadı. Yüzlerce yıllık topraklarında barış ve kardeşlik içinde hayat sürmekten başka bir talebi olmayan Kırım Türklerine AKP hükümeti 11 yıldır, zaten sırtını dönmüştü. Sadece Kırım’a değil tüm Türk Dünyasına.. Bir dönem dillere pelesenk olan “Adriyatik’ten Çin Denizi’ne kadar uzanan muhteşem Türk Coğrafyası” lafını edene rastlayabiliyor musunuz?
Kırım’ın Türkiye’ye bağlanması gibi ütopik senaryoları savunacak değiliz. ABD donanmasının Montrö Sözleşmesi yüzünden giremediği dolayısı ile karıştıramadığı tek yer Karadeniz’dir. Bu yüzden Türk Deniz Kuvvetleri ve personeli Balyoz ve benzeri tertiplerle içeri tıktırıldığını cümle alem öğrendi. Dünyada “barış denizi” olarak kabul gören Karadeniz’de mevcut dengeleri değiştirmeye kalkışmak, Allah korusun Üçüncü Dünya Savaşı’nın patlamasına sebep olur. Türk Dünyasının en eski kültür ve medeniyet merkezlerinden olan Kırım-Tatar bölgesinde yaşayan soydaşlarımız da küresel emperyalizmin dümen suyuna kapılmak yerine kendi özerkliğini koruyup, stratejik işbirliklerini geliştirebilecek bilgi ve tecrübeye sahiptirler. Kırım-Tatar Milli Meclisi üyelerini tanırım. Sivastopol ve Akmescit’e defalarca gittim. Kırım Türkleri iradelerini ne ABD, ne AB ne de Rusya’ya teslim etmedikleri gibi şeyhlerin önünde de eğilmezler. Erdoğan’ın Başbakanlığında, Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı’ndaki Türkiye şimdilik gölge etmesin. Kırımlılar başka ihsan istemiyor.
Not: Bu akşam saat 21.00’de Ulusal Kanal’dayım