Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hüseyin Macit YUSUF
Hüseyin Macit YUSUF

2. Cenevre tuzaklarına dikkat

KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile Rum Yönetimi Başkanı faşist Eokacı Anastasiadis, BM Genel Sekreteri Guterres'in daveti üzerine 4 Haziran'da gittikleri New York'ta 2. Cenevre Konferansı'nın toplanması hususunda mutabakata varmıştı. Bilahare BM'den yapılan açıklamada Garantör Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'nin katılımıyla konferansın 28 Haziran'da Guterres'in himayesinde ucu açık olarak toplanmasına karar verildiği bildirildi. Geçtiğimiz haftaki yazımda da vurguladığım üzere konferansın "ana gündemi" Garantiler/Güvenlik olacak, paralelinde diğer konular da gündeme alınacaktır.

Rum Başkanlık Sarayı Bürosu Müdürü Mihalis Sofokleus'un, Cenevre'de gerçekleştirilecek konferansın tek konusunun güvenlik ve garantiler olacağını açıklaması Rum tarafının masaya geliş nedenini açıkça ortaya koymaktadır. Konferans öncesinde ortak bir belge hazırlanması için BM Genel Sekreteri'nin Kıbrıs Özel Danışmanı Eide yoğun temaslarını sürdürmektedir.

***

Rum basınına yansıyan haberlere göre Kıbrıs Rum yönetimince asgari kabul görebilecek ortak bir belge hazırlanamaması durumunda ikinci Cenevre konferansının yapılamayabileceği belirtilmektedir. Konuyla ilgili Rum tarafının müzakerecisi Andreas Mavroyannis'in önemli açıklamaları vardır.

Mavroyannis, hazırlanacak olan ortak "kılavuz" belgenin, Cenevre'de yapılan ilk görüşme ile Mont Pelerin'de olup bitenlere dayanacağını ve bunun Birleşmiş Milletler (BM) belgesi olmayacağını belirtti.

Her şeyin masaya konulmasının zamanı olduğunu da dile getiren Mavroyannis, Türkiye'nin bir sonraki adımlara ilişkin niyetinin ortaya çıkmasının beklendiğini ifade etti.

Cenevre'deki süreç esnasında, en az iki paralel istişare masası olacağını ve bunlardan birincisinin güvenlik ve garantilerle alakalı olacağını da belirten Mavroyannis, buna garantör güçler, Avrupa Birliği (AB) ve iki tarafın katılacağını ifade ederek, işlerin olumlu gitmesi halinde, buna örneğin, BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyeleri gibi, başka ülkelerin de katılmasının ihtimal dışında olmadığını vurguladı. Bahse konu belgenin müzakere konusu olmayacağını da dile getiren Mavroyannis, herhangi bir tarafın bununla "yaşayamaması" halinde, teorik olarak Cenevre'ye gitmeyeceğini öne sürdü.

Başlıkların çapraz ele alınması konusuna da değinen Mavroyannis, Güvenlik ve Garantiler konusunda sonuç ortaya çıkması halinde, bunun dönüşümlü başkanlığın da hemen sonuçlandırılacağı anlamına gelmediğini; çünkü bunun sebebinin dönüşümlü başkanlığın birçok parametresi bulunması ve bunlardan hangisinin benimseneceği veya bunların hangisinin diğer tarafça kabul edileceğine bağlı olduğunu izah etti. Eide'nin belgesinde, tarafların en azından, Kıbrıs'ta yeni bir güvenlik ve garantiler sistemini görüşme taahhütlerinin yer alıp almayacağının merak konusudur.

***

Rum tarafının amacı mevcut garanti sistemini tümünden değiştirmektir. Rum-Yunan ikilisine göre garanti sistemi çağ dışıdır. Garantilere gerek yoktur ve tümüyle ortadan kaldırılmalıdır. Bu mümkün olmazsa garanti sisteminin sulandırılması Rum tarafı için yeterli olacaktır.

Dahası Türk tarafının garantilerin herhangi bir şekilde değişmemesi hususunda dik durması, yani mevcut sistemin devamından yana olması halinde, Rum-Yunan ikilisi Türk tarafını uzlaşmaz taraf olarak ilan edecek ve müzakerelerin başarısızlığını Türk tarafına yüklemeye kalkışacaktır. Rum-Yunan her bakımdan Cenevre'den kârlı çıkmayı kafasına koymuştur.

Başta faşist Anastasiadis olmak üzere, Kasulidis, Mavroyannis, Hristodulidis ve diğer Rum yetkili makamların açıklamalarından da görüleceği üzere konunun uluslararasılaştırılması, BM Güvenlik Konseyi'nin de konuya dahil edilmesi için çalışmalar sürmektedir. Cenevre'de Türk tarafına tabir caizse "ölümcül tuzak" kurulması için seferber olmuş odaklara karşı dikkatli olunmalıdır.

Her şeyden evvel Garantiler konusunda dik durulması, anlaşma olacak diye, geri adım atılmaması şarttır. Anlaşma olmazsa olmaz; ancak Garantiler konusunda verilecek en ufak bir taviz Kıbrıs'ta Türk tarafını telafisi zor durumlara sokacaktır. Hep yazıyor söylüyoruz, bundan sonra da tekrarlamaya, vurgulamaya devam edeceğiz: Türkiye'nin garantisi Kıbrıs Türkünün adadaki varlığının yegane teminatıdır. Türkiye'siz Kıbrıs Türkü Rumların dediği gibi osmosis yoluyla yok olmaya mahkûmdur.

Rum terörizminin özellikle 1950'lerin ortalarında EOKA terör örgütü ile adayı kan gölüne çevirdiği, 1963, 1964, 1967 ve en son 1974'te Yunan Cuntası yardımıyla Türkleri soykırıma uğratarak Enosis'e (Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlama) yeltendiği ve her defasında da Türkiye'nin garantörlük hakkını kullanmasıyla Türklerin kati olan acı sondan kurtulduğu unutulmamalıdır. Garantiler konusu güvenlik yanında Kıbrıs Türkünün adadaki varlığının, statüsünün, Türkiye'nin adanın bütünü üzerindeki haklarının da teminat altına alındığı önemli/hayati bir dayanağımızdır. Meseleyi sadece güvenlik ve Türk askerinin adadaki varlığı olarak görmek oldukça yanlıştır. Cenevre'de, adadaki Türk varlığının geleceği açısından büyük bir sınav verileceği aşikârdır.

Yazarın Diğer Yazıları