‘28 Şubat’ın 11 yaşındaki çocuğu
“Bizim işimiz beddua değil, bizim işimiz dua iledir”... diyor ya, aslında şunu demek istiyor:
“Ulu Tanrım ne olur iki kere iki dört etmesin...”
Egosu Hira Dağı’ndan yüksek...
Ne isterse o olsun istiyor... Ne isterse o konuşulsun istiyor... İtirazdan hazzetmiyor... Soru sorulmasından rahatsız oluyor... Bütün ülkeden beklediği şeksiz şüphesiz bir teslimiyet... Duymak istediği tek cümle:
“Kabültü heptü...”
Asabî.. hırslı.. öfkeli.. hiddetli.. tehditkâr...
Argo: “Kanundan kaçanların dili...” diyordu Cemil Meriç...
Argo kullanıyor...
Çelişkilerle ve tutarsızlıklarla dolu...
On bir yıllık çelişkileri ve tutarsızlıklarından oluşan bir kitap yazılabilir...
Beş dakika evvel söylediğini inkâr edebilecek kadar da umarsız...
“Biz biliriz.. sizden öğrenecek değiliz.. üç beş çapulcudan öğrenecek değiliz.. onu biz biliriz” cümleleri diline pelesenk olmuş, nakarat gibi meydanlarda tekrarlıyor...
Hemen arkasından, “Ne kadar da safmışız, on yıl önce fark etseydim tutumum farklı olurdu” diyor...
“Hani siz en iyisini bilirdiniz?” sorusunun kendisine sorulma ihtimâli yok, çükü o zeminlerden kaçıyor...
Yüzlerce insanın tutuklandığı Ergenekon, Balyoz gibi dâvâların kararları hakkında, “Yargının kararı” diyor, rüşvet dağıtan, bir bakana 700 bin liralık saat hediye eden, aynı bakanı özel uçağıyla ‘umre’ye gönderen, rüşvet paralarıyla ilgili dedesinin veciz tavsiyesi, “Memurun ve o..punun bahşişini peşin vereceksin” diyen, kendi tâbiriyle “‘Hayırsever iş adamı’ tahliye olunca, “Adâlet yerini buldu” diyor...
Kısık sesle yapılan telefon görüşmelerinin yayınlanması üzerine “Montaj” diye bağırıyor, o konuşmaların kiminle ve hangi görüşmelerden montajlandığını söylemiyor... “Evdekileri sıfırlayın” cümlesini kiminle görüşürken telâffuz ettiğini anlatamıyor, “30 milyon Avro” başka hangi görüşmede konuşulmuş, ispat edemiyor, elinde TİB diye bir kurum var, bahse konu görüşmelerin kayıtlarını o kurumdan isteyip, “Buyrun, benim, oğlumun ve kızımın o tarihteki görüşmeleri” diyerek tedâvüldeki kasetleri geçersiz kılamıyor... Sürekli aynı cümleyi bağırarak ve hakâretler ederek tekrarlıyor, “Montaj...”
Fas’tan Habertürk yöneticisiyle görüşüyor, alt yazı olarak geçen MHP Genel Başkanı’nın demecini kaldırtıyor, siyâsî tarih arşivimize “Alo Fatih” rezilliği kaydoluyor, bu konuşmayı reddetmiyor, aynı dosyadaki rüşvet kasetlerine “Montaj” diyor...
“Kripto telefonlarımızı bile dinlemişler, devlet sırlarını dinlemişler, bunlar vatan hâini” diyor, ama ortaya kasetlerle dökülen bir tek devlet sırrı yok, ortaya dökülenlerin neden yalnızca yolsuzluk ve rüşvet konuşmaları olduğunu izah etmiyor...
Ümit Özdağ’ın sorusuyla, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yüzlerce subayını teslim ettiği yargıya, oğlunu neden teslim edemediği”ni izah edemiyor...
Miting meydanlarında milleti boykota davet ediyor.. “Çocuklarınızı alın o dershânelerden, çocuklarınızı alın onların okullarından, devletin okulları yeter” diyor... “Benim 4 çocuğum da devlet okullarında okudu” diyor...” Benim oğlum Boğaziçi Üniversitesi’ni kazanıyordu. Katsayı engeliyle oraya giremedi. Doğru dürüst bir yere de girme şansı olmadı. Durumumuz vardı yurt dışına yolladık” diyor.. Boğaziçi Üniversitesi’ni kazanabilecek puanı alan oğlunun, neden başka bir üniversiteye giremediğini söylemiyor, Boğaziçi Üniversitesi hâricindeki Türk üniversitelerinin tamamını ‘doğru dürüst’ olmamakla itham ediyor... Milletin çocuklarını lâyık gördüğü üniversitelere kendi oğlunu göndermiyor, Amerika’da ve İngiltere’de okutuyor...
“Sülük..” diyor, hatta “Sülüklere hakaret olur, sülükler vücuttaki zararlı maddeleri emerler, bunlar yılda 1 milyar doları emiyor sülük gibi” diyor...
Her şeyi en iyi bilen adam, 11 yıldır fark edemediklerini 17 Aralık’ta açılan yolsuzluk soruşturmasıyla âniden fark ediyor... Ve her şeyi o günden sonra öğreniyor...
Sahte peygamber olduğunu, haşhâşî olduklarını, vaiz lobisi olduklarını, sülük olduklarını, her şeyi ama her şeyi birdenbire 17 Aralık sabahı öğreniyor...
“Elimizde ilginç vaaz kasetleri var” diyor...
Burada bir soru daha sormak gerekiyor, asla cevaplamayacağı bir soru...
Birileri, “28 Şubat gerekirse 1000(bin) yıl sürer” demişti...
Acaba bin yıllık 28 Şubat sürecinin ilk güvenilen ismi kendisi miydi?