"14 Asırdır süren yas" körüklenmemeli!
Gerçekten de, "14 Asırdır süren yas"ı artık körüklendirmemek gerekiyor.
Özellikle; Irk, soy-sop, cinsiyet gözetmeksizin insan katliamına son vermek, insanoğlunu bekleyen en büyük görevlerin başında geliyor.
Gerçi, Orta Doğu'da patlayan bombalar ve alınan canların çoğunda, "mezhep" ile ilgisi bulunmuyor.
Her ne kadar, "mezhep" öne sürülüp canlara kıyılabiliyorsa da, asıl işin içinde ne yazık ki "toprak kazanımını" ve başta petrol olmak üzere her türlü yararlanma yatıyor.
Ne var ki, Kerbela'da asırlar önce yaşananlar günümüze kadar unutulmuyor.
Nitekim, her Muharrem ayında özellikle Kerbela'da gösteriler ve anmalar birbirini kovalıyor.
Tam kırk gün, kırk gece sürdüğü belirtilen matem ve gösteriler özellikle ilk 10 gün katı bir şekilde uygulanıyor.
Bir Şii şeyhin dediği gibi, ''İnsanlık namına ödenecek, ödenmez bir kefaret var ortada.'' Kerbela'ya gittiğimiz her seferde özellikle Muharrem ayına rastlayan zamanda, yollardaki ağaçlardan tutun, köylerin kasabaların bütün evleri renk renk bayraklarla dolu...
Siyah ve yeşil renkler çoğunlukta...
Hepsinin de bir manası, bir anlamı olan siyah, yeşil, kırmızı, beyaz ve pembe bayraklar... Zenginlerin aynı renkteki bayrakları ipekten...
Sırma işlemeli. Bazılarının üzerinde altın sırma ile ''Ya Hüseyin...'', ''Ya Ali'' gibi kelimeler işlenmiş. Hazreti Hüseyin'e karşı matemi, yası ifade eden siyah renkli bayraklar, hemen hemen her evin damında...
Hazreti Ali'nin bayrağının rengi ise yeşil, kırmızı...
Hazreti Hüseyin'e karşı duyulan sevgi ve merhamet bayraklarda bile kendini gösteriyor... Ona karşı duyulan sevgi ve saygı Hazreti Hüseyin'in hiçbir zaman Muaviye'ye biat etmemesinden ve bir yudum suya hasret şehit düşmesinden ileri...
Ayrıca Peygamberimiz Hz. Muhammed torunu, Hüseyin'i çok sever ve üzerine titrermiş...
Hazreti Muhammed buyuruyor ki, ''Hüseyin benden ve ben Hüseyin'denim. Hüseyin'i seveni Allah Teala sevsin...''
Uzak yerlerden Kerbela'ya gelenler, Hazreti Hüseyin'in kabrini ziyaret ettikten sonra, caminin avlusunda istirahat ediyor. Yemeklerini yiyen ailelere bile rastlanıyor.
Kerbela'da, Hz. Hüseyin ve Hz. Abbas'ın türbeleri arasında mekik dokurcasına gidip gelen binlerce kişi, yasağa rağmen tasvirlere baka baka 14 asır eskisine gidiyorlardı sanki...
Tasvirler canlanıyor adeta;
''Hz. Abbas, gözüne saplanan bir Yezid okunu çıkarmak ve toparlanmak ister gibi görünüyor.
Hz. Ali'nin dudakları bu vefalı ümmet için dua ediyor gibi kıpırdıyor, Hz. Hüseyin bir yudum su ister gibi...''
... Ve tarihin sayfalarında yerini alan Kerbela faciasını insan burada daha iyi anlıyor, daha iyi değerlendiriyor...
Hele seneler öncesi takip ettiğimiz ihtifal gözümüzün önüne geliyor, ürperiyoruz... Kerbela'da yükselen siyah bayraklar, bir daire şeklinde dönen müritleri hatırlıyoruz.
Hz. Hüseyin'in mescidin önünde yani mezarının yanı başında kendilerini paramparça etmek isteyen, kanlar içinde kalan gencecik insanları hatırlıyoruz...
Ve bir sisler bulvarından dökülen işte birkaç satır:
Boğazlardan topuklarına dek beyaza bürünmüş müritler, güneş doğmadan kılıçlarını vücutlarına, başlarına vurmuşlar, ''Ya Hüseyin, ya Hüseyin, ya Abbas, ya Abbas, ya Ali, ya Ali'' diye haykırıyorlardı...
Sızan kanlar entarilerini ala buluyordu...
Bazı müritlerin ellerinde geniş ağızlı kılıçlar vardı...
Zincir demetleriyle bir sağa bir sola, sırtlarına vuranlar çoğunluktaydı...
Müritlerden bazıları çocuk denecek yaştaydı...
Onlar da gösterilere katılıyordu...
Müritler, güneş batana kadar çeşitli gösterilerle 14 asır önce cereyan eden bir faciayı gözler önüne sermek çabasını güdüyorlardı.
Aslında, son yıllarda böylesine gösterilere rastlanmıyor, yas bütün ağır başlılığıyla tekrarlanıyor.
Nereden bakılırsa bakılsın, uzun yıllardır süren Kerbela ihtifallerinin, gösterilerinin bizlere bir takım dersler vermesi icap ediyor.
Üstelik, bölgede kanın durmasını en çok da Türkler'in istediği tarih boyunca biliniyor.