23 Haziran'ın perde arkası -1- 30 yıl sonra "millet"in tokadı!..
Türk siyaset tarihi son 30 yılda iki kez iktidarlara karşı muhalefetin yarattığı çok sarsıcı şoklara sahne oldu...
"Millet"in infial halinde olduğu, devletin tökezlediği, siyasetin yalpaladığı, politik ahlakın yerle bir olduğu, ülkenin itibarının zedelendiği, iç ve dış politikada şokların yaşandığı dönemlere denk geldi muhalefetin "umut" veren başarıları...
Ne tuhaf ki; muhalefetin iktidarlara karşı atağa geçtiği ve öfkeli halk kitleleriyle birlikte adeta "devrim" yaptığı iki siyasi başarı da, politikayı gericilikle buluşturarak, tarikat-cemaat sırtında iktidarı pekiştiren dinci siyasete karşı elde edildi...
İktidarın sarsılarak yenildiği ve büyük şok yaşadığı, muhalefetin ise beklenmedik bir anda atağa geçerek siyasetin tüm kurallarını- öngörülerini yerle bir ettiği son 30 yıldaki "iki örnek" arasında pek fark yok aslında...
İşte "koşul"ları da aynı olan bu iki politik tablo çok çarpıcı bir gerçeğe de dikkat çekiyor;
Dünyanın her tarafında halkı ezen - çoğu sağcı - hükümetlere karşı sol partiler Güney Amerika'dan Balkanlar'a, Avrupa'dan kimi Afrika bölgelerine kadar büyük bir devinim yaşayarak iktidara gelirken, Türkiye ne yazık ki gericiliği - yoksulluğu - cehaleti kullanan siyaset karşısında hiç varlık gösteremedi...
İşte bu çıkmaz; son 30 yılda Türk siyasetinde iktidarda duranlar ile muhalefette ezilenler arasında büyüdü, hatta iktidar yıpranırken muhalefetin zayıfladığı bir çarpıklık daha da derinleşti, umutsuzluk kafaları karıştırdı...
ANAP, SHP, ŞOK!..
ANAP'ın 1983 yılında askerin desteği ile iktidara gelmesi, Türk siyasetinde 1960'tan sonra belki de en güçlü hükümeti göreve getirdi...
Ancak 1987 genel seçimlerinden kısa süre sonra iktidar partisi ANAP, ayyuka çıkan gerici uygulamalar, yolsuzluk - rüşvet olayları ve "benim memurum işini bilir" zihniyetinin yıprattığı bürokrasideki skandallar nedeniyle çok geçmeden sarsılmaya başladı...
1989 yılına gelindiğinde, burnundan soluyan halk kitleleri ülkenin neredeyse çok büyük bölümündeki belediyeleri elinde bulunduran ANAP'a karşı ayağa kalktı, kendiliğinden güçbirliği yaptı...
Dönemin SHP lideri Erdal İnönü, "limon" temalı seçim propagandasıyla birinci oldu, 1980 sonrasının ikinci ANAP iktidarını sarstı ve Türkiye'deki belediyelerin önemli bölümünü ele geçirdi...
Ancak İstanbul'dan Ankara'ya, İzmir'den Trakya'ya ve Karadeniz'den Akdeniz'e kadar SHP'nin yönetimine geçen belediyelerdeki bazı beceriksiz uygulamalar ne yazık ki ANAP'la birlikte "sol"un da sonunu getirdi...
Çünkü İstanbul Belediyesi'nde, bir kaç çuval "klor" (!) nedeniyle ayyuka çıkan tuhaf ilişkilerin yanısıra, solun da bölünmesi, 1994 yılına gelindiğinde SHP'nin neredeyse tüm belediyeleri kaybetmesine yol açmıştı...
Velhasıl, Türk solu, 1980 sonrasında ilk kez yerelde iktidara gelişini ne yazık ki kullanamadı...
Ve İBB'de başlayan basit ancak yıpratıcı uygulamalar İstanbul, Ankara başta olmak üzere yurdun büyük bölümünü Milli Görüş zihniyetine teslim etti...
Bu teslimiyet sadece belediyelerin kaybedilmesi ile kalmadı, ülkenin geleceğini karanlığa sürükleyen bir tükenişi de tetikledi...
