2011 “muhbir gazeteciler” yılı
2011 “muhbir gazeteciler” yılı
Türk basın tarihi böyle bir fenomeni ilk defa tanıyor.
***
- Adam muhbir...
Biliyorum adını merak ediyorsunuz.
Adı yok. Karanlıklarda, kuytularda yaşadığı için yüzünü göremiyorum.
- O bir silûet...
Beceriksiz bir el sanatçısının elinden çıkmış feci bir patchwork...
- Düpedüz “muhbir”...
Öyle bir edası var ki; sanırsın ki ülkenin bütün savcıları onun emrine amade.
- Üslubuna bakarsanız, savcılar adına konuşuyor...
Ama savcılardan, onun bağlı olduğu makamlardan tık yok.
***
- Adam çeteleci...
O kara çeteleyi eline meşum bir el mi tutuşturmuş, Yoksa o kara el, bizzat kendine ait de;
Kızdığı, kıskandığı, ifrit olduğu, hasetlikten çatladığı ne kadar insan varsa torbanın içine mi atmış.
Adam kuytularda, karanlıklarda; göremiyorsunuz, bilemiyorsunuz...
Bildiğiniz, gördüğünüz tek şey şu:
Gazetecilerin eli kolu bağlanıp, ağızları kapatılınca, bütün meydanlar ona kalmış.
Gammazlıyor, ihbar ediyor, hakaret ediyor, iftira atıyor...
- Acımasız bir terminatör. Vuruyor, taşlıyor, korkutuyor, sürgüne gönderiyor.
Kızdığı ne kadar gazeteci varsa recmediyor.
Oysa, asıl recmettiği, elinde terazisi, gözleri bağlı o kadın tasviri.
Adalet...
***
Dönem öyle bir dönem; at iziyle it izinin karıştığı öyle tuhaf bir hazan mevsimi ki;
Savcılar mı bu muhbirleri kullanıyor, yoksa bu muhbirler mi savcıları...
Onu da bilemiyorsunuz.
Bildiğiniz tek şey;
Biri adalet sistemine hakaret, öteki medyaya...
***
- Adam “düzen” adına konuşuyor.
Adeta, yeni “rejimin” Yakup Cemil’i...
Afrasına tafrasına baksanız, diyeceksiniz ki, yeni müesses nizamın resmi sözcüsü o.
Siz ona baktıkça, yaşadığınız tarih de size bakıyor.
Türk basını, 27 Mayıs sabahlarına uyanmış.
11 Eylül’lerin alacakaranlığında kalmış.
12 Eylül’lerin zindanlarını görmüş, yaşamış.
Birbiriyle kanlı bıçaklı yazarları, böyle sabahlarda, bazen muzaffer, bazen mağlup tarafta uyanmış.
Bazen ikisi birden nakavt olmuş.
Türk basını bunların hepsini görmüş, ama böylesini hiç görmemiş.
O en karanlık günlerin en muzafferi dahi, meslektaşını gammazlayacak, ihbar edecek, içeri attıracak kadar alçalmamış.
Türk basını her tür yanlışlığı, hatayı yapmış; ama sicilinde böylesine karanlık bir sayfa açmamış.
***
İşte o zaman daha da derin düşünüyorsunuz.
Kim kimi kullanıyor?
Yeni rejim mi bu adamları, yoksa bu adamlar mı yeni rejimi.
Biri siyasete, yeni rejime, ileri demokrasiye hakaret...
Öteki yine medyaya.
***
Tanıdınız mı şimdi yılın gazetecisini...
Türk basını 2011 yılını da, o yılın gazetecisini de hatırlayacak.
Bu, “muhbir gazeteciler yılını” hiç unutmayacak...
Ertuğrul Özkök / Hürriyet
Kesin kanıtları olmayan tutuklama hukuk skandalıdır
Bakın şimdi; eğer bu ülkede “Habur süreci devam edecek” deniyorsa, Habur’dan gelen PKK’lılardan hangisinin kanlı eylemlere katıldığı belli olmuyor ve hepsi düğün dernekle karşılanıyorsa.. “Nasılsa kaçmazlar” diye bırakılan Hizbullah üyeleri kayıplara karışıyor ve pek de üzerinde durulmuyorsa.. Bu ülkede “dev bir uluslararası bağış yolsuzluğunda hakkında kesin kanıtlar olan ve dış mahkemelerde suçu sabit görülmüş isimler” yıllar sonra tutuklanıyor ve hemen bırakılıyorsa.. Tutuklanmasının üstünden yıllar geçtiği halde neden tutuklu olduğuyla ilgili “kesin kanıtların” hala açıklanamadığı isimlerin tutukluluğunun devamına hukuk skandalı denir, başka adı yoktur bunun.
