1946 sonrasının en şaibeli seçimi yapılıyor!
Türkiye, çok partili hayatın en tartışmalı seçimini yapıyor. AKP açıkça her yolu deneyerek yerel idarelerdeki iktidarını muhafaza etmeye çalışıyor. İktidarın tam anlamıyla gözü kararmış durumdadır. YSK’yı ve mahkemenin verdiği kararları bile dinlediği yoktur. Devlet resmen seçime sokulmuştur. Bu ülkede bazı bakanlar seçmene iktidar partisinin adaylarını seçmezlerse kendilerine hizmet gelmeyeceği tehdidinde bulunuyorlar. Bu şartlar altında yapılan seçimler ancak halkın iradesini değil tehdidin ve yönlendirmenin etkisini gösterecektir!
Bu seçim dönemleri geçmiş dönemlerle mukayese kabul etmez bir biçimde kömür ve gıda dağıtımı yapılmıştır. Gıda ve kömüre ilave olarak bu seçim dönemine mahsus olarak mobilya ve dayanaklı tüketim maddesi dağıtımı da devreye sokulmuştur. Bu durumun seçmenlerin iradesini etkilemeye yönelik faaliyetler olduğu yolundaki iddialara ise iktidarın aldırdığı dahi yoktur. Bu yetmiyormuş gibi iktidar, YSK’nın seçim döneminde dayanıklı tüketim maddesi dağıtılmasının seçmen iradesini etkilemeye yönelik bir faaliyet olduğuna yönelik kararına bile meydan okumuştur. Durum bir ilin özel idaresinde AKP’nin seçim pankartlarının ele geçirilmesine kadar iş gitmiştir. Bazı illerde valilerin iktidar partisinin seçim mitinglerine devlet memurlarının katılması için talimat verdiği iddiaları bile vardır. Türkiye’de bugün devlet memurluğu parti memurluğuna; devletin valisi de iktidarın valisine dönüşmüş bulunmaktadır.
Bu seçimlerin ne denli şaibeli hale getirildiğini TÜİK Başkanvekili’nin şu sözleri açıkça ortaya koymaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu Başkanvekili Ömer Toprak, bir dönemde 6 milyon artan seçmen sayısına dikkat çekerek, “Geçmişte otobüsle taşımayı kimler yapıyordu? Teknolojiye onlar da adapte oldu. Daha fazla söylemeyin” dedi. Toprak, “Birileri gitmiş sayılmış. İçişleri Bakanlığı’na, nüfus müdürlüğüne gidip ’Burada bu insanlar yaşamıyor, nasıl kaydettirdiniz?’diye soracaksınız. Yalan beyan, yanlış beyan. Biz güvene dayalı bir sistem kurduk ve 2008’in başında İçişleri Bakanlığı’na devrettik, sonra ne oldu bilmiyorum” diyor. Durum yeterince açıktır.
“Valimi yedirmem”
Yurtdışında Başbakan’a “Halife”, yurtiçinde de “Padişah” unvanı veren pankartlar asılmaya başlanmıştır. Bu durumun iyiye gidişe işaret eden hiçbir yanı yoktur. Giderek Türkiye’de mutlak bir iktidar için bütün şartlar üretilmektedir. Nitekim kendisini mutlak hisseden iktidar, vatandaştan mutlak itaat ister hale de gelmiştir. Bunun bütün işaretleri bu seçim döneminde verilmiştir. İktidar partisinin mitinglerinde protesto yapması muhtemel bazı yurttaşlar çeşitli bahanelerle gözaltına alınmaktadır. Kişilerin temel hak ve hürriyetlerini, mahkeme kararlarını ve yasaları iktidarın bizzat kendisi dinlemiyor! Türkiye’de medya baskı altına alınmıştır. İktidar yandaşı olmayan herkes sendika lideri, kanaat önderi ve sivil toplum kuruluşu liderleri demeden herkes üzerinde inanılmaz bir baskı vardır. İzleme, takip ve telekulak iddiasına muhatap olmayan hiçbir muhalif kalmamıştır.
YSK’nın mahkeme kararlarına ve yasalara uyulması için yetkilileri harekete geçmeye çağırmasına Başbakan “Valimi yedirmem” diye cevap veriyor. Muhalefet partilerinin buna karşı biz de “devleti ve hukuku AKP’ye yedirtmeyiz!” diyememesi ilginçtir. Bu durum Türkiye’de devlet gücünü kullanan iktidarın yalnız iktidara muhalif kişileri ve İslam’ı değil muhalefet partilerini de ılımlı hale getirdiğini göstermektedir.