Çünkü 1994 seçimlerinde İstanbul'da Recep Tayyip Erdoğan'ın, Ankara'da ise Melih Gökçek'in solun bölünmesi nedeniyle belediyeleri küçük oy oranlarıyla ele geçirmesi, "Aydınlanma Devrimi"ne vurulacak bir karanlık darbenin de başlangıcı oldu...
İşte 23 Haziran'da Ekrem İmamoğlu'nun "Millet İttifakı" adayı olmasıyla başlayan sürece kadar geçen 25 yılda, Türkiye yalnızca ekonomik açıdan değil, sosyo-politik açıdan ve laik cumhuriyetin yıpratılması bakımından da, tıpkı ANAP iktidarında olduğu gibi karanlık bir çıkmaza sürüklenmiş oldu...
HALKIN SESSİZ ÖFKESİ!..
Solun erimeye-tükenmeye başladığı 1994 yerel seçimlerinden bu yana geçen 25 yılda yalnızca Türkiye'de değil, tüm dünyada da köprülerin altından çok sular geçti;
Dünya büyük bir değişim yaşadı, Orta Doğu kana bulandı, iktidarlar devrildi, sağcı hükümetlere karşı dünyanın birçok bölgesinde sol iktidara geldi, bilişim çağı teknolojiyi ele geçirdi ve ne yazık ki Türkiye, Atatürk'ün mirasının adeta yağmalandığı bir süreçte, "İran oluyoruz" korkusuna kapıldı...
Sol partilerin 1994 seçimlerinde bölünerek büyük kentleri ve ülkenin büyük bölümünü Erbakan'ın Refah Partisi'ne teslim etmesinden sonra Türkiye her açıdan çok acılar çekti...
Toplumu kıskaca alan sosyo - ekonomik bunalımlar son yıllarda öylesine sarsıcı hale geldi ki, 2002'de iktidara gelen AKP, ekonomik batak, sosyal buhran, dış politikadaki skandallar, yolsuzluk ve rüşvetin yanı sıra toplumun önemli bir bölümünü işsizlik ve açlığa terk eden pervasız politikalar nedeniyle iyice çıkmaza girdi...
İşte bu çıkmaz yalnızca AKP muhaliflerini değil, iktidar partisini 17 yıl boyunca ayakta tutan kitleleri de sarsmaya başlayınca, 31 Mart seçimi bir kurtuluş kapısı olarak toplumun önüne geldi...
Yazının başında; 30 yıl sonra yaşandığına dikkat çekilen ve devrim diye de nitelendirilen ikinci politik başkaldırı İstanbul başta olmak üzere yurdun önemli bir bölümünü bir kez daha muhalefetin denetimine verdi...
Hem de solun bölünerek kaybettiği belediyeler, sağcı-solcu-muhafazakar, yani "millet"in işbirliğiyle geri alındı!..
İstanbul'un bir köşesinde ilçe belediyesi yönetirken, adeta sessiz bir güç olarak bekletilen İmamoğlu, 31 Mart'ta muhalefetin adayı olarak piyasaya sürüldüğünde tanınmadığı için kuşkuyla bakılırken, kişisel davranışları, söylemleri ve Erdoğan'la AKP'nin tüm siyasi enstrümanlarını ele geçiren politik duruşuyla, sadece sağda-solda değil, AKP'ye karşı öfkeli olan sessiz kitleler arasında da "umut" veren bir figür olarak ortaya çıktı...
Ekrem İmamoğlu sadece Millet İttifakı'nı oluşturan CHP ve İYİ Parti'nin adayı olarak bir başarı elde etmedi...
31 Mart'tan sonra 23 Haziran'ın başarısında, İmamoğlu'na "haksızlık yapıldı"ğına inanan kitlelerin katkısı da büyük oldu…
AKP'ye yönelik öfkenin büyümesiyle yaşanan politik travmalardan etkilenenler CHP adayına destek vererek iktidara büyük şok yaşattı...
İşte Türkiye bu "millet" desteğinin 1989 seçimlerinden sonra ilk kez muhalefet safında durması nedeniyle, 30 yıl sonra ikinci politik devrimini yapmış oldu...
YARIN: AKP niçin kaybetti?..