Hakimlerin “Bir tek bu davaya bakmıyoruz ya” demesi filan da açıklama olamaz. Yılbaşına üç gün kaldı, suçunu bilmeyen insanların bir yeni yıla daha ailelerinden ayrı olarak “soğuk hapishane hücrelerinde” girmeleri çok büyük haksızlıktır, yargı artık adil kararları vermek zorundadır! Ruhat Mengi / Vatan
O “kirli üniformayı” nasıl giydin
Efendim “Üç beş generalin içerde olması ülkede askeri vesayetin bittiği anlamına gelmezmiş..”
Söyleyen emekli Hakim Albay Ümit Kardaş..(Taraf, 19 Aralık)
Sayın Albay’ı tatmin için kaç generalin içerde olması gerekli bilmem.. Ama “Askeri vesayet sürüyor, hâlâ sivilleşmedik” diye saydığı örnekler içinde biri dikkatimi çekti.
“Ordu, Beylerbeyi’nde, Boğaz’ın dibinde, belediyenin ve vatandaşların gözü önünde dev gibi bir kaçak bina yaptı, o da denetlenmedi” diyor, hazret..
Tüm örnekleri böyleyse anlayın..
O “Kaçak” binayı asker değil, “Sivil” İstanbul Anakent Belediyesi bizzat inşa etti Albayım.. Haliç’teki tersane arsalarını askerden bedava alma karşılığı bu rüşveti verdiler..
Bir nevi “Berdel!..”
“Ben sana Boğaz ön görünüm bölgesinde, bu iğrenç beton yığınını yapayım, sen Haliç’teki paha biçilmez arsayı bana ver..”
Ümit Kardaş Albay, Kadir Topbaş’ın, danışmanı Faruk Yanardağ’a bir telefon etseydi keşke..
Haa.. Tarihi ve mimari değeri çok büyük Cemil Molla Köşkü’nün görünümünü de piç eden o bina ile ilgili bu köşede tonla yazı yazdık. Kimsenin umurunda olmadı, emekli Albayım dahil, o da ayrı..
Bu arada.. Albayımın “Askerin yanlış işleri” listesi o kadar uzun ki, insan gayri ihtiyari merak ediyor.. Albaydan emekli olana dek, o “Kirli” üniformayı nasıl giymiş acaba?..
Hıncal Uluç / Sabah
Ulusal duyarlığınız dibe vurmuşsa golü yersiniz
Fransa’da henüz yasalaşmamış olan “Ermeni soykırımını inkâr”a ceza veren düzenleme, İsviçre’de yıllardır fiilen uygulanıyor. Türkiye misilleme olarak ne yaptı?
Yasaya meydan okuyan Doğu Perinçek’i hapse attı...
Bu kanunu çıkaran İsviçre’yi Ermenistan’la ilişkilerde arabulucu tayin etti... Türkiye’de geçen hafta sonu yapılan büyükelçiler toplantısına İsviçre Dışişleri Bakanı Micheline Calmy Rey’i konuşmacı olarak davet etti...
Kimdir Calmy Rey... İşçi Partisi’nin dün yaptığı açıklamaya göre Ermeni soykırımını ilk tanıyan Cenevre Kantonu Başkanı...
Ulusal onurumuza, tarihimize, ilkelerimize saygımız maalesef bu düzeyde...
Dünya karşımıza geçmiş, Türk halkının sorumlu olmadığı bir olaydan dolayı özür dilemesini bekliyor.. Biz daha dün 34 diplomatımızı katleden ASALA örgütünü gündeme getirmiyoruz. Ermenistan’ın ASALA mensuplarını neden yargılamadığını sormuyoruz.
Şehit diplomatlarımız için Ankara’ya bir anıt dikmiyoruz... Yunanistan Pontus soykırım anıtları dikiyor, Ankara’dan ses yok...
Ulusal duyarlığınız dibe vurmuşsa golleri peş peşe yiyeceksiniz... Başka çareniz yok...
Melih Aşık / Milliyet
Yüz olsa kızaracak da...
Şeytan diyor git gizlice kapat kendini deliğe, 100 olsun...
Tutuklu gazeteci sayısı bu:
99...
