27 Nisan e-bildirisi gibi...
Seçim tahminlerinde ilk yanılan olmadığım gibi sonuncusu da olmayacağım. 30 Mart’ın sonuçlarını sağlıklı okuyabilmek için AKP’nin sıkıştığında sistem mühendislerinin marifetiyle yapıştığı mağdur, mazlum rolünü hatırlamak lazım. İktidara gelmesi de 28 Şubat mağduriyetine sığınmak olan AKP’nin aslında 28 Şubat’tan beslendiği ortaya çıktı. Lafı uzun uzun dolandırmaya gerek yok. 2007 seçimlerine girerken Erdoğan ve taifesi fena sıkışmıştı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt gece yarısı “e-bildiri” ile “sözde değil özde” lafları ile bir nevi “e-muhtıra” yayınlamıştı. Bunun üzerine AKP “darbe mağduru” pozuna bürünüp seçim öncesi on puanlık avantaj sağlayarak, tek başına Cumhurbaşkanı seçebilecek konuma yükselmişti. e-bildiriyi, danışmanları, ast rütbeli yardımcılarına değil bizzat kendisinin kaleme aldığını ve Genelkurmay internet sitesine gece yarısı emir ile koydurduğunu belirten Büyükanıt’ın seçim sonrasında Dolmabahçe buluşmasında neler konuştuğu halen gizemini koruyor. Önce “devlet sırrı” diyen Erdoğan, daha sonra “O açıklarsa, ben de açıklarım” sözleri ile restini çekmişti. O günden bu yana Dolmabahçe sırrı çözülmüş değil. Dolmabahçe’den sonra başımıza örülmeyen çorap kalmadı. Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Odatv, Askeri Casusluk vs.. davalarının gelişimini, başta TSK olmak üzere, devlet birimlerinden tasfiye ve yeni kadrolaşmaları, Silivri garabeti, hukukun askıya alınmasını filan hatırlatmaya gerek bile duymuyorum.
30 Mart’ta AKP’nin yüzde 43’lük oy oranına ulaşmadan önceki günleri irdelemekte fayda var. Seçime iki gün kala evine çekilmek zorunda kaldı. Ya da öyle kurguladı. Ne de olsa gündem belirlemekte ustaydı. Gazete manşetleri, televizyon haberleri ile dinleme haberleri pompalandıkça sanki AKP’nin çok umurundaymış gibi “devletin milli güvenliği”nin tehlikede olduğu, dolayısıyla hükümete darbe planlandığı algısı yaratıldı. Tayyip ile AKP yine mağdurdu.. Üstelik ABD, İsrail, Avrupa, Rusya, paralel yapı, CIA, MOSSAD, MI5 kısacası yedi düvelin hedefinde Türkiye değil Erdoğan vardı. Psikolojik harekatın tüm nüveleri harekete geçirilip, mazlum ve mağdur algısı birkaç gün içinde şok vaziyette zerk edildi. 17 Aralık yolsuzluğu üzerine AKP’den kopan oyların sahipleri bu hipnoz durumunda “iyi de bu memleket meselesi.. devlet de dinlenmez ki.. amaçları Tayyip’i zora sokmak..” düşüncesi ile mağdur ve mazlum postuna bürünen Erdoğan’a dönüş yaptı. İtirazlara kulak vermekle beraber bu algının AKP’ye 8 ile 10 puan yazdığını belirtmeliyim.
Her ne kadar Gül ile Erdoğan arasında çekişme olduğu iddia edilse de, Gül’ün dinleme skandalı sonrası evine çekilen Erdoğan’a kendisinden beklenmeyen keskin laflarla koltuk çıktığı unutulmamalı. Cumhurbaşkanı, dinlemenin casusluk faaliyeti olduğunu, faillerin en kısa zamanda yakalanarak en ağır cezalara çarptırılmasını istemişti.
Bu düşünceler arasında elbette muhalefetin seçmen nezdinde güvenirliğini kaybettiği, sosyal ve ekonomik anlamda proje üretemeyişleri de var. Propaganda usulleri ve aday belirlemede bariz hataları da var. Dahası iptal edilen 1 milyon 600 bin oy kesinlikle mercek altına alınmalı. Antalya, Kastamonu, Ağrı, Ankara gibi az farkla el değiştirilen yerlerde iptal oylar titizlikle incelenmelidir. Seçim hileleri üzerine bu sütundan yıllarca uyarılarda bulunduğumuz için, şaibelerin gölge düşürdüğü sonuçlara güvenmeyişimiz de doğal karşılanmalı. Seçim sonuçlarına dair değerlendirmelere devam edeceğiz