15’likleri tanıyalım!

İnsanlar işkenceler altında inim inim inlerken, Kenan Evren şakşakçılığı yapan, ahalinin darbecileri sevmesi için ballandıra ballandıra yazılar döşenen gazeteciler hakkında da suç duyurusunda bulunabilir miyiz, anayasa değiştiğine göre...
Referandumda evet çıktı; başta Kenan Evren, 12 Eylülcü tayfasına “sorumsuzluk zırhı” giydiren Anayasa’nın 15’inci maddesi ortadan kalktı. Haliyle suç duyurusu yağıyor... Yargılanması istenen kişilerden biri, AKP’nin Savunma Bakanı iyi mi!

*

Valiydi çünkü Ankara’da.

*

Bakın, Ankara deyince aklıma geldi... Madem, başta Kenan Evren, 12 Eylül uygulamalarının tamamına yargı yolu açıldı, Ankaragücü’nün hukuki durumu ne olacak?

*

Malum, bi albayı spor bakanı, bi albayı beden terbiyesi genel müdürü yapmıştı Evren... Onlar da illa Evren istiyor diye, durumdan vazife çıkarıp, ikinci ligdeki Ankaragücü’nü birinci lige çıkarmıştı.

*

(Evren tarafından darbe marifetiyle birinci lige çıkarılan Ankaragücü’nün bugünkü başkanının, AKP’li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nın oğlu olması da, kaderin cilvesi sanırım!)

*

“Türkiye Kupası’nı kazanan takım ikinci ligde bile olsa, birinci lige çıkar... Türkiye Kupası’nı kazanan takım küme düşse bile, kümede kalır” şeklindeydi, Evren’in icat ettirdiği yönetmelik... Ankaragücü böyle çıktı.
Sonra?
Ankaragücü’yle sınırlı kalmadı...
Bursaspor 1986’da küme düştü.
Ancak Türkiye Kupası’nı kazandı.
Hadi bakalım, Bursa da ligde kaldı.

*

Kapı açılmıştı...
Darbeci Kenan Evren yapar da, darbe hükümetinin başbakan yardımcısı Turgut Özal yapmaz mı? 1987’de Diyarbakır, Antalya, Bursa ve Kocaeli küme düştü, Özal devreye girdi, başlamış olan ligleri durdurdu, Bursa ve Kocaeli yeniden birinci lige alındı!

*

16 takımlı ligden üç takım düşsün, dört gelsin, bu sezon dört düşsün, üç çıksın, hadi bu sefer iki düşsün, dört gelsin filan derken, ligin altı üstüne geldi, 18’e bağlanması yıllar aldı.

*

Taaa 1981’de, Boluspor’un attığı buz gibi golün iptal edilmesi üzerine Türkiye Kupası’nı kazanmıştı Ankaragücü... Gazeteciliğin yanı sıra baro başkanlığı da yapan, sıkı CHP’li, dönemin Boluspor Başkanı Yener Bandakçıoğlu, “Futbol Federasyonu ve hakem, darbeci Evren’in buyruğunu yerine getirdi, bu dünyada olmasa bile, mahşerde Evren’den alacaklıyım” demişti.

*

30 sene, yüzlerce takım, binlerce maç, onlarca şampiyonluk, tirilyonlarca gelir...
O günden beri, tartışmalıdır.

*

Futbolumuzda darbenin izleri vardır da, hayatımızın gerisinde yok mudur?

*

Söz konusu maddeyi kaldıranların, açık açık tarif etmesi gerekiyor bunu..
Kimleri kapsar?

*

Çünkü soracağız:
İnsanlar işkenceler altında inim inim inlerken, Kenan Evren şakşakçılığı yapan, evinde ağırlayıp parti veren, ahalinin darbecileri sevmesi için ballandıra ballandıra yazılar döşenen, köşe olan ve bugün utanmadan demokrat ayaklarına yatan gazeteciler dahil midir mesela?
* Yılmaz Özdil / Hürriyet