***
Türküsü var:
“Düz tara yâr düz tara
Yâr zülfünü düz tara
Doksan dokuz yaram var
Bir de sen vur yüz yara...”
***
99 tutuklu gazeteci...
Dünyanın demokrasi tarihinde başka bir örneği yok...
Faşizmde belki var, kralın ülkesinde olabilir, şeyhin memleketinde belki rastlandı, diktatörlükte belki görüldü...
Ama sıfatı “demokrasi” olan bir ülkede hiç olmadı...
Görülmüş değil...
***
99 takip...
99 baskın...
99 sabah karanlığında önünde pusu kurulan ev..
99 çalınan kapı...
99 “kim o?” ...
99 korku...
99 götürülüş...
99 hücre...
***
Canileri saldılar, teröristleri bıraktılar, insanları yakanları bağışladılar, diri diri gömenleri gönderdiler...
Dolandırıcılar, hırsızlar, sahtekârlar orada oturuyor...
Ama haklarında henüz mahkûmiyet kararı olmayanları evlerinden toplayıp toplayıp hücrelere doldurdular...
99 gazeteciyi...
***
Uzak yakın demeden dünyanın bütün medya kuruluşlarından tepkiler yükseliyor... Uluslararası basın örgütleri yollara düşüp peş peşe geliyorlar, bildiriler yayımlayıp hukuksuzluğu dünyaya duyuruyorlar...
Elin oğlunun canı sıkılıyor...
Ama bizim medya kendi çocuklarına, dahası kendi özgürlüğüne sahip çıkmaya korkuyor...
Cemiyetlerimizden, sendikalarımızdan, örgütlerimizden bir ciddi tepki, bir içten çaba, bir yürekten ses çıkmıyor...
***
Yüz yok...
Olsa kızaracak da...
99...
Bekir Coşkun / Cumhuriyet
Heykeli dikilecek adam
Sakın resim yapma, teröre destek verebilirsin. Sakın şiir yazma, makale yazma. Teröre destek anlamı çıkabilir. Sakın sanatın herhangi bir dalıyla uğraşma, teröre destek olarak anlaşılabilir.
Ağzını her açtığında akıllara durgunluk veren İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin düşünce özgürlüğünden, ifade özgürlüğünden ince örnekler veriyor.
Resimle, şiirle, yazıyla, bilimle, sanatın herhangi bir türüyle teröre destek verildiğini söylüyor. Daha iki gün önce bir başka bakan Beşir Atalay düşünce özgürlüğünü genişletecekleri sözünü veriyor.
Bakan Şahin, Atalay’ı tekzip ediyor. İdris Naim Şahin “İleri Demokraside” heykeli dikilecek adam.
Yalçın Doğan / Hürriyet
Gazetecinin çakalı!
Medyanın kurnaz yazarları var. Asıl işleri gazetenin patronuna çakallık yapmak. Siyasetin “Tek Adamı” ile “Gazetenin Patronunu” gör beni-göreyim seni çıkar ilişkisinde buluşturmaktır. Tek Adam, medyadan övgü, destek, yağcılık, yalakalık, yalancılık, halkı uyutma ve afyonlama bekler. Medya patronu, devlete hortum yerleştirmek için tek adamdan yeşil ışık kollar.
Kurnazlar yazar yapılırlar.
Yayın müdürü olurlar.
Tek Adam’ın ışığını kollarlar.
Bu çakal gazeteciler; “milletvekilleri, meclisi parmak yalama meclisine çevirdiler, gece saat 3’de hırsız gölgesi hızı ile milletvekili emekli maaşlarına yüzde 100 zam yaptılar” diye yazabilen bir-kaç yazarı da “ucuzcu yazarlık” yapmakla suçluyorlar. Gazetecinin çakalı, kendini pahalı yazarlık tarifesine oturtuyor.
Necati Doğru / Sözcü
Çıtırdatacak mısın Şamil
Şike suçlarında cezaların azaltılması için çıkarılan yasanın iptal edilmesi için canla başla çalışan, hatta Cumhurbaşkanı Gül’e mektup yazan AKP Milletvekili Şamil Tayyar, milletvekillerine kıyak maaş yasası için dut yemiş bülbüle döndü...
Neredesin Şamil?
Neden mektup yazmıyorsun Şamil?
Bugün değilse bile günün birinde cebine girecek o paraları gönül rahatlığıyla çıtırdatabilecek misin Şamil?
Mustafa Mutlu / Vatan