2010 yılı işsizliğin çözüm yılı olsun
Yeniçağ okurlarımın yeni yılını kutlar, sağlık ve mutluluk dilerim. 2009 ile 2010 arasında bir salise var. Ancak, yeni yıla hepimiz yeni bir heyecan, yeni bir ümit ile başlarız. Kişisel olarak, yeni kararlar alır, prensipler ediniriz. Yeni yıl kutlaması, iyi niyetlerin telaffuz edilmesi, pozitif düşünmeye katkı yapar.
Aynı toplumda yaşayan, aynı havayı teneffüs eden insanlar olarak, sosyal sorunlar hepimizi etkiler. 2010 yılında bu sorunların başında işsizlik sorunu geliyor. 2010 yılı işsizliğin çözümü için bir açılım yılı olmalıdır.
1) İşsizliğin çözümü, birkaç öneri veya birkaç reçete ile olmaz. Çözüm üretim, büyüme ve gelir dağılımı stratejileri içinde yer almalıdır.
Örneğin, üretimde sermaye yoğun yatırımlar yerine emek yoğun yatırımlar desteklenmelidir.
Gayri Safi Yurt İçi Hasılada, büyümede, iç üretime dayalı ve istihdam yaratan bir büyüme modeli esas alınmalıdır.
Uygulanmakta olan büyüme modeli, dış kaynak girişine dayalı bir büyüme modelidir. Bu nedenle Merkez Bankası tarafından kurlar sürekli düşük tutulmaktadır. Merkez Bankası, düşük kur yoluyla ithalatın ucuzlaması ve ucuz ithal malının enflasyonu düşürmesi üstüne bir strateji uyguluyor. İşin istihdam yanıyla ilgilenmiyor. Bu nedenle, sanayi üretiminde hammadde ve aramalı ithalatının payı yüzde 70’tir.
Bizim ithalat talebimizin, gerçekleşen ithalatımızın, ihracattan daha büyük olması ve dış ticaret açığı vermemiz, ekonomik ilişki içinde olduğumuz ülkelerin istihdamına katkı yapmamız demektir. Bu nedenle iç tasarrufları artırıp, tasarrufları yatırıma dönüştürmemiz gerekiyor. Kur sistemini değiştirip, gerçekçi kur rejimi, örneğin kontrollü kur rejimi, uygulayarak Türkiye’nin rekabet gücünü artırmalıyız. Bu yolla ihracat artışı, istihdam artışı yaratacaktır.
Bütçe politikasını da değiştirip, altyapı yatırımlarına ağırlık veren bir strateji uygulamalıyız. Aynı zamanda, özelleştirme uygulamalarını da değiştirip, devletin doğal tekel niteliğindeki altyapı yatırımlarını, elektrik dağıtımı gibi fiyat stratejisi önemli olan hizmetleri özelleştirme dışında tutmalıyız. Yine Et- Balık Kurumu gibi üreticinin malını değerlendiren ve tüketiciye de ucuz ve güvenilir mal sunan kurumları yeniden kurmalıyız.
2) İşsizliğin çözümünde ikinci adım, deve kuşu gibi kafamızı kuma sokmaktan vazgeçerek, gerçek işsiz sayısının bir bilançosunu yapmalıyız. Türkiye’de işsiz olduğu halde iş aramayanları TÜİK, işsiz kabul etmiyor. Bu standart Avrupa Birliği standartları ile uyuşuyor. Ancak Avrupa Birliğinde, istihdamın tamamı kayıt altındadır. İşsizlerin istihdam bürolarına başvuruları teşvik edilmektedir. İşsizlik sigortası uzun yıllardır mevcuttur. Dahası demokratik alışkanlıklar daha yaygındır.
Bu nedenle, Türkiye’de işsizliği aynı standart altında hesap etmek çok tutarlı olmuyor. Yapılması gereken, istihdam bürosuna başvuranlara, hak ediyor veya etmiyor olmasına bakılmadan, bir aylık işsizlik ödeneği vermektir. Bu yolla gerçek işsiz sayısını öğrenmek imkanımız olacaktır. Bu gün için Türkiye’de gerçek işsiz sayısı, 6 milyon dolayındadır.
3) İşsizlik Sigortası Fonu’nu çalıştırmak gerekir. Hükümet bu fona göz dikmiş. GAP için ve Bütçe için bu fondan aktarma yapıyor. Oysaki kuruluş yasasına da uygun olarak, bu fondan özellikle gençlerin yeni teknolojiye uyum sağlamaları için gerekli eğitimleri finanse edilmelidir. İşsizlere mesleki eğitim verilmelidir.
4) Türkiye’de doktor açığı var... Mühendis fazlası var. Hemşire ve ara eleman eksiği var. Nedeni, insan gücü planlaması yapılmıyor olmasıdır. Bu yolla kaynaklar israf edilmektedir. Hükümet popülist amaçla Üniversite kuruyor. Özel sektörde kâr amacı ile Üniversite kuruyor. İnsan gücü eğitimi planlaması, Hükümet dışında, YÖK dışında, tarafsız bir bağımsız kuruma bırakılmalıdır.