+++++

Türk’ün ateşle imtihanında ikinci perde açılıyor
Ertuğrul Özkök, 17 Eylül 2010 tarihli yazısına şu satırlarla başlamıştı:
“Referandum gecesi psikolojisini en fazla merak ettiğim insanlar, Silivri’dekilerdi... Kesin sonuçlar geldiğinde acaba onlar ne hissetmişlerdir? Eminim en büyük düş kırıklığı ve umutsuzluk orada yaşanmıştır.”
Tam bu yazının yayımlandığı gün, emekli Jandarma Kıdemli Albay Atilla Uğur’un imzasıyla bir mektup geldi -onların deyimiyle- “Silivri Esirevi”nden...
“Türk’ün ve dolayısı ile Anadolu insanının ateşle imtihanı asıl şimdi başlamaktadır...” diyordu!
Mustafa Kemal’in en büyük başarılarından birinin insanları bilgilendirmek olduğunu vurgulayan ve “O dönem sadece telgraf ve iki gazete ile bunu başarabilmiştir. Dediğiniz gibi Mustafa Kemal başardı ise biz de başarabilirz. Bundan zerre kadar kuşkum yoktur” diyen Uğur, “bilgilendirme” misyonunun gereği olarak belki, parmaklıkların arkasından dahi görmeyi başardığı şu tehditleri sıralamış:
“Şantaj, korkutma, rüşvet ve kandırma yolu ile aldıkları yüzde 58’lik oyu bahane ederek, millet iradesi böyle istedi diyerek; kendi açılarından cumhuriyetimize son darbeyi indirmek isteyeceklerdir.
Yeni gözaltı furyaları ile, yeni ses kasetleri ile, yandaş ve besleme medyalarında koparacakları yaygaralarla milletimizin zaten karışmış olan beynini iğfal etme gayretinde olacaklardır.
1999 yılı 16 Şubat’ında İmralı Adasında bana ” Ne olur beni asmayın, devletimin vereceği her türlü göreve hazırım, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’e hizmet etmek acılarımı biraz olsun dindirecektir “ diye yalvaran bölücübaşı ve çetesine, kapalı kapılar ardında verdikleri sözleri yerine getirmek için yeni tezgahlara girişeceklerdir.
Sayıları üçü dördü geçmeyen, dik duruş sergileyen gazete ve televizyonlara olmadık iftiralarla saldıracaklar, muhalif medya ve yazarları sıfırlamaya çalışacaklardır...”
“Yani?..” mi diyorsunuz...
Yani, “Her türlü baskı ve zulme karşın büyük Türk Milleti bu oyunu bozacaktır” diyor Uğur; “Türk’ün, Anadolu insanının asıl mücadelesi şimdi başlıyor... Tezgahçıların en büyük korkusu Türk’ün, Anadolu insanının en bitmiş göründüğü zamanda yeniden ayağa kalkarak düşmanlarını kahredebilmesidir... Referandum sürecinde kendisini Türk ülkücüsü gibi göstererek AKP’nin dümen suyuna girenlere cevabı da yine bu millet verecektir. Türk ülküsünü; batmış bir imparatorluğun küllerinden bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni çıkaran Mustafa Kemal, gerçek bir ülkücüdür...”
Silivri; Ki, kah Bekirağa bölüğüne, kah Nazilerin toplama kamplarına benzetildi bugüne kadar... Oraya bile “en büyük düş kırıklığı ve umutsuzluğun” gölgesi düşmediyse henüz; Hey arkadaşım; dinle bak ne diyor Arif Nihat Asya:
“Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini... / Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini? / Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini! / Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın... ”

+++++

Meşakkatli iş şu gazetecilik
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Yayınları, tarihçi Orhan Koloğlu’nun enfes bir derlemesini yayımladı:
“Osmanlı Dönemi Basınının İçeriği” ...
Bu ülkede gazetecilik hep meşakkatli bir meslek oldu... Güçlüden yana olanlar yattıkları yerde beslenirken halktan ve doğrudan yana olanlar hep baskı ve tehlike altında yaşadı. Mesela...
1908 yılında Kalem dergisi Alman İmparatoru 2. Wilhelm ile ilgili bir yazı yayımlıyor:
“... Faydamıza tarafsız, zararımıza nasihatçı, kudretimize düşman, zaafımıza dost malımıza haris mülkümüze varis olan Almanya’nın gezginci imparatoru, ticari meselelerde adi bir komisyoncu, ziyaretlerde mahir bir aktör olur. Milli çıkarlarını sağlamakta Osmanlı uyruklu kesilir. Bin türlü tuhaflıklar, komediliklerle bizi gıdıklaya gıdıklaya güldürür, yaltaklanır, alacağını alır gider. Memleketine döndüğü zaman bütün ailesini toplayıp gururlu bir lisan ile ‘Size Türkiye’den hediyeler getirdim’ der. Kimine şimendüfer, kimine rıhtım, kimine maden, kimine imtiyazlar dağıtır. Biz biçareler can çekişirken, zarar nöbetiyle inlerken, o bizim hesabımıza akan suyuyla, bir alaycı kürsüsüne benzeyen çeşmesinden susamış dudaklarımıza serptiği pis bulaşık zehir damlalarına karşı bizden bir şükran hissi bekler...”
(Burada sözü edilen, İmparator 2. Wilhelhm’in Almanya’da yaptırdığı, Sultanahmet’e kondurduğu çeşmesidir.)
Zaptiye Nazırı Sami Paşa Kalem dergisine damlar... Sorumluları emniyete davet eder. Gözdağı verir... Ama yukardaki enfes yazıların sahiplerini yıldıramaz...
* Melih Aşık / Milliyet

+++++

Erdoğan bakanlarıyla beraber Adnan Menderes’in mezarını ziyaret etmiş.
Referandumda oy için 80’leri kullanmıştı, 2011 seçimlerinde de 60’ları kullanıp yine 90’dan takmayı umuyor olmalı...
* Haldun Ertem

+++++

Yüzde 58’in bir medyası olamaz
Olamaz, çünkü: Yüzde 58’in içinde yer alan büyük kitlelerin “gazete okuma” kültürü yok.
- Olamaz, çünkü: “Yüzde 58’in medyasıyız” diye hareket edenler, yaptıkları antipatik yayınlarla yüzde 58’in sayısını azaltmaktan başka bir şeye yaramıyorlar.
- Olamaz, çünkü: Yüzde 58’in tek ve değişmez lideri Tayyip Erdoğan’ın medyaya bakışı, medyanın yapısal gerçekliğiyle örtüşmüyor. Erdoğan, açıktan borazanlığın medyanın yapısına aykırı olduğunu bilmiyor.
- Olamaz, çünkü: Yüzde 58’in “Yandaşlığın inceliği” konusunda eğitilmiş elemanları yok.
- Olamaz, çünkü: Erdoğan’ın mobilize edebildiği kitleleri, yandaş medya etkileyemiyor. “Oyların artması ama tirajların yerinde sayması” bundandır.
- Olamaz, çünkü: Bütün gazeteleri iktidara bağlasanız da, bütün televizyonları borazan yapsanız da, ortada bir “talep” yoksa “arz” ın da bir anlamı yoktur.
* Ahmet Hakan / Hürriyet

+++++

Sizi hangisinin bacakları ilgilendiriyor?
Türkiye’nin yarısı yeni diziyle meşgul. Daha doğrusu apış arasıyla. İtiraf etmek gerekirse ‘Fatmagül’ün Suçu Ne?’ adlı yapıma ara ara göz attık. Rastlantı sonucu çok konuşulan sahneleri yakaladık. Dört sapığın eylemine ise tahammül edemedik.
(...)
Bütün bu gelişme ve görüntüler arasında bizi en çok yaralayan Minik Zeynep oldu. Belden aşağısı alçı içinde. Parmakları hatta ayağı kesilmesin diye olağanüstü çaba harcanıyor. Ağzına yerleştirilen solunum aracı kırmızı emzik gibi. Bir yandan da hainlerin katlettiği anacığı Şirin Kurt’un yerini alacak sütanne aranıyor. Gözlerimiz dolup, boğazımız düğümlenirken Fatmagül’ün değil ’Zeynep’in Suçu Ne’ diye soruyoruz. Sahi sizi hangisinin bacakları, daha çok ilgilendiriyor?
* Burhan Ayeri / Akşam

+++++

MİNİ YORUM
Marslılar şokta
Cumhurbaşkanı -bu nasıl bir hayret ifadesiyse artık-, bazı yazarların yaptığı vurguyla “hem de ABD yolunda”, “Bana yönelttikleri bir suç yoktu. Yine de gözaltı süremi uzattılar. Bir ay içeride kaldım. Sorgulanırken de, kapatıldığım hücrede de hep geride kalanları düşündüm...” demiş ya, bir “şok”lanmış gazeteciler sormayın; sanırsınız Mars’ta yaşadılar bugüne kadar... Ben susayım, kimse değilse bile, her hafta düzenli olarak “hücreden bildiren” meslektaşları Balbay ve Özkan, iki kelam ederler elbet bu konuda da...

Yazarın Diğer Yazıları